Ayna Kültür ve Sanat Derneği ile Evimiz İskenderun Süpürge Derneğinin bu haftaki konuğu gazetemiz köşe yazarlarından Yasemin Tümkaya oldu.
Geçtiğimiz günlerde kutlanan ‘Ras el Sini’ konusunda sohbet edilen buluşmada, Yazar Tümkaya da kendi hayatından kesitler ve kutsal kitaptan öğrendiklerini harmanlayarak hikaye tadında bir konuşma yaptı.
Bütün peygamberlere eşit uzaklıkta olduklarını kaydeden Tümkaya; “Hepsini seviyor ve takdir ediyoruz ve Allah’ın peygamberleri olduklarını kabul ediyoruz. Tüm peygamberleri kabul ediyorsak da Hz. Muhammed’in doğum gününü kutladığımız gibi onların da doğum günlerini kutlamak oldukça doğal. Ocak ayının 14’ünde kutladığımız ‘Ras el Sini’ dediğimiz yılbaşı aslında Hz. Musa’nın doğum günü. Hz. Musa Mısır’da doğmuş. O gün firavun da kendi firavunluğunu ilan etmiş. Hz. Musa’nın doğumunun bir özelliği var, onun doğduğu gün firavunluk da doğmuş. Musa kendi kavmini denizden geçirdiği günde ayın 14’ü oluyor. Aslında bugün bizim kutladığımız yılbaşı Hazreti Musa’nın kavmini firavundan kurtardığı gündür, bir kurtuluş günü kutlanıyor.
Bir söylentiye göre Cebrail Aleyhisselam yoksul bir adam kılığında geliyor firavuna soruyor ‘Ben bir insana çok iyilik yapsam, bir sürü şeyler bağışlasam, o bana kibirlilik yapsa, beni küçümsese, beni dinlemese onun cezası ne olurdu?’ Firavun diyor ki, ‘Tabii ki onun cezası suda boğulmak olurdu’ ‘Peki bu verdiğin ifadeyi imzalar mısın?’ firavun da imzalıyor. Hz. Musa kavmini, asasını atıp suyun içinden geçirdikten sonra firavun yetişiyor arkasından, önce korkuyorlar geçemiyorlar sonra o yaşlı adam tekrar ortaya çıkıyor ve kendini öne atıyor, o geçince diğerleri de geçiyor. Onlar geçerken sular onları boğuyor. Firavun böylece kendi kararını kendi imzalamış oluyor. Bu ne kadar doğru bilemiyoruz tabii ki bu bir söylence. Ve biz işte o günü yılbaşı olarak kutluyoruz.
Eskiden kırsal bölgelerde çok güzel kutlanıyordu hala da kırsal bölgelerde güzel kutlanıyor. Benim çocukluğumdan aklımda kalan tek şey evde tatlılardan, köftelerden adım atacak yer olmazdı. Tabii namazlarda yapılırdı. Bizim bölgemize özel hriselerde yapılıyor ve herkese dağıtılıyor, kimse ayırt edilmeden. Ekmekler yapılıyor, yufka ekmekler, tandırda binlerce ekmek yapılıyor.
İnsanlar bu işe kendilerini adıyorlar, diyorlar ki ben bu yılbaşında bir hamur yoğurayım ve bir dileğim olsun. Canı yürekten inandıkları için, katıldıkları için güzel şeyler ortaya çıkıyor. Ve paylaşılıyor. Paylaşılan her şey güzeldir zaten. Şehirde kutlanan bayramlar çok alengirli değil, kimse kimseye gitmiyor çok fazla. Bu adetlere girmek istemiyorlar ama kırsalda bu adetler hala devam ediyor. Bizim bugün toplanma amacımız da 14 Ocak gününü birazcık kutlamak ve anımsamak, nostalji yapmaktı” şeklinde konuştu.
Bu tür kutlamaların dini konular olduğunu ve aile arasında olmasının daha doğru olacağını düşündüğünü ifade eden Tümkaya; “Bizim kültürümüze göre dini konular bir tarafta durmalı. Hz. Musa’nın kavmini oradan çıkarması, bu bizim bileceğimiz bir şey, herkes bilmek ve bunu kutlamak zorunda değil. Biz bunu bir bayram şekline sokarsak bir ötekileştirme olur kutlamak istemeyenler için. Din, insanla Allah arasında olan bir şeydir. Biz hasbelkader bir araya geldik aynı şeye inanıyoruz ama bu inancımız bizde kalsın diye düşünüyorum.
Ben aslında bakarsanız Yumurta Bayramı’nın da hiçbir bayramında ortaya dökülmesi taraftarı değilim. Din evde kalsın, insanların arasında kalsın, ailede kalsın diye düşünüyorum. Bu etkinlikleri de çok fazla sevmiyorum, tasvip etmiyorum. Tabi bu benim görüşüm” dedi.
Karşılıklı sohbet şeklinde devam eden buluşma toplantısında, davetliler de kendi çocukluklarında kutladıkları bayramları anlattılar. (Haber: Helga TERBİYELİ)