Değerli okurlarım, daha önce söylediğim gibi, bugün merhum patronumu saygı ve rahmetle anmak, dostluğunu, yakınlığını, öğrettiklerini de gündeme getirmek istiyorum. Rahmetli ağabeyim Gazanfer Kunt ile her ne kadar Öncü Gazetesi’nde tanıştıysak da Tasvir Gazetesi’nde daha da yakın olduk. Ancak, Tasvir Gazetesi’nin üç ortağı vardı. Fethi Giray: Şair ve Yazar. Tuğrul Aşuroğlu: Matbaacılığın piri. Gazanfer Kunt: Gazeteci-Yazar şık giyinen bir beyefendi.
Fethi Giray ağabey, mali işlerden sorumluydu. Rahmetli Gazeteci-Yazar Çetin Altan’la çok iyi dosttu. Beraberce şarap içmeye bayılırlardı. Tuğrul Aşuroğlu ağabey, çekirdekten yetişme matbaacı olduğundan o işlerle ilgilenir, satış merkezleri belirler ve gazeteyi oralara yönlendirirdi. İşine son derece bağlı ve aynı zamanda yemek yemeyi de çok severdi.
Üç ortaklardı ama uyum içinde çalışırlardı, aynı zamanda birbirlerine ve çevrelerine son derece saygılıydılar. Bildiğim kadarıyla yokluktan gelmişler, sıfırdan başlamışlar.
Merhum Patronum Gazanfer Kunt Ağabey’e gelince! Öncelikle bu mesleğin tüm ayrıntılarını bilirdi. Son derece disiplinliydi. Ağır başlı, kültürlü ve kusursuz Türkçesi vardı.
Onunla olan bir diyalogumu size ayrıntılarıyla sunmak istiyorum. O dönemin gazeteciliği şimdiki gibi değildi. Zevkli olduğu kadar yorucuydu da. Sayfa sekreterleri mizanpajını hazırlar ve ilgili yazılar matbaaya gönderilir ve entertip denilen makine ile yazılır dizilirdi.
Entertip ustalarına “Operatör” denilirdi ve bizim gazetenin altı entertipi ve 10–12 kadar da operatörü vardı. Matrisleri toplayıp yerine takan çıraklar hariç. Dizgi ve baskıyla ilgili kadrolar meşhur Güneş Matbaasındaydı. Oraya yakın olmak önemli bir avantajdı o zaman için.
Prensip olarak, sayfalarımın mizanpajını yapar, bizzat matbaaya götürür, matrisi (kalıbı dökülünceye) alınıncaya kadar başında beklerdim. Ünlü Rotatif Baskı Makinesi doğal olarak en alttaydı. İskenderun Gazetemizde olduğu gibi… Bir defasında, mizanpajları biriyle göndermiştim. Bir süre sonra matbaaya gittiğimde sayfalar tamam ama şişirilmişti.
Bunu içime sindiremeyince, birinin gömleğini giyerek sayfaların başına geçtim, şişirilmiş sayfaları mizanpajıma uygun hale getirdim. Alt yapım iyiydi, kadrat hesabını da biliyordum. Oradaki ustaların da dikkatini çekmiş “Bu adam nereden biliyor bu işleri” demişler. Daha önemlisi elim-yüzüm boya içinde sayfa yaparken, Rahmetli Gazanfer Kunt Ağabey, camdan dakikalarca beni izlemiş.
Bir gazetecinin, eğer biliyorsa sayfasını kendisinin yapması ya da baskıya girinceye kadar başında beklemesi, yani içine sinmesi inanın dünyalara bedel. Bu arada bazı ustalara antipatik oldum ama umurumda değil.
Gerek matbaa personeli, gerek yazı ailesinde olan bizler için yukarıdan çağrılmak hayra alamet değildi. Ya iyiydi ya da kötü!
Gazeteciliği değerli ustalarımın sayesinde, matbaacılığı ise daha çok kendi çabamla öğrendim. Eksikler mutlaka olacaktır. Matbaacılıkta cetvel işleri hem zor hem de uğraştırıcıdır. Doğruyu söylemem gerekirse, bu saydıklarımı şehrimizdeki gazete sahipleri içinde sadece Rızkullah Terbiyeli iyi bilir. İnanmayanlar varsa, hani reklâm için asfalt çiğneyen bazı gazete sahipleri, bizim gazeteye şöyle bir uğrasınlar.
Neler görecekler söyleyeyim. Yarım asır önce başka matbaalarda gördüğüm ‘demode bile olsa’ küçük el pedalına monte edilmiş ve kendi dizaynı olan cetvel işinin baskısını yaparken görürsünüz İskenderun Gazetesi sahibi Rızkullah Terbiyeliyi. Bu ne demektir biliyor musunuz?
“…Biz bu işi A’dan Z’ye kadar biliyoruz. Sarı Basın Kartı sahibi olup, bu işin de patronuyum. Biz kimsenin ayağına gitmeyiz, herkes buraya gelir ikramımızı yaparız. Köşe yazarlarımızın çokluğu da çok şeyler ifade eder…”
Sanmam ama biri çıkıp derse ki; “Ya bu adam yağ çekiyor, riyakârlık yapıyor” yazı ailemiz cevabını mutlaka verecektir. Bende “Hodri Meydan, bu işin kıvırması yok!” diyorum. Son 17 yılım bu gazetede geçti. Kimse ile sürtüşmem bile olmadı. İşim Benim Namusumdur!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA