Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Korku filmi izler gibi yaşıyoruz artık bu son günlerde hayatı. Hem gerçekte hem de uykuya yattığımız sayılı birkaç saat içinde.
Dün tv’de Siirt’te düşen helikopterde şehit olan ve ‘Dadaşlar timi’ olarak adlandırılan Jandarma Özel Harekat mensubu 17 asker (Mehmetler) için yapılan töreni izlediniz mi? 17 yedi gencin, on yedi, dünyası bir anda dağa çarparak tuzla buz oldu. Bu kaçıncı tuzla buz olan yaşanmamış dünya? Her taraf duygu ağırlığı altında inliyor. Bulutlar duygu yüklü yağmur isyanda önüne geleni silip süpürüyor. Aileler dahil hepimiz uyuşturulmuş gibi izliyoruz sıra, sıra uğruna şehit oldukları bayrağa sarılmış şehitlerin aziz naaşların uçaklara yerleştirilmesini, özenle sarsmaktan korkarak. Düşünüyorum dudaklarım çizgi gibi sımsıkı kilitli, gözlerim kupkuru.
Eğer gerçekten şimdi aniden herkes birden içine gömdüğü acısını, sıkı dudaklarının kuru gözlerinin zindandan salıverse ortalığa ne olurdu? Feryat figandan inlerdi her taraf, depremler olur, yer gök birbirine dolanırdı! Dağlar un ufak olup dağılırdı, nehirler taşar yaşlar sel olurdu. Ya da bilmiyorum ne olurdu? Ama biliyorum ki ben bir feryat etmeye başlasam şimdi tamda istediğim gibi yüreğimin hançerinden, rahat dünyanın öbür ucundan duyulurdu ahım figanım… Ama olmuyor, yapamıyoruz. Salıvermekten korkuyoruz duygularımızı, korkunun o mantıksız despotluğundan ve yığım, yığım yığılıyoruz acıları üst üste. Ve onları yatıştırmaya yetmiyor hiçbir güzel yerine getirilmemiş söz ya da başsağlığı dileği.
Yollara düşmek yalın ayak, koşmak ve koşmak geçiyor içimden. Sadece koşmak dünyanın sonuna doğru… Hiç durmadan.
& & & & &
Ve bir tarafta şehitlerimiz, bir tarafta açlık grevleri, bir tarafta tüyler ürperten açığa çıkmış mektup içerikleri. Komşularımızdaki iç savaşın sınırda yaşayan vatandaşlarımıza dek uzanması. (Sabah Ceylanpınar’da yaşanan patlamalar) hayata bakışımızı, yaşam kalitemizi düşürürken ruhsal durumumuzu da etkiliyor. Bu da uykularımıza rüyalarımıza yansıyor, korkuyla uyanıp, korkuyla yatıyoruz ve yine korkuya uyanıyoruz. Derinden, derin bir paranoya yaşıyor gibi algılıyorum kendimi ve çevremi.
İçimden yine koşmak geliyor öylesine. Dünyanın sonuna doğru…
& & & & &
Osmanlıca öğrenmeye karar verdim. Kitaplara gömüldüm. Birkaç şeyden sonra yine koşmak istedim dünyanın sonuna doğru…
& & & & &
Yeni bir kitaba başladım. Bitirebilirsem sizlerle paylaşacağım ama yine birkaç sayfadan sonra koşmak geldi içimden dünyanın sonuna doğru… Ve bu sabah karabasan dolu bir uykunun koynundan kalktığımda günüm güzel geçecek diye kendimi inandırdım. Ve ailemle olmak çocuklarla kahvaltı etmek, sevgiyi paylaşmakla başladım güne. Ancak yinede koşmak istiyorum dünyanın sonuna doğru.
Bu sabah hava açık İstanbul’da, güneş ısıtıyor, gölge üşütüyor. Ben gölgeydim bu sabah üşüyorum ve koşmak istiyorum dünyanın sonuna doğru. Ve sevgili okuyucularım haftanın ilk yazısı ve ben koşmak isteyerek uyanmadım her an bir şeye gebe. Biliyorum ama doğumu beklemek istemiyorum, koşmak istiyorum yalın ayak uçar gibi dünyanın sonuna doğru. Ve şimdilik sağlık ve sevgiyle kalın birlik beraberlik içinde hep birlikte. Yase
KOŞMAK İSTİYORUM
KOŞMAK… KOŞMAK
toz toprak içinde
çığlık atıyor dünya
hiddetli bakışlar
sönmeyen yangınlar
görüyorum
kırlara
dağlara
bulanık sulara
çamurlara düşüp çıkıyorum
yıkılmış ben olmak istemiyorum
içimde derin arayışlar
gerçeğin başında
hayallerime doğru
bir hakikat peşinde
koşmak istiyorum…
Mustafa Kaya
Günün Şiiri
AKBABA
tepemde bir akbaba
hırsla ölmemi bekliyor
ben ise düşünüyorum
nasıl bir tuzak kurayım ki
bana yaklaşsın da
onu vurayım
soluk almak için
oturmaya kalksam
işte yıkıldı diye
saldırıyor yüzüme
onu vurmak için
anlayınca fırsat beklediğimi
hızla dönüyor gökyüzüne
kuşaktan kuşağa
onca insanlar öldü
yem olarak, şu ihtiyar akbabaya
deneyimlerim sesleniyor ki
bitimindeyiz zamanın
yaklaşan bir sonu var
ya senin, ya ihtiyar akbabanın
bu cadı, bu kocamış
leş yiyenin yazgısı, sana bağlı
başaramazsan eğer
sıran geldi demektir
tepemde bir akbaba
hırsla bekliyor ölmemi
vay eğer
fırsatı ben kaçırırsam
dökülüyor suskunluğuna akşamın
ezanın ayak sesleri
kent akşamının hayalinde yanıyor
altın ormanları düşlerin
ve odamın suskunluğunda
cuma akşamıyla uğraşıyor
ezanın ayak sesleri
benim elimde kitap
cuma akşamı sessiz
kopuk kopuk geliyor kulağıma,
ezan
kime söylüyor
ne diyor
kent
uğraşıyor Cuma akşamıyla
ve o garip ses
yalın bir köylü gibi
yitiyor kentin çağıltısında
ben yine
kitap okuyorum
Furuğ FERRUHZAD
Günün Fıkrası
Nasa uzay araştırma merkezi, günlerden bir gün Mars’a gidebilecek bir mekik yapar. Bu mekiğe üç ayrı ülkeden üç astronot binecektir. Bunlar bir Fransız, bir Alman ve Türkiye’den de Temel’dir. Bunlara orada uzun süre kalacaklarını ve bu yüzden yanlarına en çok sevdikleri şeyi almalarını söylerler. Alman: “Ben içki içmeden yapamam bana içki verin der.” Fransız: “Ben karım olmadan yapamam onuda götüreyim der.” Temel: “Ben da sigarasuz edemam,” der ve sigara ister. Aradan yıllar geçer artık mekiğin döneceği gün gelmiştir. Onlar için büyük bir tören düzenlenir. Önce Fransız iner mekikten yanında karısı ve iki küçük çocuğu vardır. Sonra Alman, gözleri kan çanağı gibi, sendeleyerek iner mekikten. En son Temel fırlar ve elinde bir sigara, bağırır: “Uyy hemşerum! Ateşi olan var mi??”
&&&&&
Gece treni ile yolculuk yapıyordum. Yataklı vagonda zayıf, yaşlıca, kibar tavırlı bir yol arkadaşım vardı. Kendimi takdim ettim. Adam da kendisini tanıttı, felsefe dr.’u olduğunu söyledi. Yatmak için yukarı tırmandım. Dedim ki: “Sayın doktor, meseleyi şimdi söyleyeyim de sonunda bir tatsızlık olmasın. Ben, gece biraz horlarım. Eğer siz hafifçe bir ıslık çalarsanız ben derhal uyanır, öte tarafa dönerim ve horlamam da geçer.” O: “Zararı yok, merak etmeyin” dedi. Her zamanki gibi yataklı vagonda çok güzel uyudum ve ineceğim yere yarım saat kala yandım. Yatağımdan indiğim zaman yol arkadaşımın çıkmış olduğunu gördüm. Koridora çıktım. Orada da yoktu. Yataklı vagon memurunu gördüm. Ona sordum: “Acaba alt tarafımda yatan bey nerede?” Memur: “Ha, o mu? Onun pek aklı başında olmasa gerek. Sabaha kadar ıslık çalarak yataklı vagonda kimseyi uyutmadı. Bunun için onu yolda trenden indirdik!”
Günün Sözü
Yarının bugünden daha iyi olacağı ümidiyle yetinmek yerine, hemen bugün yarın uyandığımızda kendimizi önceki günden biraz daha iyi hissetmemizi sağlayacak bir şeyler yapabiliriz.
Edward de Bono
Uzun bir tartışma her iki tarafında haksız olduğunun delilidir.
Voltaire