Genel anlamda hırsızlığın tanımı: “Başkalarına ait olan bir malı çalma” faaliyetidir. Eski dönemlerde “yükte hafif, pahada ağır” para ve değerli eşyaların silahlı soygunlarla gasp edilmesi revaçtaydı. Zamanımızda da aynı tür soygunlar yapılsa da, eskiye nazaran seyrekleşti.
Vahşi Batı diye adlandırılan Amerika kıtasında tren ya da posta arabalarının yolu kesilir, kaba güç ve tehditlerle silahlı soygunlar gerçekleştirilirdi. Haydutlar, yolcuların elde avuçta neleri varsa el koyarlardı.
Yaşadığımız çağda hırsızlık faaliyetlerinde vahşi batıdaki gibi klasik yöntemler uygulanmıyor. Artık soygunlar, kaba güç yerine “kibar güç” kullanılarak hayata geçiriliyor.
Zamanla yöntem ve türeri değişime uğrayan soygunlar, masa başında uzaktan yönlendirmelerle sevk ve idare ediliyor. Organizeli, planlı, programlı tam donanımlı “toplu hırsızlık” modası, son zamanların rağbet gören soygunların başında geliyor.
“Rüşvet, yolsuzluk, usulsüzlük, vurgun, talan ve yağmacılık…” hepsi ve daha fazlası ortalıkta serbestçe dolaşıyor. Bunlar hırsızlığın “ortak” adıdır.
Kamu alanlarında “hırsızlık mesleği”nin epey yol kat ettiği ve kendini iyice “rantsal değişim ve paylaşım” rüzgârına kaptırdığı iddiaları hala ciddiyetini koruyor. Kimileri oturdukları makamın her türlü olanaklarından yararlanma girişimleri ile bireysel çıkarlarını ülke çıkarlarından üstün tutar, kimleri de şebeke halinde iş adamı kılığında yolsuzluk sahnesinde yerini alır.
“Yolsuzluk kadrosu” tamamlandığında, ilk iş “çalınacak minareye kılıf uydurma” hazırlıkları başlatılır…
Böylece yolsuzluk senaryolarını ‘hayata geçirmek’ için hırsızlığın ilk adımı atılır. “Şeytan üçgeni” ekibi tam kadro ile yolsuzluk hedefine doğru “tam yol ileri!” parolası ile devletin parasını kuşatma altına almaya hazır ve nazırdır.
‘Yolsuzluklarda sınır tanımamak, devleti haraca bağlayıp haksız kazanç kapısı haline getirmek, ahlaksızlığın nimetlerinden nemalanarak milletin parasını-pulunu hortumlamak…’ Kurulan kirli tezgâhın sadece birkaç ürünüdür.
İhale yasası, yap-boz misali devamlı değişikliğe uğramasına rağmen bir türlü rayına oturtulamamıştır. Dolayısıyla yolsuzluk iddiaları kuşku uyandırıyor. Söylentilerin yayılmasına çanak tutuyor. Eğer bir ülkede bal tutan parmağını emzik gibi yalıyorsa, yolsuzluğun gölgesinde haksız kazanç sağlanıyorsa, devletin birikimleri kurtlar sofrasında paylaşılıyorsa, devletin kasası yolgeçen hanına dönüşüyorsa, ekonomi batağa saplanmış, can çekişiyor demektir.
Vurguncuların iştahı kabarınca yerlerinde rahat durmazlar. “Yolsuzluk şehveti”ne kapıldıklarından, ekonominin bozguna uğratılmasında büyük payları vardır. Yolsuzlukların, ülkelere getirdiği sosyal ve ekonomik hasarların maliyeti yüksek olur. Artık günümüz koşullarında devletler; savaşlarla değil, ‘yolsuzluk ve vurgunlarla’ ekonomisi çökertilip yerle bir ediliyor.