Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yeni yılın yeni sabahında. Günlerimiz, haftalarımız, aylar ve yıllarımız şiir gibi geçsin diye bu sabah şiir okuyalım hep birlikte. Ne dersiniz?
& & & & &
Dost
Bir gece habersiz bize gel.
Merdivenler gıcırdamadan
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzünde olsun kanatlarımız.
Dokunarak ucçalım.
İnsanlardan buz gibi soğudum
İşte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.
Cahit KÜLEBİ
Müjde
Portakal kabuğundan
Kavun diliminden
Havalandı nakışlar
Avşar kiliminden.
Çılgın topukları üstünde
Sebepsiz sevincin
Adamın canı dostlara
Güzel haberler götürmek ister
Aksi gibi ne dost var meydanda
Ne de güzel haber
Bedri Rahmi EYUBOĞLU
Gözlerinde sevgi kendisi neşe
Hep ansızın çıkar gelir.
Çok uzaktan…
Bir eli kapının tokmağında…
Bir ayağı eşikte…
Gözlerinde sevgi
Kendisi neşe
“Ben geldimmm” der şarkı söyler gibi.
Utangaç duruşu ..
Bakar içeri ta içeri , en içeri..
Korkak bir gülüş dudaklarında
Kırılma noktasında.
Hoşgeldin desin birisi diye bekler.
Karanlık koridorlarda bir ayak sesi…
O Hep uzaktan
Hep uzaktan gelir
Gözleri sevinç kendisi neşe
O hep hoş geldin desin birisi diye bekler.
Yase
Şubat Güneşi
Beşik Kertmesi
“Oya ile yakınlığımız kısa bir zamanda aşka döndü. Onu annemle tanıştırdım. Oda Oya’yı çok beğeniyordu. Aklı başında çalışkan ve çok güzel bir kızdı. Geleceğe dair düşler kuruyordum ama nedense Oya sürekli “düş kurma” diyordu ‘ne olacağını bilemeyiz.’ Kızıyordum ona hem de çok, birbirimizi bunca severken neden düş kurmayalım ki? Bir Pazar günü anladım neden düş kurmamamız gerektiğini. O akşam buluşup sinemaya gidecektik. Anlaştığımız pastanede onu bekliyordum ama o gelmedi. Çok merak ettim hiç haber vermeden böyle bir şey yapmazdı. Aradım kalabalık bir yerde olduğu belliydi. ‘Özür dilerim haber veremedim ailem geldi bu yüzden gelemiyorum’ dedi.
Gerçekten ailesi gelmişti. Oya bir aşiret kızıydı. Önce bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum. Okul çıkışı her zaman buluştuğumuz pastanede oturmuş konuşuyorduk. Ama o çok düşünceli ve neşesizdi. Nedenini sorduğumda önce bir şey söylemek istememişti. Ama ısrar edince anlatmak zorunda kaldı. ‘Sana âşık olmaktan korkuyordum ama âşık oldum. Bunun bedelini ağır ödetirler bana’ demişti. Adeta şok olmuştum ‘kimler sana bunu ağır ödetirmiş’ diye şaşkın, şaşkın sormuştum. ‘bilmiyorsun’ demişti. ‘O zaman söyle de öğreneyim’ diye öfkeyle bağırmıştım. ‘Ailem’ ‘Ailen mi?’ ‘Evet, beni nişanlamışlar!’ ‘Ne diyorsun, nasıl senden habersiz böyle bir şey yapabilirler?’ ‘Sen hiç beşik kertmesi diye bir şey duydun mu?’ ‘Hayır, o da neymiş?’ ‘Bizim oralarda beşikten nişanlarlar bazı aileler çocuklarını’ ‘Sen kafamı buluyorsun benimle..’ ‘Keşke öyle olsaydı! Keşke.’ ‘Beni amcamın oğlu ile nişanlamışlar.’ ‘Bu zamanda olacak şey mi bu? Peki, senin haberin var mıydı?’ ‘Hayır, ne zamanki üniversiteyi kazandım, bir şartla gidersin dediler. Oradan sakın ola birisi ile yakınlık kurmaya kalkma, sen nişanlı bir kızsın bunu unutma, duyarsak böyle bir şeyi bilirsin ne olacağını hatırlatmaya gerek yok. Değil mi? Ben kimse ile nişanlı değilim ki diye itiraz edecek olmuştum. İşte o zaman annem beni karşısına alıp olan biteni anlatmıştı. Annem aslında İstanbullu, gelenekleri sonradan öğrenmiş ama kraldan kralcı olmuş. Asıl onun bunu kabul etmemesi gerekirken, bana baskıyı yapan oydu. Babamın lafından bir milim dışarı çıkmamış yaşamı boyunca. “Neden acaba” diye hiç sormamıştım. Ama o anda sormam gerekiyordu ve sorumuştum ‘aşktan mı yoksa korkudan mı?’ diye yanıt okkalı bir tokattı yanağımda patlayan.’
Ağlamaya başlamıştı Oya. Onu teselli edemiyordum. O ağlayarak; ‘Sonradan öğrendiğim bir şey varsa oda görmediğim nişanlımın aslında Almanya’da ailesi ile oturduğu ve bu yıl tıp okumağa başladığı idi.’ diye devam etti ve ilave etmişti. ‘Bunu öğrenince sevinmiştim aslında belki o Almaya da bu garip şeylere pirim vermez diye bu düşünce ile kendimi rahatlatarak gelmiştim İstanbul’a ve seninle tanıştığımda içimde bu umut vardı. Ve âşık olacağımı bilmiyordum.’
Duyduklarımdan serseme dönmüştüm. Pişman mısın bana âşık olduğuna ‘Hiçbir zaman asla’ demişti. Ama o günden sonrada çok değişmişti. Artık her zaman durgun ve düşünceliydi. Korkuyordu, bende korkuyordum bu yüzden birbirimize daha çok yaklaşıyorduk. Yaklaştıkça da aşkımız büyüyordu.”
Ahmet sıkıntıyla derin bir nefes çekti Zeynep “Ne olur üzülme” diye mırıldandı. Ahmet kızı minnetle göğsüne yasladı. Saçlarını bir çocuğun saçını okşar gibi okşayarak, “İyi ki varsın küçüğüm” dedi.
“Geleceği kafaya takmamaya çalışarak günler geçiriyorduk. Oya çok güzel resim yapıyordu. İkinci sınıfta kişisel sergisini açmıştı. Ancak çok huzursuz ve sıkıntılıydı. Beğenilmemekten çok korkuyordu oysa herkesten övgü dolu sözler duyuyordu. Bende ona destek oluyordum ancak onun huzursuzluğu artıkça artıyordu.
Acaba ailesinden bir şeyler mi duymuştu benimle paylaşmak istemediği diye merak ediyordum ama soramıyordum. Çünkü onu sıkboğaz etmekten korkuyordum. Resim sergisi ses getirmişti. Bir sürü sipariş teklifi alıyordu. Ancak garip bir şekilde hepsini reddediyordu. Nedenini sorduğumda. “lütfen sen karışma” diyordu. Zoruma gidiyordu beni böyle kendinin dışında tutması ama yinede ona kızamıyordum sadece anlamaya çalışıyordum.
Okuldan birlikte çıktığımız bir akşamüzeri. Ele, ele otobüse doğru giderken aniden; “Arkadaşımı gördüm sen git sonra görüşürüz” diyerek elimi bırakıp ara sokaklardan birine saptı. Öylece kalakalmıştım bir anlam vermiyordum yaptığına o akşam benim için karabasana dönmüştü.
Ertesi gün okulda buluştuğumuzda hemen yanıma koşup boynuma sarılmış binlerce özür dilemiş beni çok ama çok sevdiğini söylemişti. Dünyama sanki güneş yeniden doğmuştu. Ama akşama doğru yine bir garip olmaya başlamıştı. Hızla kilo kaybediyordu önce sergi heyecanına vermiştim iştahsızlığını. Ama iştahsızlığı devam ediyordu. Huzursuzluğu da. Ve sık, sık ortadan kaybolmaya başlamıştı. Bir gün utanarak söylüyorum onu izledim. Beyoğlu’nun arka sokaklarından birinde garip kılıklı birisi ile konuşuyordu. İnanmayacaksın Zeynep ama o güne dek doğma büyüme İstanbullu olduğum halde Beyoğlu’nun arka sokaklarında gezmişliğim yoktu gece vakti… Ve oralarda olan şeylerden haberdar olduğum halde şahit olmamıştım her hangi bir şeye. Bu yüzden Oya’nın gece o sokakta ne işi olabileceğine dair hiçbir tahminim olmamasına rağmen içimin uğursuz bir önsezi ile sıkıldığını algılamıştım.
Ve ertesi gün arkadaşlarımdan biri “Oya’yı dün torbacılardan alışveriş yaparken gördüm” dediğinde öylece kalakalmıştım. Kulaklarıma inanmamıştım. Sonra arkadaşıma. “Yanılıyorsun” demiştim. Oya’nın ne işi olabilir ki o insanlarla demiştim.
Ancak işi varmış hem de benimle tanıştığından beri. Kendini çok güzel saklamıştı ve ben gerçekten aşktan aptallaşmıştım ki hiçbir şey anlamamıştım. Sonunda açıklamak zorunda kalmıştı. Ve “lütfen bana kızma” demişti “ailemin baskısından bunaldığım bir gün arkadaşımın verdiği sakinleştirirci ile başladım. Kendimi güçlü algılıyorum ve uyuşturucuya kafa tutabileceğimi sanıyordum ama yanıldım. Hem de çok, bana yardım et lütfen” demişti.
Ona nasıl yardım edeceğimi bilmiyordum ama babamdan annemden yardım isteyebilirdik onlar bize yol gösterebilirdi. Ama Oya “kesinlikle onların duymaması lazım” diyordu. O zaman tedavi olması için ona yalvarmaya başladım bir hastaneye başvurabilirdik. Ama ona da yanaşmıyordu. Sonunda baktı ki olacak gibi değil hastane fikrine “tamam” dedi. Ve hastaneye yattı. Arkası Yarın
Günün Fıkrası
Deniz aşırı bir ülkede askerliğimi yapmakta olan John bir gün sevgilisinden bir mektup alır. Sevgilisi artık ondan ayrılmak istediğini bildirmekte ve fotoğrafını geri göndermesini istemektedir. John çok kızar. Arkadaşlarından eski kız arkadaşlarının fotoğraflarını toplar hepsini bir araya koyup paket yapar ve sevgilisine gönderir. Pakete bir de not iliştirir; “Kusura bakma, hangisi olduğunu çıkaramadım lütfen kendi fotoğrafını al ve diğerlerini geri gönder!!!”
Günün Sözü
İnsanlar arzularına son olmadığı için, bu arzuları tatmin edecek vasıtalara da son olmamasını isterler.
ARISTOTELES
İnsansal öz, tek tek her bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir. Gerçekliği içersinde, bu, toplumsal ilişkilerin bütünüdür.
KARL MARX
Fazileti olmayan insan, hayvanların en kirlisi, en vahşisi, en muhteris ve en doymak bilmez olanıdır.
ARISTOTELES