Yüreğimiz, Duamız, Umudumuz Sizinle…

0
86

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Suriye’nin kuzeyinde devam eden Barış Pınarı Harekâtı 6. gününde… Mehmetçiğin başarıları, mesajları hepimizi derinden etkiliyor, yüreğimiz bir başka çarpıyor onlar için. Ancak gelen şehit haberleri ve canını kaybeden sivil yurttaşlarımızın üzüntüsü de yüreğimizi acıyla dolduruyor. Aklımız fikrimiz Suriye’de Mehmetçiğimizde olmasına rağmen 22 Arap ülkesinin ve bunların arasında Filistin’in, Barış Pınarı Harekatına gösterdikleri tepki; bir kez daha ne kadar yalnız olduğumuzu ve Arapların hiçbir zaman dostumuz olmadığını ve olamayacağını anlattı bize dilerim ders alırız!

Açık ve net olan şeyler korkutmaz ancak bilmeyenden korkar insan ve şimdi bizler aslında tünelin sonunda ne var bilmiyoruz. Örneğin IŞİD canavarı ile ne yapacağız?

Hızla yoksullaşıyoruz, vergiler, işsizlik belimizi büküyor, sonunda ne olacak bilmiyoruz, darmadağınık kafamız, üstelik içinde binlerce yanıtlı yanıtsız soru dolanıp duruyor. Bu yetmiyor, kişisel sorunlarımız ve siyasetin bin bir yüzü!  Bu durumda birlik ve beraberlik içinde olmamız gerekirken siyasilerin birbirlerine kullandıkları ağır dil ve suçlamalar anlaşılır gibi değil. Ve biz zaten bir şey anlamıyorken biraz daha anlamaz oluyoruz.

& & & & &

Ve Ekim ayının ortasına geldik ama beklediğimiz serinlik hala ufukta görünmüyor. Dünya 150 yıl içinde 1 derece ısınmış. Kuzey kutbundaki buzlar erimeye başlamış. Bir tek derece Dünyayı bu kadar etkiliyorsa birde buna Dünyalıların etkisini eklersek eyvah-eyvah durumlarındayız!

Ve sevgili okuyucularım Barış Pınarı Harekâtı (insanı serinleten bir isim) esnasında hainlerce şehit edilen Mehmetçiğimize, sivil halka ve Suriyeli bebeğe Tanrı’dan rahmet diliyoruz, mekanları cennet olsun ve yaralılara acil şifalar; bundan sonra şehit haberlerinin yerine birlik ve beraberlik mesajları gelir. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım, her zaman birlik ve beraberlikle ayrımsız gayrımsız… Yase

& & & & &

Genç Bir Sanatçı

Genç Macar Sanatçı Arpad Sebesy multimilyoner Elmer Kelen’in portresini yapmak için görevlendirilmişti. Görev özellikle zordu, çünkü Kelen sadece uç kısa poz vermeye razı olmuştu. Sonuçta, Sebesy portrenin çoğunu ezberden yapmak zorunda kalmıştı. Kısıtlamalara rağmen, Sebesy portrenin Kelen’e yeterince benzediği görüsündeydi. Ancak, Kelen ayni fikirde değildi. Kibirli milyoner resmin kendisine benzemediğini öne sürerek portrenin parasını ödemeyi reddetti.

Genç ressam resmini yapabilmek için saatlerce titizlikle çalışmıştı, ve birdenbire bunu gösterecek hiç bir şeyi olmadığını fark etti. Milyoner stüdyodan ayrılırken, sanatçı bir ricada bulundu,” Portreyi size benzemediği için reddettiğiniz belirten bir mektup yazabilir misiniz?” Kelen bu kadar kolay kurtulduğuna sevinerek razı oldu.Aylar sonra, Macar Sanatçıları Derneği, Budapeşte Güzel Sanatlar Galerisinde sergi açtı.Kelen’in telefonu çalmaya başladı.Biraz sonra galeriye geldiğinde Sebesy’nin yaptığı portresinin, üzerinde “Bir Hırsızın Portresi ” etiketiyle teshir edildiğini gördü. Mağrur milyoner resmin indirilmesini istedi. Müdür reddedince, Kelen resim kendisini topluma alay konusu edeceği için dava açmakla tehdit etti.

Bunun üzerine müdür Kelen’in resmin kendisine benzemediği için almayı reddettiğini belirten imzalı mektubunu çıkardı. Milyoner artık resmin parasını ödeyip almaktan başka çare kalmadığını anlamıştı. Genç sanatçı sadece son gülen olmakla kalmamış, ayni zamanda güçlüğü karlı bir alışverişe dondurmuştu.çünkü milyoner resmi almağa kalktığında fiyatın eskisinden on kat daha fazla olduğunu görmüştü. Gördüğünüz gibi, güçlüklere teslim olmayı kabul etmemişti. Bunun yerine öfke ve acıya teslim olmaktansa yaratıcı ve yararlı bir kapı açacak bir yol düşündü. Kısaca ressam değerli bir prensip keşfetmişti.

Günün Şiiri

Han Duvarları

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı

Bir dakika araba yerinde durakladı.

Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,

Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar…

Gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya,

Ulukışla yolundan Orta Anadolu´ya

İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık

Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,

Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı…

Arkada zincirlenen yüksek Toro…

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı

Bir dakika araba yerinde durakladı.

Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,

Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar…

Gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya,

Ulukışla yolundan Orta Anadolu´ya

İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık

Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,

Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı…

Arkada zincirlenen yüksek Toros dağları,

Önde uzun bir kışın söldürdüğü etekler,

Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler…

Ellerim takılırken rüzgarların saçına

Asıldı arabamız bir dağın yamacına,

Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,

Yalnız arabacının dudağında bir ıslık

Bu ıslakla uzayan, dönen kıvrılan yollar.

Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar

Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.

Gökler bulutlanıyor, rüzgar serinliyordu.

Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince,

Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince

Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi

Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi

Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine

Yol, hep yol, daima yol… bitmiyor düzlük yine.

Ne civarda bir koy var, ne bir evin hayali

Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,

Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan

Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan

Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,

Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor…

Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine

Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine,

Bir sarsıntı… uyandım uzun suren uykudan;

Geçiyordu araba yola benzer bir sudan

Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,

Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu;

Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,

Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.

Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri

Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri

Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya

Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.

Bir noktada birleşmis vatanın dört bucağı

Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı,

Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,

Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor,

Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı

Heryüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı,

Gitgide birer ayet gibi derinleştiler

Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler…

Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,

Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;

Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,

Aygın baygın maniler, açık saçık resimler…

Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,

Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken

Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;

Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı

Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa

Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;

*On yıldır ayrıyım Kınadağı´ndan

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

Devamı Yarın

Günün Fıkrası

Dul Kadın

Temel’e bir gün sormuşlar: “Ula Temel ne zaman evleneceysun?”

Temel de: “Evleneceğum hem de dul bir kadınla evleneceğum.”

Aradan belli bir zaman geçmiş ama hala bizim Temel evlenmiyor. Ahali Temel’e dalgacı bir üslupla yine sormuş: “Ula Temel hani evleniyudun ne oldu senin dul hatuna” demişler.

Temel de; “Ben sözümden vazgeçmiş değilum. Evleneceğum da o dulla. Kocasinun ölmesini bekliyrum”

Günün Sözü

Akılsızlar hırsızların en zararlılarıdır. Zamanınızı ve neşenizi çalarlar.
Johann Wolfgang von Goethe

Sonunda, düşmanlarımızın sözlerini değil dostlarımızın sessizliğini hatırlayacağız.
Martin Luther King

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here