Emekli PTT Müdürü Hasan Bey, yeni nesil, şarjlı, bidon pilli nostaljik bir radyoya sahip olduğu için mutluydu. Radyosunu, balkona çıktığında balkona alıyor, odasına çekildiğinde ise kısık sesle açtığı radyo ile müzik keyfi yapıyordu.
Günlerden bir gün afacan torun Yiğit, radyoyu yere düşürdü. Radyo hasar aldı. Hasan müdür torununa kızmadı ancak daha dikkatli olmasını tembih etti.
Ertesi gün, torunun evde olmadığı bir an alet kutusu ile hasarlı radyonun başına oturdu. Radyonun fiş yuvası radyo kasası içine, gerilere gitmişti. Bu haliyle radyoyu fişe ya da şarja takmak mümkün değildi. Radyonun arka kasa kapağını sökmeye çalıştı, kasa ve plastik kapak kasmış sökülmekten uzak bir hal almıştı. Plastik kapağı biraz zorladı koruyucu kapağın bir ucu hemen kırıldı. Hasan bey radyoyu kurcalamaktan vazgeçti.
*Bu Arkadaşın Bir İki Tahtası Eksiktir
Hasan müdürün eşi, Hasan beye ‘radyoyu çöpe at’ gitsin dedi. Emekli PTT Müdürü Hasan Bey nostaljik radyosuna kıyamadı. Bir hafta sonra radyo tamircilerini dolaşmaya başladı. Radyo yeni nesil, şarjlı olduğu için tamirinden pek anlayan yoktu. Son gittiği radyocu onu bir radyocuya yönlendirdi. Radyocu Hasan beyi uyardı…
“Bu arkadaşın bir iki tahtası eksiktir. Ancak daha tamirini başaramadığı radyo olmadı. Gerekirse günlerce tek bir radyo ile uğraşır, kafayı onun arızasına takar, ardından deneme yanılma yöntemiyle arızayı giderir ve radyoyu yeniden çalışır, dinlenir hale getirir. Parasını radyoyu onarmadan peşin ister. Ne diyorsa yap. Senden hoşlanmaz ise radyonu tamir etmez. ‘Bu radyoyu tamir edemem’ der işin içinden çıkar” şeklinde konuştu.
Ertesi gün PTT emeklisi Hasan Bey verilen adrese gitti. Eski bir dükkânın önünde, kaldırımda sandalyede oturmuş, uzun saçlı, sekiz parmağı yüzük dolu, boynunda renkli boncuklar olan, uzun saçlı, gözlüklü radyocuyu buldu. Hava sıcak diye yeni nesil radyo tamircisi yalın ayak dolaşıyordu.
*Radyo Tamircisinden Çok Hurdacı Görüntüsü Vardı
Hemen kendisinin karşında ise diğer çalışma arkadaşı küçük tezgâhta elektronik bir aleti söküyordu. Aralarında üç metreye yakın bir mesafe vardı. Her ikisinin de çalışma alanı kaldırımdı. Dükkân önü tozlanmış, eski model telsizler, çeşitli elektronik cihazlar, kirli ev ve oto radyo ve teypleriyle doluydu. Radyocudan çok bir hurdacı dükkânı görünümü vardı. Barış Manço görünümlü radyocunun kaldırım kenarına park ettiği, modeli bir hayli geçmiş bir de otomobili vardı. Otomobilin hurda olduğu her halinden belli idi…
Bizim zekâ küpü radyocumuz otomobilin içini de eski radyo, elektronik eşya ve muhtelif çıkma radyo parça ve hoparlörleriyle doldurmuştu. Otomobilin sadece sağ yolcu koltuğu bölümünün camı kısmen açıktı. Kapılardan birini açmaya kalksan tıka basa dolu parçalar yere dökülecek haldeydi. Belli ki bizim radyocu, kendisine parça lazım olursa o yarı açık pencereden, eline aldığı uzun bir tel parçasıyla kendisine malzeme seçiyor ve malzemeyi öyle dışarı alıyordu. Yeni nesil radyo tamircisi, her yönüyle ilginçti.
*Tamir Ücretini Peşin Alıyorum…
PTT mensubu Hasan müdür en sempatik halini takınmaya çalışarak radyocuya yaklaştı. “Hayırlı işler usta. Torunum radyoyu yere düşürdü. Radyo hasar aldı. Yapabilir misin bunu?” dedi. Parmağı bol yüzüklü radyocu, radyoyu eline aldı, radyonun önüne, ardına baktı, açma düğmesini çevirip kapattı ve “150 TL. Tamir ücreti var. Radyoyu yarın gelir alırsın. Tamir ücretini peşin alıyorum” şeklinde konuştu.
Hasan müdür önceden tembihli olduğu için hiç itiraz etmeden cebinden üç tane 50’lilik çıkarıp, radyocuya verdi. Hasan bey parayı verdikten sonra radyocuya sordu “Radyo ve para için bir makbuz veriyor musunuz?” radyocudan sert ve kısa bir cevap geldi. “Gerek yok. Yarın, yere düşen radyoyu almaya geldim de yeter” diye konuştu.
Hasan bey, ertesi sabah öğlene doğru, boynunda renkli boncuklar olan radyocuya gitti. Radyo tamircisi onu görünce “Senin radyoyu yapmayı unuttum. Yarın gel” dedi. Hasan müdür boynunu büktü ve çaresiz biçimde “peki” deyip radyocunun yanından ayrıldı.
*Yarın Gel…
Bir sonraki gün öğleden sonra Hasan Bey yeniden radyo tamircisinin yolunu tuttu. Yalın ayak gezen radyocuya selam verdi. “Yere düşen radyoyu yaptın mı usta?” diye sordu. Bol takılı radyocu “Bugün kendimi iyi hissetmiyorum. O yüzden senin radyoya bakamadım. Yarın gel” dedi. PTT emeklisi Hasan Bey bu kez biraz ısrarcı olmayı denedi ve “Ustam be. Uzaktan geliyorum. Yaşım ilerledi yoruluyorum. Bir de gelirken de dönerken de dolmuşa biniyorum. Dolmuş maliyeti de var. Ben çarşıda biraz oyalanayım, sen de o arada radyomu tamir et” şeklinde konuştu. Radyo tamircisi “olmaz yarın gel” dedi.
*Tavuk Kaburgası
Hasan bey bu kez tuttuğunu koparan bir müşteri olmak istiyordu. Sohbeti uzatmak için bir sehpanın altında duran, ırkını bilmediği en fazla 3 kğ ağırlığındaki minyon köpeği işaret ederek “Bu senin mi usta?” diye sordu. Radyo tamircisi “Köpek benim. Madem köpekleri seviyorsun. Az ilerde tavukçu var git oraya. Tavuk kaburgası var. 10 TL ver, tavukçu sana örgü şişi inceliğindeki kaburgayı versin” dedi. Hasan müdür bir an düşündü. Tavukçuya gitmezse radyo tamircisi kendisine cephe alacak belki de yarın da radyosunu bir bahane ile alamayacaktı. Oysa radyo tamircisinin sempatisini kazanmalıydı.
Hemen tavukçuya gitti. Tavuk kaburgası istedi. Tavukçu az önce bittiğini söyledi. Hasan bey “başka ne var?” dedi. Tavukçu “but var” dedi. Hasan Bey hiç almamak yerine iki but aldı ve 20 TL. ödeyerek radyocuya geldi.
Mandıra Filozofu benzeri tamirci, budu görünce Hasan Beyi kalayladı “Ben sana ne dedim? Kaburga al dedim. Yemez bunu benim köpek. O ince kemikleri, çatır çutur çıtlatarak yemekten zevk alıyor. Götür bunları geri ver, paranı geri al” şeklinde konuştu.
Hasan bey “Kaburga bitmişti. İade etmeyeyim ayıp olur. Sen ver bakalım budu belki yer” dedi. Radyocu sinirle budu köpeğin önüne attı. Köpek budu kokladı ve geri çekildi…
*Paraya Önem Vermezmişsin…
Güngörmüş geçirmiş Hasan Bey başka bir konuya girdi “Ustam. Ben seni buraya gelmeden sordum, soruşturdum. Sen paraya önem veren biri değilmişsin. Radyoları tamir edince mutlu olurmuşsun. Dünya malında gözün yokmuş” ifadelerini kullandı. Saç ve sakalları beyazlaşmış radyocu hemen cevap verdi “Kim söylemişse, yanlış söylemiş. Hakkım olan parayı hem isterim hem de alırım. Bu devirde nasıl paraya önem verilmezmiş…” Sinirle “yok böyle bir şey” deyip, kestirip attı…
Hasan müdür gerginliği azaltmak için radyocunun öteki ortağını eliyle göstererek “Beraber mi çalışıyorsunuz?” dedi. Radyocu “Evet” dedi. PTT mensubu Hasan Bey bu kez “Onun tamir ettiği cihazlar farklı sanki” diye sordu. Radyo tamircisi “Canım konuşmak istemiyor. Sana cevap vermeyeceğim. Çok soru soran insanları sevmem. Burada soruları ben sorarım. Sen burada çok park ettin. Sıkıldım senden. Hadi git ve yarın gel” şeklinde konuştu.
Emekli PTT Müdürü Hasan Bey tüm zekâsını kullanmış ancak üstün zekâlı radyo tamircisini kafaya alamamış ve zekâsıyla ona üstünlük kuramamıştı. Nostalji radyoyu kaptırmış, üstüne üstlük 150 TL’de peşin vermişti. Hasan müdür kendine kızarken diğer yandan da ‘mecburdum’ diyerek kendini avutuyordu. Endişe içindeki Hasan Bey gece boyunca doğru dürüst uyumadı.
*Yüreği Gümbür-Gümbür Ediyordu
Sabah, kahvaltı sonrası yeniden radyo tamircisinin yolunu tuttu. Yüreği gümbür-gümbür ediyordu. Tamirci ya yine ‘yarın gel’ derse korkusu yaşıyordu. Radyocunun yanına geldi. Radyocunun nedense keyfi yerindeydi. Hasan beyi görünce “Hoş geldin. Radyon hazır. Anteni de kırıktı. Radyona bir de anten taktım. Radyoyu evde kullanmadan önce iki saat şarjda tut sonra kullan” derken diğer yandan da radyonun çalışır olduğunu Hasan beye gösterdi.
Hasan bey sevinçle radyo aldı, ustaya teşekkür edecekken usta sordu; “Tamir parasını ödedin mi?” Hasan bey bir an boş bulunup “Usta hatırlasana sana 4 tane 50’lilik vermiştim” dedi.
Bir an sessizlik oldu. Hasan müdür aslında üç ellilik yani 150 TL vermişti. Dalgınlıkla 4 ellilik deyince çelişki olmuştu. Hasan bey ustanın “Sen çelişkili konuşuyorsun ver bakalım radyoyu. Sen 150 TL’yi getir öyle radyoyu al” demesinden çok korktu. Allah’tan radyocu böyle bir tepki vermedi. Hasan Bey nostalji radyosunu sıkı sıkı kucaklayarak arkasına bakmadan radyo tamircisinden uzaklaştı. Radyosuna kavuştuğu için mutluydu…
*Radyo Tamircisi Hepimizden Özgür
Sona geldik. Sanırım radyo tamircisi hepimizden özgür. Tüm kuralları o koyuyor. Ve canı, nasıl isterse öyle davranıyor, içinden geldiği gibi konuşuyor. Siz, hiç birisine “Canım konuşmak istemiyor. Sana cevap vermeyeceğim” diyebilir misiniz? Ya da “çok soru soran insanları sevmem. Sıkıldım senden. Burada soruları ben sorarım” rahatlığı içinde olabilir misiniz? Olmadı ilk defa gördüğünüz birine “Git şu tavukçudan, tavuk kaburgası al” diyebilir misiniz?
Aile terbiyesi, toplum ve görgü kuralları gereği bunların hiçbirine tevessül etmezsiniz. Ancak boncuklu radyo tamircisi özgür… “Bugün git, yarın gel” diyebiliyor. Aklına geleni rahatça söyleyebiliyor. Zekâsıyla, bir müdürün zekâsının üstesinden gelebiliyor. Bol yüzüklü radyo tamircisi, imrenilmeyecek gibi değil. Ne dersiniz?…