Yeni Yılda Yeni Umutlar

0
35

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu yazıyı okuduğunuzda yeni yılın üçüncü günü olmuş olacak. Eskiyle hesaplaşmamız hala bitmedi. Okuduğum kitapları bitiremedim… Ve kendimi çok tembel algılıyorum. Çok… Gece gündüz çalışmam gerek diyorum ama demekle olmuyor bir şey. Ne zaman canım ister o zaman oturuyorum yazmaya ya da çok canım sıkıldığında, öyle şunu bitirmem gerek diye oturursam, artık ev halkı beni unutur bende kendimi. Çünkü kendimi zorlayacağım ve zorlayınca sinirleneceğim, sinirlenince daha çok hırs yapacağım ve kendimi zorla konsantre edip yoluma sanki dünya durmuş, yalnızca benim dünyamda hayat var (yazdığım romanda) orada dolaşıyormuşum gibi olmuyor. Resmen oluyor. Ve tabi bizimkiler dolanıyor peşimde.

“Hadi ya bitmedi mi gün geçiyor güneş kaçıyor” falan diyerek. Duyarsam çığlıkları “siz gidin ben yetişirim” diyorum ve hiç yetişmiyorum, onlar gelince beni aynı yerde buluyorlar. Hayret bir türlü alışamadılar bu halime. İnsan işte böyle bir şey, alışmak istemezse alışmaz.

Diğer tarafta ise acayip unutkan olur önce kendi yaptıklarına. Olumsuz olan bütün davranışlarını, söylediklerini anında unuturlar sanki söyleyen onlar değil yapan onlar değilmiş gibi. Ama sizin en ufak bir olumsuzluğunuz ki onları ilgilendirmese bile noktasına virgülüne bile dokunmadan hatırlarlar. Ve ısıtıp, ısıtıp size sunarlar. Ve ben deniz, geçtiğimiz yılda en çok bu davranıştan ve iki yüzlülükten ıstırap çektim. Kocaman insanlar nasılda iki yüzlü olabiliyorlar, nasılda sözlerinin, davranışlarının arkasında duramıyorlar ve söylediklerini çarpıtıp, çarpıtıp duruyorlar? Bu yıl en çok gözüme batanlardan biri de bu davranış oldu diyebilirim. Tabi ki yabancısı olamadığımız bir şey bu. Hepimiz birçok yerde kendi öz yüzümüzü özleriz bile. Hatta aslında kendimizi tanır mıyız aynaya bakınca onu bile bilmiyorum. Ancak kaç yüzlü olursak olalım. Bariz bir iki yüzlülük göz önünde olan, hemen kendini belli eder ve bir bulantı oluşur midemizde.

Ve doğruların aslında nasıl yanlış algılandığını görmek içimi acıttı. Ve radikal kararlar almak zorunda kalmak, buna zorlanmakta canımı acıttı. Canım acıdı ama belki bu bitmekte olan yılın en doğru davranışı oldu.

Valla artık bunları konuşmak boşuna… İpin ucu kaçtı. Nerde nasıl yakalarız bilmiyorum ama yeni yıla iyi girmek istiyoruz mutlu, sağlık ve barış içinde. İstemek güzel ama şu an hepimizde garip bir gerginlik var iç sıkıntısı ve bıkkınlık. Nedensiz ya da altından kalkamadığımız nedenlerden ötürür tepemize dek dolduk.

Yeni bir yıla girmek kutlanası bir şey tabi en azından umutların tazelenmesi için. Ancak bunu abartmanın anlamını bir türlü anlayamadım. Nihayetinde ertesi gün sihirli bir değnekle her şey değişecek değil ki, gün, zaten dünün devamı olacak biz görsek de görmesek de.

Of ya karamsar görünüyorum bugün gözüme. Karamsarlığımı hayra yormak ve umutla sevgiyle birlik beraberlikle yeni yıla girmek istiyorum sevgili okuyucularım… Yase

& & & & &

Taşın Hikâyesi

Genç bir Yönetici, yeni Jaguarı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca, bir mahalleden geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti. Bir şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana kadar geçen mesafede. Yola çocuk fırlamadı. Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına büyükçe bir taş çarptı. Adam hızlıca frene yüklendi. Ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti.

Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu kaptığı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı. Bunu yaparken de bağırıyordu: Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu yaptığın ne demek oluyor? O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın o taşın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir sürü para ödemek zorunda kalacağım. Neden yaptın bunu?

”Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi. “Lütfen, amca, lütfen kızmayın. Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim. Taşı attım çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar durmadı. Çocuk, gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın arkasına işaret etti. “abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum.”

Çocuğun şimdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama sordu : “Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardım edebilir misiniz? Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır.

Ne diyeceğini bilemez halde, genç yönetici, boğazındaki düğümden yutkunarak kurtulmaya çalıştı. Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı.

Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam, abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş-yavaş uzaklaşan çocuğun ardından bakakaldı. Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş-yavaş oldu ve yol ona çok uzun geldi.

Arabanın yan kapısında taşın bıraktığı iz çok derin ve net görülür şekildeydi ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi. Oradaki izi, şu mesajı hiç unutmamak için sakladı: Hiçbir zaman yaşamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin taş atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme.

Yaratıcı ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda kalır.

Fısıltıyı dinle… Veya taşı bekle.

Seçim senin..!

Günün Şiiri

Küçük Çocuk

Gözlerinde inci yüreğinde sancı
Karanlıkta kaybolmuş ağlıyor küçük çocuk
Belki evin yokmuş senin anan-baban yokmuş senin
Kimselerin yokmuş senin belki seni hor görmüşler
Ne olursa olsun olsun ne olursa olsun
Zaman akıp gidecek günler gelip geçecek
Belki bir gün gelecek teselliyi bulacaksın küçük çocuk

Gözlerinde inci yüreğinde sancı
Karanlıkta kaybolmuş ağlıyor küçük çocuk
Türlü türlü derdin varmış dertler seni senden çalmış
Hakkın olan üç kuruşu o yabancı eller almış
Ne olursa olsun olsun ne olursa olsun
Zaman akıp gidecek günler gelip geçecek
Belki bir gün gelecek teselliyi bulacaksın küçük çocuk

Serdar YILDIRIM

Sevgilerde

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı

Behçet NECATİGİL

“ANLAR”

“Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım…
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,

Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım…
Temizlik sorun bile olmazdı asla…
Daha çok riske girerdim…

Seyahat ederdim daha fazla…
Daha çok güneşin doğuşunu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim…

Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye…
Gerçek sorunlarım oludu hayali olanların yerine…
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım…
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu hayatta…

Farkında mısınız bilmem, yaşam budur zaten…
Anlar, sadece anlar…
Siz de anı yaşayın…
Hiçbir yere yere yanında su, şemsiye ve paraşüt almadan,

Gitmeyen insanlardandım ben…
Yeniden başlayabilseydim eğer ,hiçbir şey taşımazdım yanımda…
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım…

Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla…
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer…
Ama işte 85’indeyim ve biliyorum ki…

ÖLÜYORUM….

Arjantin/1985 Jorge Luis BORGES

Günün Fıkrası

Cimri

Şehrin hayırsever vakıflarından birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu: “-Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 dolar, ancak bu güne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat bir süre düşündü, sonra: “-Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi?”

Görevli utandı: “-Şey, hayır.”

“-Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkum olduğunu?”

Görevli utancından kıpkırmızı kesilmiş bir halde özür dilemeye çalışırken avukat onun sözünü kesti: “-Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti, sadece, “-Hayır, hiç bir bilgim yoktu…” diye mırıldanabildi. Avukat bir kez daha onun sözünü keserek devam etti: “-Pekala, ben onlara zerre miktar para vermezken size niçin vereyim?”

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here