Günaydın sevgili oyucularım nasılsınız bu sabah? Yeni yılda 4.üncü gün oldu bile! 2022 daha devam ediyor eskimedi. Dilerim hiç eskimez çünkü eskirse o zamana dek yaşadığımız her şeyi unutmuş ya da kabul etmiş sayılırız. Doğrusu kişisel sıkıntıları ve bu sıkıntıları yaratanları sonsuza dek unutmak isterdim ama insan bu değişmez! Kendilerini değiştirmek istemezler çünkü hep doğru onlardır. Hep doğru olan kendini eksik hissetmediğinden değişim için düşünce zahmetine bile girmez. Biz zavallı sefil cahiller de hiç değişmeyiz okudukça cehaletimizi daha çok hissederiz; okudukça bilgisizliğimiz artar, bilmeye çalıştıkça önümüze dağlar dikilir ve biz onların önünde eğildikçe eğiliriz! Bir tek bilgi kırıntısı için. Çünkü biz bir tek şeyi biliriz o da “bir şey bilmediğimiz!”
& & & & &
Ama gözümüze gözümüze sokulan şeyleri kuşkusuz ki çok iyi biliriz. Yoksulluğun dibine vurduğunu, vatandaşın doğalgaz ve elektrik faturalarını ödemeyecek duruma geldiğini, çok yakından biliyoruz çünkü yaşıyoruz. Hepimizin çektiği maddi, manevi sıkıntılar artık herkesin malumu yinelemek istemem ancak bu sıkıntılara inat, araç sahiplerinin artması, paralı olanlarının parasının üzerin para eklemesi yok mu? Valla “Allah’ım lütfen azıcık insaf” dedirtiyor. Ve tabi buna benzer bir yığın şey.
& & & & &
Yılın ilk yazısında yine ve her zaman yurtta sulh cihanda sulh diliyorum büyük Ata’nın dediği gibi. Yüreğimizde sevgi ve merhamet eksik olmasın. Vicdanımız hür, ruhumuz bağımsız, ön yargı, haset, kin ayrım gayrım bizden sonsuza dek uzak kalsın. Hemen hepimiz bu dileklere içten “amin” deriz. Değil mi? Ancak yine diliyorum ki yalnızca dilekte kalmasın “amin” dediğimiz güzel dileklerimiz. Yılın yorgunluğu omuzlarımızda duruyor bu yüzden ağırız ve ağırlığımız sessizliğe dönüştü türünden açıklamalar yapmayalım. Herkesin böyle bir ağırlığı var diye tahmin ediyorum. Hatta içten içe düş kırıklığına benzer bir duygudan ötürü de kırgın, sinirli olabiliriz ve “lal” olmuş dile yansıyor olabilir ruhi durumumuz çevremize. Aslında hepimiz birbirimizden bir şeyleri gizliyor gibi görünsek de sessizliğimiz bizi ele veriyor. Ve her ne kadar yeni yılın sihirli değneği yok dediysek de aslında öyle bir değneğe inanıyorduk içten içe belli ki gün ışıyınca yeni yılın ilk sabahı her şeyin akşamdan kaldığını görünce şaşılacak bir şeymiş gibi burun kıvırdık ve içimize çekildi dilimiz.
& & & & &
Arkadaşım; Anne bu sabah spor yapmadın diyen oğluna, artık spor falan yapmayacağım, istediğimi yiyip istediğimi de içeceğim ve artık kimseyi sevmeyeceğim diye patladı. Belli ki keskin bir depresyona adım atmak üzereydi. “Kimi cezalandırdığını düşünüyorsun?” diye sordum.”Herkesi” dedi. “Yanılıyorsun” dedim “sen kendini cezalandırıyorsun ve aslında şu an kendini sevmiyorsun ki kimseyi sevmiyorum diyorsun derdin kendinle çünkü.”
İnsan aslında kimse için değildir yalnızca kendi içindir, her şeyi kendi için ister, başkasını sevindirince aslında kendini sevindirir, başkasına kızınca da aslında kendinedir kızgınlığı. Mutluluğunun da mutsuzluğunun da tek sorumlusu kendisidir.
Mutsuzduk havai fişekleri izlerken, çünkü sokak çocuklarını düşünüyorduk. Sokakta aç, açık kimse olmasaydı bizde mutsuz olmayacaktık havai fişeklerden. Sonuçta yine kendimiz için istiyorduk aç, açık kimse kalmamasını. Değil mi?
Sevgili arkadaşıma, “kız bağır ağla, kendine azıcık işkence çektir ve sonra kendine dön lütfen” dedim. Aslında aklı ona değil kendime veriyordum, çünkü o anda bende içimde patlıyordum. Hemen kendine dön dedim. Kendini şu an sevmiyor olabilirsin bunu kızgınlıkla da ortaya koyabilirsin ancak uzatma dedim… Oysa kendimizi bir bıraksak o kendine yazıklanmaya, nasılda yumuşacık bir battaniyeye sarılmış gibi uyuya kalırız karanlığımızda çok iyi biliyorum. Akıl vermenin de ne kadar kolay olduğunu bildiğim gibi.
& & & & &
Ve sevgili okuyucularım yeni yılın ilk yazısında şikâyet etmekten çok gelecekten umut etmek, güven duymak istiyoruz, çünkü düşlerimiz var gerçekleştirmek istediğimiz. Dilerim hakkımız da hayırlı olan olur. Ve yeni bir yıl, yeni bir yaşam olur hepimiz için ve şimdilik daha çok uzatmadan yeni yılın yenilik, güzellik, neşe, sağlık, adalet getirmesi dileği ile hoşça kalın sevgili okuyucularım, sağlık ve sevgi ile her zaman hep birlikte ayrımsız, gayrımsız. Yase
& & & & &
İyilik, İyilik Getirir
Çoban, evvel zamandayken, kalbur samandayken, pire hamamdayken, sinek tavanda sıçanları tutup tutup yerken, memleketin birinde bir delikanlı varmış.
Delikanlı o memleketin Bey’inin kızını seviyormuş. Seviyormuş sevmesine, ama elinden ne gelir. Sevdadan gönlü dolup taşarmış. kızın aşkına dağlar aşarmış. Çareler ararmış. Gel gelelim, derdine kimseye açmazmış.
Bey, kızını alacak olandan bir gök at varmış onu istermiş. At da sihirli, bir görünür, bir kaybolur, aradan onu gören ya olur, ya olmazmış.
Gök at bir çeşmeye gelirmiş. Yavaşça eğilirmiş. Doya doya su içer dönermiş. Ama onu kaç kişi tutmaya çalışsa da tutamamış. Kaçar gider, ne iz eder, ne ses edermiş. Ama atı tutmak, çocuğa bir kedermiş. Çırpınmış çırpınmış bir şey yapamamış.
Sokakta mahzun mahzun gezinirken bir ihtiyara rastlamış. “Şu ihtiyara da derdimi açayım. Dert ağlatır, aşk söyletir. Derdini saklayan derman bulamaz, derler” demiş kendi kendine ve:
– Baba, baba ak saçlı baba.
İyi dinle beni, iyi işit. Yüreğime o turmuş bir derdim var. Bir bey kızı sevdim can dan, ama kavuşamıyorum bir türlü. Bey benden bir gök at istiyor. Bu at da bir çeşmeye su içmeğe geliyor ama, tutması güç. Tutayım derken kaçıyor, ardından koşayım derken, gözden kayboluveriyor.
At olmayınca, dertli gezeceğim. Ben bu kız uğruna can vereceğim. Söyle bana ne yapayım diye yalvarmış. İhtiyar bir düşünmüş, iki düşünmüş. En sonunda çocuğa dönmüş ve:
– Oğlum, bu atı tutmak için, sana bir yol göstereceğim. Ama, iyiliğe iyilik yakışır. O sade iyi yürekli insanları taşır. Demiş dememiş ihtiyar, çocuğun eline bir kova vermiş.
Kovanın içinde de parlak bir taş varmış.
– Bu kovayı al! At su içmeğe geldi mi önüne koy.
Sonra o dile gelir, sen de gidersin, demiş ihtiyar kay bolmuş gitmiş. Çocuk da almış kovayı, gitmiş çeşme başına, başlamış bakınmaya etrafına. Az beklemiş, uz beklemiş, günün birinde gök at gelmiş. Tam su içeceği zaman çocuk kovayı önüne koymuş. Koyunca çeşmenin suyu durmuş. Kovanın içinde gözleri kamaştırıcı bir su peyda olmuş, çocuk bir bakmış bayılmış, bir bakmış ayılmış. At suyu içince çeşme yine şırıl şırıl akmaya başlamış.
Günün Şiiri
Viran Oldum Mor Sümbüllü Bağ İken
Şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağulari sağ iken
Kahpe felek vermez benim muradım
Viran oldum mor sümbüllü bağ iken
Aradılar bir tenhada buldular
Yaslandılar şıvgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim alkarlı dağ iken
Farımaz da deli gönlüm farımaz
Akar gözlerimin yaşı kurumaz
Şimden geri benim hükmüm yürümez
Azil oldum güzellere beğ iken
Karac’oğlan der ki bakın geline
Ömrümün yarısı gitti talana
Sual eylen bizden evvel gelene
Kim var imiş biz burada yoğ iken
Karacaoğlan
Bağlanmayacaksın
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…
Can YÜCEL
Günün Sözü
Gecenin en karanlık anı şafaktan sökmeden az öncedir.
Vıctor HUGO
Hiçbir şeyden haberi olmayan cansızlardan, gelişip boy atan bitkiye, bitkiden yaşayış, derde uğrayış varlığına, sonra güzelim akıl, fikir, ayırt ediş varlığına geldin.
Mevlana