Yol Yorgunu Bir Öğretmen!

0
9

Yol Yorgunu Bir Öğretmen!
(23 Kasım 2020)

Enver Gökçe, “Dost” adlı şiirine “Ben berceste mısraı buldum, Hey ömrümce söylerim!” dizeleriyle başlar.. Devamında, “Sizlere selam olsun Üniversiteler, Öğretmeni alınmış kürsüler, Öğretmenler!” dizeleriyle selamlar öğretmenleri..

“Bana bir türkü öğretsen, Ayın aydınlığında söylesem, Gecenin karanlığında söylesem, Yağmur yağınca söylesem” dizeleriyle başlar Arif Damar da “Yol Yorgunu” adlı şiirine.. Şair, söz konusu şiirini; “Hem yürüsem hem söylesem, hem söylesem hem yürüsem” dizeleriyle bitirir..

Ben, kırk küsur yıl önce öğrencilerimin “beşinci mevsim” gözlerinde bulmuştum berceste mısraımı.. Söyleyip durdum “yol yorgunu” Arif Damar örneği.. Söyleyip yürüdüm Enver Gökçe misali “ömrümce..”

“Ben / uzak dağlar ayağımda / yollar kış kıyamet / demirden // ben / kireç tebeşir elimde / kömür karası tahta / ömürden // ben / eşitliğe elçi / ölçüye sofra / hamurdan // ben / çocukların ayağında toprak / ellerinde su / öğretmen” (G. Özdemir, Sarı Defter, s.19)

“Anılar defterinde gül yaprağı / Gibi unutuldum, kurudum”  diyordu bir şiirinde Cahit Zarifoğlu.. “Seni anlatabilmek seni / İyi çocuklara, kahramanlara” diyordu Ahmet Arif de ve ekliyordu:  “Art arda kaç zemheri / Kaç leylim bahar / Hasretinden prangalar eskittim..”

“Penceremin perdesini, Havalandıran rüzgâr, Denizleri köpük köpük, Dalgalandıran rüzgar, Gir içeri usul usul, Beni bu dertten kurtar. Bana esmeyi anlat, Esip geçmeyi anlat, Anlat ki çözülsün dilim, Ben rüzgârım demeliyim, Rüzgârlığı anlat bana, Senin gibi esmeliyim.” Bu dizeler, Leman Sam’ın buğulu sesiyle söylediği ‘Rüzgâr’ adlı şarkıdan..

Hani dinlerken kimi şarkıları, çağrışımlarının maviliğinde yeşerir ya hatıralarımızdaki rengi sararmış kimi fotoğraflar..

Hatıralarının üzerinden ‘çok zemheri, çok leylim bahar’ geçti Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenlerimizin.. Köy Enstitülü ‘akışlı’ veya ‘nakışlı’ ya da ‘bakışlı’ öğretmenlerimiz, ‘Hasretinden kalemler eskitti’ halkçı, toplumcu yaşamlarını taşıyabilmek için günümüze..

Anlatabilmek, Köy Enstitülü şairlerimizden Hataylı Ali Yüce’nin, “Hasretinden Azık” adlı şiirinden dizelerle: “Acıkmayasın / Sevgi koydum // Yer dolusu çiçek / Gök dolusu güneş / Verdim sana / Üşümeyesin // Korkmayasın / Işık koydum / Azık sana.”

Azığında sevgi, ışık.. Azığında insani, milli, evrensel değerler.. Bu değerlerle beslenen.. İçinde bulunduğu topluma yabancılaşmayan.. Millete hizmet ülküsüyle kendisini adayan.. Bu toprağın, bizim toprağın çocukları..

“Onlar gittiler, / Yalnız bir yemin kaldı aramızda” dizeleriyle başlar, Erdem Beyazıt, “Önde Gidenler İçin” adlı şiirine.. “Onlar gittiler, / Topraktan bir işaret taşıyarak alınlarında!” diye devam eder ve “Onlar gittiler, / Gelen zamandan bir haber gibiydiler. / Ben şimdi bu yanda, / İçilmiş bir ant için bekleyenim” dizeleriyle bitirir..

Erdemli dizeler alır götürür bizi “bizden önde ve önce” gidenlerin hatıralarına.. Ve fakat önce ve önde gidenlerin hatıralarına öykünmek başka, öykülerini hatırlamak başka, o hatırları kendi yaşamına öyküleyebilmek ise daha başka..

Talip Apaydın’ın, “Öykü” adlı şiirini, önde gidenlerin hatıralarını öyküleyebilmek bağlamında okuyabiliriz mesela.. “Tohum şiir yüklüydü” dizesiyle başlar söz konusu şiir ve devam eder: “Umudu vardı, içtenliği, sıcaklığı, / Koca ağızlı bir greyder yara yara geldi / Alt üst etti toprağı, // Bitkilerin kökleri, o küçük dünyayı, / Bozdu, yıktı, / Hiç düşünmedi, kaba ve hoyrat, / Tohum altta ne yaptı. / Umudunu topladı, / Bir gün deldi çıktı toprağı. // Şimdi gökyüzü güneş daha yakın, / Bin yıllardan gelen yaşam,  / Sürecek hiç kuşku yok, / Tohumdaki güce bakın..”

Sözüyle, özüyle, ezgisiyle, çizgisiyle yazgısıyla toplumcu sanatçılarımızdan Bedri Rahmi, “Köy Edebiyatı” diye dudak büken burun kıvıranlara karşı bir şiirinde şöyle diyor..  “Herifçi oğlu Sen Mişel’de koyvermiş sakalı, Neylesin Bizim Köyü, Nitsin Mahmut Makal’ı..”

“Şairim, şair olmasına” diyor Bedri Rahmi ve devam ediyor, “Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası, Ayak seslerinden tanırım, Ne zaman bir köy türküsü duysam, Şairliğimden utanırım..” Ne zaman ‘önde giden’ öğretmenlerin ‘şiirli hatıralarından’ söz edilse, düşer dilime Talip Apaydın’ın ‘Öykü’ adlı şiirinden dizeler.. Çiçeklenir öğretmenliğim.. Meyvelenecek sanırım.. Ve ne zaman Köy Enstitülü bir öğretmen eseri okusam, öğretmenliğimden utanırım..

Talip Apaydın’ın “Susuzluk” adlı şiirinden dizelerle kutluyorum öğretmenlerimizin gününü.. “Susadım/ Bozkırlar ortasında/ kurudu dudaklarım/ çağırmayın gelemem/ Bir tas su uzatın!”

Selam ve saygılar…

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here