Sanat Yazısı
Değerli okurlarım, her yıl 6 Mayıs yaklaşırken yoldaşlarım için neler yazmam gerektiğini düşünür, hem hüzünlenir ve hem de onlar için yazacak tek kişi olduğumdan dolayı da mutlu olurum. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve binlerce isimleri yüreğimde kazılı ve kara toprağa yoldaş etiğim yol arkadaşlarımı minnet, şükran ve rahmetle anıyorum.
Biz, Ankara’nın birçok yerlerinde Tek Yol Devrim, Tam Bağımsız Türkiye diye sloganlar atıp yeri göğü inletirken, o dönemde bize komünist diyen faşistler toz oluyor, arazi oluyorlardı.
Ellerine kan bulaşmamış olan yoldaşlarımın katledilmeleri hem Türk insanı ve hem de siyasi tarihimizde önemli bir hesaplaşmayı bırakmakla beraber, telafisi mümkün olmayan derin izler de bırakmıştır. TBMM’nin idam cezalarını onaylaması bana göre en büyük utancıdır. Ancak “bana sağcılar cinayet işledi dedirtemezsiniz” diyen ve defalarca başbakanlık yapmış bir kişinin tutumu da büyük etken olmuştur. Şimdi o da öbür tarafta.
Üç fidanın ülke adına yapmak istedikleri Atatürk gençliğinin hafızasına kazınmıştır. Çok ilginçtir ki faşistlerin şimdiki lideri bir olayın siyasi ayağı olarak suçlanan birine bastonluk ediyor. Bu millet bu uşaklığı sanırım içine sindirmeyecektir.
Atatürk Gençliği, 68 kuşağın üç yiğit cengâverini korkak ve basiretsiz insanların verdiği adaletten yoksun ama korkuyla dopdolu kararıyla yitirdi.
Katledilen yoldaşlarım ülkenin tam bağımsızlığı, özgürce yaşama ve de mutluluğu için emperyalizme karşı mücadele vermiş, toprağa yoldaş olmuşlardır.
Davaya bakan avukat dostumuz bana aynen şunları söylemişti; idam sehpasında ipi boyunlarına geçirmekten korkmadan ve son nefeslerinde “Tek Yol Devrim ve de Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye” dediler. İfade aynen böyle…
Yazma ve düşünce özgürlüğünün olmadığı, kendini milletine adayanların etkisiz hale getirildiği ya da gözaltında yok edildiği ya da yoldaşlarım gibi katledildiği karanlık sayfalarla doludur siyasi tarihimiz.
Tam bağımsız Türkiye özlemiyle koyun koyuna yattığım ve sadece zeytin ekmek yiyerek yola çıkan, idealleri uğruna canlarını veren üç fidanla birlikte bütün devrimci yoldaşlarımı şefkatle, sevgiyle ve de özlemle anıyorum. Mekânınız cennet makberiniz güllerle dolsun. Allah’ın selamı üzerinize olsun…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Yarınlardan Beklenti Büyük
Değerli okurlarım, kimsenin yaptığı yanına kalmaz. Bizleri yaratan Cenab-ı Allah’ın sabrı geniş ve aynı zamanda milletimiz de oldukça sabırlı. Fakat bu sabır aheste-aheste suyunu çekmekte. Yarınlardan beklenti büyük.
Biri çıkıp aynen şunları söylüyor. Ne istediler de yapmadık… Ne istediler de vermedik… Aynı kişi daha sonra şunları söylüyor. Beni kandırdılar… Beni aldattılar… Allah günahlarımı affetsin. Milletim de beni bağışlasın… Onlardan özür dilerim.
Ülkemiz demokrasi ve özgürlük darboğazındadır. Adalet, hak, hukuk ve de demokrasinin kağıt üzerinde olan dönemlerde “Suç yok ama ceza var” prensibi itibar görmüştür.
Şayet katledilen yoldaşlarım adil bir mahkemede yargılansaydı emin olun en fazla altı ay hüküm giyerlerdi ve o da tecil olurdu.
Şu anda içerde olan gazeteciler, eğitim, öğretim görevlileri, bazı milletvekilleri merak ediyorum ne ile suçlanıyorlar ki aylardan ve yıllardan beri mahpuslar. Bunu kimse düşünmüyor.
Sivil idarenin askere ve yargıya emir verdiği ve tahakküm altına aldığı sürece işler yörüngeden çıkar, akıbeti istikamete yönelir.
Bir zamanlar, tutuklanan devrimciler kaderleriyle baş başa idi. Avukat isteme hakları bulunuyor ama onları savunmak yürek ister. O avukatları ya korkuturlar ya da ansızın ortadan kaybolurlar. Aileleri istedikleri kadar dilekçe versinler, o ilgili makamlar yanıt bile vermezler.
Günümüzde, faili meçhul cinayetler, uyuşturucu kaçakçıları, çek senet mafyaları, kanunsuzlar ortada kahraman gibi dolaşırken, örümcek beyinlilerin meclise girerek ülkeyi idare etmelerini hesaba katacak olursak, benim katledilen yoldaşlarımın ne denli haklı oldukları da ortaya çıkmıyor mu?
Ülkemiz maalesef ikiye bölünmüş durumda. Onlar ve bizler deniliyor, ne anlama geliyorsa, hepsi de fişlenmiş durumda. Bir poşet nohut ve bir torba kömüre kendini satan suskun zavallılarla dolu ülkemiz.
& & & & &
Sizler Gittikten Sonra
Sizler katledildikten sonra
Aramda bir boşluk oluştu
İnsanlarla
Suçlu aradım
Cezalandırma adına
Saldırdım sağa sola
Suskun zavallılara
Dünyalar başıma yıkıldığında
Gözyaşlarıma
Hürriyetlerini bağışlasam da
Bir yerde
Dik durmam gerektiği
Geldi aklıma
Sizler gittikten sonra…
Bir süre
Fazla yaklaşmadım insanlara
Herkes,
Suçlu gibi geldi bana
Farklılaştı yaşamım da
Daha sonra,
Haklı ya da haksız
Riyakarlığa
İtibar etmeden
Razı oldum yazgıma
Sizler gittikten sonra…
Ağabeyiniz ÖCAL
Günün Nabzı
Onları Bi Görseydim
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın dışında yine beyin takımında olan Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Levent Şimşek. Üç fidanın katledildiklerini biliyoruz. Levent yoldaşın da bir faşist kurşununa hedef olduğunu söylemeliyim. Diğerlerinin ve yüzlercesinin akıbeti meçhul…
68 kuşağın öncüleri olarak isim yapmışlardı bu koyun koyuna yattığım cengâverler. Doğumları 1948 idi. Sadece Sinan Cemgil 1944’lü idi. Bana biraz yakın. Onları tanımış olsaydınız üzüntünüz daha da artardı. Beyaz perde sanatçılarına taş çıkartacak durumdaydılar.
Deniz Gezmiş uzunca yüzlü ve hayran olduğum siyah dalgalı saçları vardı. Boyu basketbolcular gibi uzundu, genel olarak hep sakallıydık nedense. Metin Oktay hayranıydı ve top oynarken hakemleri aldatmayı severdi. Memur çocuğu idi…
Mahir Çayan, koyu kahve saçlı, kaytan bıyıklı idi. Çok güzel Türkçe konuşurdu, saz çalar türkü söylerdi. Bu yoldaşlarımın ortak özellikleri, toprak rengi benekli pantolon montgomery, kalın palaska takarlardı. Bunlar onların üniforması idi.
Şu anda sözde tutuklu olan şahıs var ya. O zaman tam bir çömezdi. O zibidiyi ite kaka bir noktaya getirdiler. Yoldaşlarım gittikten sonra da katillerin lideri oldu. Ancak, o yoldaşlarım birer delikanlıydı, unutulmaları mümkün değildir. Onların yol arkadaşı olduğum için kendimi şanslı sayıyorum. Nur içinde yatsınlar.
Günün Sözü
Ülkenin Halini İyi ki Görmüyorsunuz!
Öcal’dan İnciler
Sizleri Unutmam Mümkün Değildir!