Değerli okurlarım, çocuklarımız için “Yarınlarımız” diyoruz ya. Bu sözlerimizde ne kadar samimiyiz bilemiyorum. Yalan olmazsa bile, yanlışı o kadar fazla ki, saymakla bitmez. Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip olmak, mikrofonu eline aldığında “Her ailenin en az üç çocuğu olmalı” diyen zat ya da zat-ı muhterem. Doğan çocukların nasıl yetiştirileceğini, nasıl yarınlarımız olacağından acaba haberi var mı?
Aç mideden çıkan ses, bütün haykırışları susturur. Ailesine katkı amacıyla sabahın köründen akşamın karanlığına kadar adeta karın tokluğuna çalışan, kendi ağırlığı kadar yükün altında, yara bere içinde her şeyden mahrum çocukları düşünün. Milyonlarca çocuk kirası ödenmeyen gecekondularda, rüzgârın bir yerden girip öbür taraftan çıktığı basit barakalarda aklınıza gelen tüm imkânsızlıkları doya-doya yaşıyorlar.
Delikanlılık yaşına gelmiş bu çocuklar her gün çalışmak zorundalar. En azından kendilerini doyurabilmek için hurda toplamak, mendil ya da ufak tefek şeyler satmakla günlerini öldürürler. Hiçbir sosyal hakka sahip olamayan bu çocuklar, yarınlarına nasıl güvenle baksın, nasıl bizlerin yarınları olsun söyler misiniz?
Bölgelerinden söz etmiyorum. Söylemem gerekirse en fazla doğu’dan bahsetmeliyim. Orası oldubitti perişan! Neredeyse iki çocuktan biri yoksulluk içinde yaşıyor. Sefalet içinde yaşayanlar her şeyi yaparlar. Haklılar diyemiyorum, mantıklıdır hiç diyemiyorum. Peki, neden terör Doğu’da çörekleniyor. Neden oranın insanlarıyla daha iyi anlaşabiliyor. Neden Doğu’da ki çocuklarımız dağa çıkıyorlar?
“Veren el, alan elden yücedir” atasözünde olduğu gibi, terör örgütü oranın insanına yardım ediyor. Yani doyuruyor. Bunlar yetmiyormuş gibi bu yardıma muhtaç yoksul insanların çoğu madde bağımlısı, uyuşturucu yaşı 9-10 yaşa kadar indi. Bu yüzden ölenlerin yaşı da en fazla 15 ile 19 arasında. Unutmayalım ki bunlar bizim de evlatlarımız.
Adliyelere gittiğiniz oluyor mu? Adalet dağıtılan bu yerlerde tecavüzle ilgili dört olaydan birisi çocuklarla ilgili… Ne hikmetse bu şerefsizliğin büyük bölümü gizli kalıyor. Her ay sayısız kız öğrenciler tecavüze uğruyor. Hani şu yurtlar var ya oralardan söz ediyorum genelde. Tecavüzlere hemen çözüm bulmuşlar. “O kızları tecavüzcüsüyle evlendirin” deniliyor. Tecavüz edilenlerin yarıya yakını da o şekilde evlendiriliyor. İyi değil mi?
Sorun nedir biliyor musunuz? Çocukların sorumluluğunu görmezden gelen ya da taşıyamayan bir devlet bulunmakta! Üç çocuk yapın demek kolay da, onları muasır medeniyet seviyesinde yetiştirmek oldukça zor. İşte o çocukların dünyasını karartanları yargılatmayan, davaları dinlenmeye bırakıp unutturmaya çalışan bir devlet var.
Başkanlık sistemi oluşturulduğunda, inanıyorum ki, bu türden yüzümüzü kızartan olaylar kökünden hallolacaktır. Bana birisi öyle söyledi.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Bir Samanyolu Vardı
Değerli okurlarım, dün bir rüya gördüm. Tanıdığım kişi ve de dostumuzdur. Onunla tanışmamız gençlik yıllarımıza rastlar. 1938 doğumlu ve 74 yaşında Adana’da vefat etmişti. Rahmetlinin adını vermeyeceğim ama rüyamda konuştuklarımızı kendi üslubum da sizlere sunacağım.
“…İlkokuldayken, insanlarımızın % 90’ının radyosu bile yokken, mızıka ve akordeon çalayı kimden öğrendim? Henüz 14 yaşındayken Frank Sinatra, Dean Martin şarkılarından oluşan repertuara nasıl oldum? Bir köyde dünyaya gelmiştim ve 18 yaşındayken orkestra kurmayı hangi vizyonla akıl etmiştim? Ve de saksafon çalmayı?
Çünkü merhum babam Hasan Akgürgen Köy Enstitüleri’ndeki görevi nedeniyle Ankara’nın Hasanoğlan Köyü’nde dünya’ya gelmişim. Babamın tayini nedeniyle önce Selanik’e ve daha sonra da Denizli’ye gittik ama ailem tarafından hep Köy Enstitüsü ruhuyla büyütülmüştüm. Derslerimize, mütevazı, reklâmdan hazzetmeyen çok değerli profesörler girerlerdi. Müzik derslerini kimlerden aldım biliyor musunuz? Âşık Veysel ve Ruhi Su…”
Şimdi söyleyeceklerim bana aittir. Tüm zamanların, gelmiş geçmiş en şöhretli şarkısı Samanyolu’nu ölümsüzleştiren, dede’den torun’a nesiler boyu adeta marş gibi ezberleten “merhum” işte bu ruh’un ülkemize armağanıydı.
Sizlerin de iyi bildiğiniz gibi. İşin ekstradan enteresan tarafı, romantizm tarihimizin en önemli şarkısının adı Samanyolu ama şarkının içinde tek kelime bile Samanyolu geçmiyor. İlginç değil mi? Tıpkı, eğitim, öğretim tarihimizin en önemli parçası Köy Enstitülerini, dört dörtlük olduğu söylenen imamlı-tarikatlı eğitim sistemimizin içinde geçmemesi gibi. Bu da oldukça ilginç değil mi?
Dediğim gibi, merhum dostumuzun doğum günü değil ama, rüyamda gördüğümden ve de ruhunu yad etme adına bu sayfayı hazırladım. İsmini söylemeyeceğim, çünkü hepiniz biliyorsunuz.
Sonuç olarak, bu Samanyolu Şarkısı var ya görmek söylemeyenlere teleskop verseniz hikâye! Dostumun ruhu şad olsun. Eminim iyi yerdedir.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Dünya Yine Güzel
Çevren gürültülü bile olsa, sükûnetle dolaş ve sessizlikte huzur bulunacağını unutma. Başka türlü davranmak gerekmiyorsa, herkesle dost ol. Teslim olma. Telaşsız açık seçik konuş, başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahillerin bile konuşmalarını dinle.
Sadece projelerinin değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. İşin ne kadar küçük olursa olsun ilgilen. Hayattaki dayanağın odur. Olduğun gibi görün, sevmediğin zaman, sever gibi yapma. Aşka da burun kıvırma, ailesini kötü yersin,
Yılların geçmesinin farkında ol. Gençliğe yakışan şeyleri tebessüm ederek geçmişe teslim et. İsyankâr olma. Unutma ki, kâinatı sorgulayamazsın. Bunun için kavgalarını sürdürsen bile, kendinle barışık ol. Unutma ki, pisliğine ve kalleşliğine rağmen, dünya yine de güzeldir. Benden söylemesi…
Günün Sözü
Ağzında Namlu Varsa Harfler Sesli Çıkar
Öcal’dan İnciler
Köpekten Dost, Ayıdan Post Olur!