İskenderun’a Ait Öz Değerlerimizin Mutlaka Korunması Gerek

0
74

Isparta gülü denen ürünün esas menşei size İskenderun desem… Veya turunç tatlısının doğduğu tek yer İskenderun desem… Belki bana güler geçersiniz. Bundan yaklaşık elli yıl evvel; babamın en sevdiği reçel gül reçeliydi. O yıllar ben onu neden sevmezdim bilmiyorum. Yöre pazarlarında köylüler torbalar dolusu “nisan gülü” getirir ve getirdikleri gibi tükenirdi.

İskenderun için ama öyle ama böyle; Osmanlı örf ve adetlerini çok geniş bir çerçevede düşünmek gerek… Fransız kültürü denen bir şey yoktu, onlara bu kültürü ilk aşılayan yine bizleriz. Adamlar yıkanmayı ve tuvalet kültürü denen şeyden bir haberdiler. Büyük savaşta yurdumuza geldiler ve kendi özlerimize sahip çıktılar.

Nisan gülü,  üzüm Fransa, Turunçgiller Portekiz… Anlayacağınız kendimize ait ne varsa onları şimdi kültür sahibi olanlar sahiplendiler. Gül ile ilgili birliktelikleri olabilir. Esasında bölgemiz iklimi bu ürün için en uygun yer.

Bölge halkımızın gül reçeline aşinalığı ta geçmişlerden gelen esintilerdendir. Aynı özellikler Turunç içinde düşünülür. Eski İskenderun’u şöyle bir düşünün veya yaşayan eski insanlara bir sorun… İskenderun’da çoğu evin önünde bahçeler bulunurdu. Bu bahçelerde özellikle turunç ve nisan gülü olmaz ise olmazlardı. Nisan ayı gelip çattığında; şehir içerisinde gezindiğimiz her sokak ve caddelerinden etrafa mis gibi gül ve turunç çiçeklerinin ferahlatan kokuları etrafa yayılırdı.

Turuncun, kebabın içerisine veya salatalara sıkıldığında ortaya çıkan aroması iştah açtığı gibi zevkle yediğiniz kebabın lezzetine lezzet katar ve kesinlikle o tada doyamazdınız. İskenderun köylerinde de durum aynıydı. Köylünün, ilkel usulde gül çiçeğinden gül yağını çıkarttıklarını biliyorum. Misafir olduğunuz bir evde; size ilk önce sundukları şeylerin başında gül kolonyası ve turunç reçeli en ön sırada yer alırdı.

Şehrimizde hızla artan insan sayısına paralel şekilde büyüyen şehircilik anlayışı eski evlerimizi bizden aldı götürdü… Yerlerine dikilen çok katlı apartmanlar yeşilimizi yok etti. Gül şimdi nerede? Tabi ki Isparta’da… Ve Fransa’da… Yemeyenin malını mis gibi yerler.

Bölgemize tarihler boyu mal olmuş ürünlerimizi hiçbir şekilde sahiplenemedik. Tabi bunları birileri alıp götürecek ve ona sahiplenecekti. Nitekim de öyle oldu. Tıpkı “lale” çiçeğine Hollanda’nın sahip çıkması gibi bir şey bu…

Her şeyden evvel araştırma konularından uzak yaşamın ana etkilerinde olduğumuzdandır. Üniversiteler aslında en iyi araştırma ve bulma mekanizmalarıdır. Her üniversitenin kendi bünyesinde geçmişten kalan değerler nedir diye birimleri olmalı… Onlar; bir memleketin geçmişinde var olan değerlerini soruşturmalı. Soruşturulup araştırma yapılmadığında; kendimize ait öz değerleri de sonsuza dek kaybederiz.

Turunç kabuğundan yapılmış reçeli kaç kişi bilir? Belki bilen çıkar ama lezzetinin ne olduğunu bilen çok az çıkar. Gül reçeli; Isparta’dan memleketime geldiğinde değer kazanır. Turunç reçeli; Mersin veya Adana’dan geldiğinde ona hayranlıkla bakar geçeriz. Hâlbuki kimse bilmez onun asıl vatanının İskenderun olduğunu…

Bazen sosyal paylaşım sitelerinde birkaç arkadaşımla yazışmalarımız oluyor. Genel yazışmaların ağırlıkları hep siyasi güncel gelişmeler. Onları bu derya içerisinde gördüğümde konu değiştirip, bölgemizin olmazsa olmazları olan değerlerimizle ilgili birkaç kelam yazsam…

Dalga geçtiğimi sanıp kabak tatlısının tahinle yenmesinin lezzetinden bahsedip geçiştiriyorlar. Aslında kabak tatlısı da bizim milli lezzetlerimizden biri… Onu da Mersin’e kaçırttırdık. İskenderun narenciye denilen meyvenin tek merkezi… Buradan çevre şehirlere dağılmıştır. Erzin bu meyve ile adlanmış şanlaşmış ama kesinlikle bu ürünü meyve dışında değerlendirememiş… Bu meyvenin kabuğunda parfüm sanayisi var, kurutulduğunda yemeklere lezzet veren tat var. Çekirdeği başka suyu başka ama onları değerlendirebilecek hiçbir sanayisi yok.

Ürün pazarda satılmadığında, toprağa düşen meyvenin getirisi olan milyonlarca döviz öylece yerde çürüyüp gidiyor… Sordum ilgililere üniversite araştırıyor dediler. Şimdiye kadar düşünülerek yapılmayan şeyler bundan sonra yapılır mı bilmem. Kendi üniversitemiz açıldığında elimizden kaçırdığımız değerler belki güncellenebilir diye ümitliyim…

Araştırmacı idarecilerimizin parlak zekâsına ihtiyacımız var. Onların işaretiyle olmazlar olur, olduğunda ise inanın binlerce işsizimize iş istihdamı sağlanır. Isparta’ya kaptırdığımız gülümüze, Çukurova’ya mal edilmek istenen turunç meyvesine, bölgemizden sahip çıkamadığımız çoğu ürünümüze belki böylelikle sahip çıkabiliriz.

Şimdi gelin hep beraber, kaybolan değerlerimizle bir olalım. Turunç yeniden kebabımıza çeşni olsun. Reçeli ise damağımıza tat versin. Yeniden sokaklarımız nisan gülü koksun ve reçeli soframızı süslesin. Onlarla birlikte yeniden şan alalım ünlenelim. Yabancı ülkelerde üretilen parfümlerin ana maddesinin turunçgiller ile gül yaprağı olduğu unutulmamalıdır.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here