Kaybettiklerimiz (!)

0
50

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız  bu sabah? Kafam dolu yüreğim dolu. İçimde korkunç  bir aldatılmışlık duygusu ve derin bir inançsızlık, insana dair ne varsa ona karşı. Aslında hep var, hep var olduğunu bildiğimiz bu duygularla yaşadık ve yaşıyoruz ama arada bir, öyle bir “dank” ediyor ki başımıza, işte o zaman bütün ümitlerimizi erteliyoruz.

Kaybetmiyoruz çünkü yarınlar, biraz sonralar var. Onlarda ne olacak bilmiyoruz. Ve bekliyoruz, umutsuzluğumuzun umuda dönmesini. Ve hayatımız böyle geçiyor. Bu sabah “dank” edilen sabahlardan birindeyim üstelik umuda dair içimde hiçbir şey yok. Bu yüzden Zeyno Kızın öyküsü belki bizi azıcık avutur diye yeniden okuyoruz…

& & & & &

Bir zamanlar göğünde sürü, sürü kuşların uçtuğu, yamaçlarında renk, renk çiçeklerin açtığı Munzur dağının eteğinde; henüz yalanlarla, kötülüklerle tanışmamış ve düşmanlığın hiç uğramadığı, insanlarının mutlu, umutlu yaşadığı Caferli diye şirin mi şirin bir köyde Zeycan nine ile torunu güzeller güzeli Zeyno kız yaşarmış…

Karlar erimeye başladığında Zeyno’cuk kardan beyaz sürmeli gözlü kuzucuklarını katıp önüne, dağların tepelerin ardında, kimi zaman çiçeklerle bezenmiş yemyeşil halıları andıran cayırların, çimenlerin üzerinde, kimi zaman da çağlayanların gürül, gürül aktığı dağların yamaçlarında yayar dururmuş kuzucuklarını…

Düğünlerin, bayramların yaşandığı, bahçelerin bağların, ağaçların, yamaçların çiçek açtığı; kuşların, kuzuların, kelebeklerin kaynaştığı güzel aylarda kuzularıyla kırlarda, bayırlarda dolaşmak, güzellikleri kucaklamak sonsuz haz ve mutluluk verirmiş Zeyno kıza… İlkbahar geldiğinde dağların, tepelerin yolunu tutar kenger, yemlik, (isping) çarşıt göbeği, gullik, tirşe (kuzukulağı) toplar eve getirirmiş. En çok keklik yumurtaları bulduğunda sevinirmiş. Zeyno kız kendini bildi bileli severmiş dağları, dağların yamaçlarında açan rengarenk çiçekleri, dört tarafta cik cik öten kuşları da. Çeşit çeşit, renk renk çiçekler olurmuş; sarı, beyaz, pembe, kırmızı, mavi çiçekler. Daldan dala gezen kelebekler gibi gezip koklayıp öpermiş tüm çiçekleri. Onlar bahçelerin, düz ovaların çiçekleri değilmiş, dağların, yamaçların, bozkırların çiçekleriymiş. Birçoğunun ismini bile bilmezmiş orkide, nergis, süsen, kardelen gibi. Ayrıca Çet vadisinin içinde ve etrafında birçoğunun ismini bilmediği sayısız kuş türü yaşarmış. Bütün kuş türlerini severmiş aslında ama en çok bülbül’ün şarkılarını severmiş Zeyno. Bunlar köyde gördüğü serçe, karga, güvercin, sığırcık, ağaçkakan, kırlangıç gibi kuşların dışında düdükçül, ötleğen, dikkuyruk, boyun çeviren, yağmurcun, baştankara, kızılgerdan, bozsağan, altıngöz, sakarga, delice, yeşilbaş gibi sayısız kuş türleriymiş.

Zeyno ile Zeycan ninesi yıllarca sevinç, huzur ve mutluluk içerisinde yaşayıp giderler. Zeycan ninesi her gece Zeyno’ya masallar anlatır, çiçek ve kuş türlerini sayar, öğretirmiş. Zeyno’da her sabah erkenden uyanır ev işlerinde ninesine yardım eder ve daha sonra da sürmeli gözlü kuzularını katıp önüne dağ, bayır demez götürür otarırmış. Günlerden bir gün yine Zeyno kız kara gözlü kuzularını katıp önüne, rengarenk çiçeklerin mis gibi koktuğu, pırıl pırıl çağlayanların aktığı bir yere gelmiş. Munzur ve Mercan dağlarının eteklerine güzel bir bahar sabahı yaşanıyormuş. Zeyno’cuk kollarını güneşe doğru açarak “oh ne güzel bir bahar sabahı” diye seslenirken, yüksek kayalıklar arasındaki, yuvasından uçuruma yuvarlanmış bir kartal yavrusunun ciyak ciyak bağırdığını görmüş. Bir de bakmış ki, ne görsün arkasında ağzını açmış kocaman bir yılan zavallı yavruya saldırıp duruyor, zavallı yavrucuk can havliyle kendisini Zeyno’nun ayaklarının dibine atıvermiş. Zeyno kız tüm cesaretini ve gücünü toplayarak elindeki sopayı yılanın beline bir indirmiş ki sorma, yılan korkusundan hızla uzaklaşmış oradan…

Zeyno kız çok korkmuş aslında ama korkusunu belli etmemeye çalışarak hemen küçük yavru kartalı kucağına alıp önce kanlarını silmiş, sonra sevmiş, okşamış, korkmamasını salık vermiş… Küçük yavru minnetle kurtarıcısının gözlerine bakıp, kafasıyla Zeyno’cuğun elini okşamış, gagasıyla öper gibi yapmış… Zeyno’cuğun sevinçten gözleri dolu dolu olmuş, yüreği titremiş… Bir an önce ninesine yetişmeliydi ki zavallı yavrucağızın yarasını sağaltsın… Sonra Zeyno kız kuzucuklarını toplayıp yaralı yavru kartalı da yanına alıp, türkü söyleye söyleye tutmuş köyün yolunu. Eve varır varmaz avazı çıktığı kadar bağırmış. “Zeycan Nene!.. Zeycan Nene!.. Küçücük yaralı yavru bir kartal getirdim, gelip yarasına bakar mısın?.” Diye seslenmiş. Ninesi hemen aceleyle gelip yavru kartalın önce yarasını tımar etmiş, sonra da merhem sürüp gazlı bezle sarıvermiş.

“Bir kaç güne kalmaz bir şeyciği kalmaz” diye seslenmiş dünyalar tatlısı güzel nineciği… “İyileşir iyileşmez götürüp yuvasına bırakırsın, yoksa hem anne kartal, hem de kardeş kartallar çok üzülür” diye uyarmış. “Ama nineciğim o uçurumun başındaki yuvaya kimse çıkamaz ki, hem bu yavrucuk da henüz çok küçük uçmasını bilmiyor,” diye yanıtlamış. “Ne olur nineciğim bu yavru kartalı evimizde besleyelim, hem ben onu gece gündüz yanımdan hiç ayırmam” diye yalvarmış küçük Zeyno. Ninesi, “peki nasıl istersen öyle olsun” deyip Zeyno kızı kırmak istememiş. Zeyno kız çok gerçekten çok sevinmiş buna, sevinçten ninesinin boynuna sarılıp, “sevgili nineciğim çok çok teşekkür ederim” demiş. Yavru kartalın ilk günlerde canı sıkılıp , Zeyno’nun eve dönmesini dört gözle bekler olmuş. O gelince garip garip sesler çıkararak, Zeyno’nun etrafında dönerek sevgi gösterilerinde bulunurmuş… Aylar yel gibi, yıllar sel gibi ve hayat böylece akıp giderken, bahar geçmiş, yaz geçmiş, güz gelmiş. Yavru kartal büyümüş kocaman pençeleri ile güçlü bir kartal olup yükseklerde uçmaya başlamış. Ama adım adım takip edermiş Zeyno kızı. Zeyno kızın dilinden anladığı gibi, her sözünü dinler ve Zeyno kızın her dediğini uygularmış, tabi ki, Zeyno kız da onun dilinden anlarmış… Kartal ile Zeyno kız artık ayrılmaz birer vefalı dost olmuş, birbirinin dilinden, halinden anlar hale gelmişler…

Zeyno kız nereye gitse uçarak onu takip eder kılına dokundurmazmış kimseyi. Her sabah okula beraber gider, her akşam okul kapısının üzerindeki saçağın üstüne konup, Zeyno kızın çıkışını beklermiş. Ayrıca bütün akranları, arkadaşları kuş dilinden anladığı ve bir kartal arkadaşı olduğu için Zeyno kızla iftihar eder gıptayla bakarlarmış. Kartalın korkusundan hiç bir çocuk Zeyno kıza dalaşmaya cesaret edemezmiş. Çünkü kartal arkadaşı gece gündüz Zeyno kızı takip eder ve en ufak bir olayda hemen yardıma koşarmış.

Günün birinde yine bir bahar sabahı kuzularını gütmeye götürürken Zeyno kız, kocaman ağzından salyalar akan bir kurt köpeği saldırmış, Zeyno kız korkusundan ne yapacağını bilememiş ilk önce, sonra avazı çıktığı kadar bağırıp çağırmış.Yükseklerde Zeyno kızın sesini duyan kartal hızla gelip pençeleriyle köpeğe bir vurmuş ki, köpek can havliyle ağlar gibi sesler çıkararak kaçmaya çalışmışsa da, kartal yinede peşini bırakmamış.

Bu olayı gören köpeğin sahibi elindeki tüfeğini kartala doğrultarak ateş etmiş ve kartalı kanadından yaralamış. O kızgınlıkla tekrar saldırıya geçen kartal bir dalışta yere sermiş köpeğin sahibini, kanlar içinde yere yığılıp kıvranmaya başlayan adam yerinden kalkar kalkmaz can havliyle kaçıp kurtulmuş ama kartaldan çok korktuğu için de gidip karakola şikayette bulunmuş.

Akşam köye askerler gelip her yerde kartalla Zeyno kızı aramışlar. Bir söylenceye göre kartal yakalanmamak için Zeyno kızı pençelerine taktığı gibi uzak bir iklime alıp götürmüş. Bir daha ne gören olmuş onları, ne de bir duyan… Diğer bir söylenceye göre de, jandarmalar köyü basmadan bir sonbahar akşamı Kartal ile Zeyno kız kayıplara karışmışlar, kimi türkü oldu der, kimi masal. Aslında kimse tam olarak bilememiş bu öykünün sonu ne oldu? (Netten alıntı…)

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım ocak ayı sanki her zaman ölüm ayı gibi bir şey oldu. Toprak Dede bu ayı seçti göçmek için dünyadan. Canilerde bu ayı seçti Uğur Mumcu’yu, Hrant Dink’i katletmek için yıllar önce. Uğur Mumcu 27 yıl önce 24 Ocak’ta evin önünde aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını yitirmişti. Sanki dün gibiydi dehşet anı. Kendimize günlerce gelememiştik. Bugün ölüm yıldönümünde onu ve onun gibi şehitleri saygıyla anıyoruz.

dink mumcu ile ilgili görsel sonucu

Hrant Dink’te gazetesinin önünde arkadan vurularak katledilmişti. Aylarca görüntüsü gitmemişti gözlerimizin önünden öylece yüzükoyun uzanışı. Ne denir? Allah sabır versin ve gerçek mucizeler her ölümde gerçekleşiyor diye düşünüyorum yoksa insan nasıl iznin verir ki yüreğinden kopan parçayı toprağa teslim etmeye? Bu acıları çeken biri olarak diyebilirim ki bir parçasını kaldırıp toprağa teslim etmeyi. Kabul edebilmesi için insanın gerçekten bir sabır mucizesinin gerçekleşmesi gerekiyor. Yoksa bunca şehit vermeye nasıl tahammül edebilecektik ki?

Sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım her zaman sevgili okuyucularım. Yase

Günün Şiiri

Kuş Mitingi
Sonbahardan sonra ağaçlar
Hep duman açar Ankara’da
Saksılarda yeşil bir yalnızlık
Uzayıp gider ev tutsaklığında
Kış boyu rüzgârsız ve çiçeksiz
Ne gün kalır güneşin yüreğinde
Ne şafak ne sabah
Kar altında dilsiz ve sessiz
Bir tohum gibi bekler baharı
Taş üstünde topraksız çaresiz

Sonbahardan sonra Ankara’ya dair
Hep aynı sözler söylenir
Ama yağmur
Yine utanır yağarken
Kar yine yağmadan kirlenir

Sonbaharda sonra Ankara’da
Yalnızca kuşların isyanı vardır
Bakarsınız bir akşamüstü
Bütün ağaçlar kuş açmıştır
Ve gökyüzü meydanında
Kuşdilinde bir miting başlamıştır

Bir çığlıktır artık yaşanan
Sözcükler yetmez anlatmaya
Notalar fırçalar susar
Çünkü mitingden sonra kuşlar
Kırıp kanatlarını
Ankara’ya ölüm bırakırlar
Adnan Yücel

Günün Sözü
Haksızlığa sapıp bütün insanların senin peşinden gelmeleri yerine, adaletli davranıp tek başına kalman iyidir.
Gandhi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here