Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah hepimiz nedensiz bir sıkıntı ve yorgunlukla uyandık, Berke ne durumdaydı bilen yok çünkü o biz uyanmadan çok önce zaten okuldaydı. Huzursuz ve yorgun uyanmaya gelince. Emre ile ben çok yorgunduk, öykülere kendimizi bir verdik pir verdik. Şaşarsınız nasıl dökülüyor parmaklarımızdan ekrana yazılar sular seller gibi. Emre “bu bilgisayarda bir büyü var Gül” diyor “bir oturuyorsun coşturuyor mübarek”. “Haklısın” diyorum “zaten bende hep diyorum ya ben yazmıyorum birileri yazdırıyor” diye.
Neyse on taneye yakın öykümüz oldu. Bir on tanesi de yolda. Nerden nereye gider hiç fikrimiz yok ama parmaklarımız bizi yönlendiriyor. Onlar durmadan çalışırken bizde onların yolundan gidiyoruz işte. Kaç günden beri, en az sekiz saat hiç sokağa çıkmadan yalnızca yemek ya da çay gibi ihtiyaçlar dışında bilgisayardan kalkmadan çalıştığımızdan yorgunluğumuz bu sabah kendini gösterdi zahar? Kardeşimde değişen havalardan dolayı üşütmüş o da bir başka huzursuz uyandı.
Ve bugün en önemlisi Pazartesi… Oysa ben dünü de pazartesi sanıyordum hatta ondan önceki günüde. Ne yani şimdi bu? Pazartesi sendromumu diyeceğim buna? Valla haksızlık olur pazartesiye.
Her tarafımız kırık dökük oturduk kahvaltı sofrasına, yeni fırından çıkmış ekmeğin kokusu mutfağı doldurmuştu az evvel içilen kahvenin kokusu ile birleşerek. Hep derim bu koku ölüyü bile canlandır diye. Dünyanın en güzel kokusu benim için: ekmek kokusu anne kokusu gibi bir şeydir. Ve aklıma hemen Prof. Dr. Canan Karatay geliyor ve meşhur diyeti. İzlediyseniz tv’deydi geçen gün. Ve gazetelerde rejim listeleri uzayıp gidiyor. Ekmeksiz rejim ekmek yerine ceviz badem türünden şeyler tüketin diyor bir avuç falan.
Valla elimdeki sıcak ekmeğe incecik tereyağı sürerken şimdi ekmeksiz kahvaltı eden zavallı arkadaşlarımı düşündüm ve onlar için üzüldüm. Valla benim için bir dilim sıcak ekmek bazen ilaçtır, bütün ilaçlardan daha değerli.
Neden mi, her şeyin başı sağlık diyoruz ya bence sağlığı getirende moraldir. Bir insanın bence yine moralini bozmak istiyorsanız yasak getirin yemeğine inanın o insanda çok kısa zamanda yaşama isteği kalmaz. Sinirleri laçka olur. Nerden mi biliyorum tabi kendimden, tabi annemden, tabi çevremden. Kendimi en kötü algıladığım zamanlar canımın yemek, yemek istemediği zamanlardır. “Yemeğe küsülmez” derdi annem. Küstüğümü sanırdı.
Oysa ben değilim küsen. Midem bir kapatır ki kapısını itseniz de içine bir şey girmez artık. Çünkü onu yöneten beyin de kapatmıştır kendini yemeğe. İkisinin canı ne zaman kapılarını açmak isterse siz o zaman yemek yiyebilirsiniz. Bu beş yaşında böyleydi şimdide böyle. Hiç ummadığınız bir söz bir hareket bir haber. Hemen kapıların kapanmasına neden olur. Hiç telaş yapmam nasılsa açılacaktır kapılar şimdi değilse yarın değilse öbür gün.
Bu sabahta kapalıydı kapılar ama bir aralık vardı oradan tek girende, çıtır, çıtır ekmek üzerindeki nokta kadar tereyağı. Ama yetti verdiği huzur kocaman bir kahvaltıdan çok daha yararlı benim için. Yorgun ve dünyanın bütün ağırlığı omuzlarıma çökmüş gibi olmama rağmen canım sıkkın değil ve gülümseyebiliyorum. Bu çok önemli… Nasıl yemeğe kapatırsa kendini mideniz gülümsemeye de öyle kapanabiliyorsunuz ve kıyamet kopsa gülümseyemezsiniz artık uf uf durumlar valla. Aranızda çeken varsa bilir tabi ne olduğunu.
Bu yüzden ona çok önem veriyorum. Ve bu diyete karşıyım kardeşim. Balık gibi bakan arkadaşlarıma sözüm geçmiyor. Şu yemeğinizi yarıya düşürün kardeşim diyorum. Hepsini tümden kesmekten iyi değil mi? Azıcık sıkıntıya girip yürüyün enerji harcayın bu da yemeksizlikten özelikle ekmeksizlikten iyi değil mi? Şimdi beni çok ekmek yiyen biri sanmayın sakın. Ekmek severim ama kendimi daha çok severim. Kendimi sevindirecek kadar yerim.
En çok iki dilim günde, o da sabah kahvaltıda. Çok zaman kahvaltıya kapalı olur bedenim onu da ikindi kahvaltısında hallederim bazen ağzıma girmez ama bilirim ki bana yasak değil ve istediğim zaman yiyebilirim işte anahtar kelime “yasak yok.” Yasaklar caydırıcı değildir bence aksine hep delinmek içindir. Bu yüzden hayatımda yasaklar yok. Kimseye de uygulamam herkes yaşasın ve öğrensin derim. Yaşamadan, kendini tanımadan kimse bir şey öğrenmiyor diyorum.
Örneğin Berke beni çok güzel öğrenmiş. Öğle tatiline geldi şimdi neşe topu. Beni İtalyanlar gibi tek yanaktan iki kez öp Gül dedi. Benim sevgili yeğenim ne yazık ki bu günlerde ergenlik sivilceleri ile uğraşıyor bu yüzden kendini öpücüklerimden korumak zorunda kalıyor. Oysa ben onun boynundan öpüyorum zarar vermemek için. Şimdide bilgisayarıma doğru eğilip yanağını uzattı en sivilcesiz tarafını iki kez öp dedi. İtalyanlar gibi. Allah, Allah İtalyanlar böyle mi öpüyor. Evet, Gül dedi Fransızlar iki yanaktan Hollandalılara iki yanak ve tekrar bir yanak yani üç öpücük ama sen Gül Hollandaları da geçtin altı kez öpüyorsun. Teşekkürler dedim bu konuda hiç bilgim yoktu valla. Bu bilgi doğru mu onu da bilmiyorum ya.
Daha öpücüklerin devamı gelmeden Gül habere bak Allah aşkına. Diyerek gevrek gevrek gülmeye başladı. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Doçent Dr. Serap Avgın Mersin’de keşfettiği böceğe “Epuraea Sütçüimam Avgun” adını vermiş. Doç. Dr. Serap Avgın “Böyle yaparak hem üniversitemi, hem de kurtuluş savaşında Kahramanmaraş’ta kurtuluş hareketini başlatan Sütçü İmam’ı onurlandırmak istedim” demiş. Şimdi gülmek mi lazım ağlamak mı lazım bilemedim ama Rahmetli Kahraman insan Sütçü İmam’ın torunu bu işe çok kızmış. Torun Yaşar Türkkoryor “Dedemin adını böceğe verdirmem yanlıştan dönülsün yoksa dava açarım” demiş.
Ve sevgili okuyucularım omuzlarım gittikçe ağırlaşıyor, başımda. Kardeşimde zaten sıkıntılı benim yüzümden elinden gelse bu odayı kilitleyecek anahtarını da devlerinin bir gözü yerde biri tavanda olan kralına verecek. Neyse onu daha çok kızdırmadan ve parmaklarım hala yazabiliyorken yazımı bağlayım sevgi ve saygıyla ve hep birlikte her zaman diyerek. Yase
Günün Şiiri
Bulsam
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Toprak kilidini açsam dünyanın,
Çözsem düğüm düğüm muammasını
Ölüm denen sonsuz, büyük rüyanın!
Gelse bahçe bahçe mevsimler dile,
Ağaçlar, çiçekler konuşsa biraz:
Kimdir şu dallarda kızıl gülleri
Böyle alev alev yakan sihirbaz!
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Ne yıldızlar için, ne güller için!
Alnı eşiğinde bekleyenlere
Açılmak bilmeyen gönüller için!
Yusuf Ziya Ortaç
ANAHTAR
-1-
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Açsam göğün mavi kapılarını.
Bir samanyolundan geçip dolaşsam
Yıldızların altın yapılarını!
Dolansa boynuma ışıktan kollar,
Açsa esrarını gök perde perde:
Kayıp sesleri duysam yeniden,
Kaybolan yüzleri görsem göklerde!…
-2-
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Toprak kilidini açsam dünyanın,
Çözsem düğüm düğüm muammasını
Ölüm denen sonsuz, büyük rüyanın!
Gelse bahçe bahçe mevsimler dile,
Ağaçlar, çiçekler konuşsa biraz:
Kimdir şu dallarda kızıl gülleri
Böyle alev alev yakan sihirbaz!
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Ne yıldızlar için, ne güller için!
Alnı eşiğinde bekleyenlere
Açılmak bilmeyen gönüller için!
Yusuf Ziya Ortaç
Fıkra Berke’den
Temel bir gün uçağa binmiş uçakta bir Alman bir İngiliz bir de Fransız görmüş “Yine mi siz” deyip uçaktan inmiş.
***
Birini döven bir adam hakimin karşısına çıkarılmış, hakim sormuş; “Nerede yaşıyorsun” “Orda burada” “Ne iş yaparsın?” “Onu bunu” “Barda dövdüğün adamı önceden tanıyor musun?” “Şöyle böyle” “Ne demek yani nerden tanıyorsun?” “Ordan buradan” Hakim artık dayanamamış; “Anlaşıldı, götürün bu adamı tıkın içeri” İki jandarma adamın koluna girmiş götürürlerken adam hakime seslenmiş; “hey bir dakika! Ne zaman çıkıcam ben buradan?” Hakim de ona seslenmiş; “Bugün yarın”
Günün Sözü
Sık ve çok gülmek; zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini, şefkatini kazanmak; dürüst eleştirilerin taktirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek; güzelliği taktir edebilmek, başkalarındaki “en iyiyi bulabilmek”; sağlık…
Ralph Waldo Emerson