Vicdan ve Yargı Bağımsızdır…

0
77

Değerli Okurlarım, Yüce Yaradan, insanları diğer canlılardan daha özellikli yaratmış. Hak, hukuk, mahkemeler, referandum her şey insanlar için. Hayvanların referandum yaptığı görülmüş müdür? İsterseniz nohut, kömür verin yine anlamazlar…

Yarınlar için, hayallerimiz ve umutlarımız olmazsa yaşamın sizce bir anlamı olur mu? Hayalleri yıkılan, umutları yer ile yeksan olmuşların mutluluğundan söz edilebilir mi? Vicdanlar sükût etmesin, yargı bağımsız olsun diyoruz ya, öncelikle bunu açıklamamız gerekiyor diye düşünüyorum…

Vicdanların sükûtu, umutların yok olması gibidir. Özellikle adalet gibi herkese lazım olacak bir konuda kendini gösterirse… Ülkemizde adaletin, biraz duygusal davranarak hala var olduğunu kabul ediyoruz ama gerçek konu şu.

Mahkemelerimiz, çatışan haklar ve menfaatler arasında denge denetimi yapamıyorlar. AİHM’sinin genel düşüncesi, yani mahkemelerimiz hakkındaki düşünceleri aynen böyle.

Şu anlama gelmiyor mu? Hâkimlerin somut durumu ilgilendiren haklar ve menfaatler arasında denge arayışına gitmeden, kanunlardaki hükümleri doğrudan uygulamaları anlamına geliyor. Şu anda aklıma geldiği için söylüyorum. Hizbullah tahliyeleri kararını veren bir ceza dairesinin açıklaması şöyle;

“Yasayı uygulamaktan başka çaremiz yoktu…”

Niçin böyle? Çünkü Yargı “bağımsız” değil de ondan! Yargıda gerçek bağımsız kültürü yerleşmedikçe, başka kararların çıkması da beklenemez, mümkün değildir bence!

Özellikle, yargının ağır baskı altında bulunduğu günümüzde, savcıların ve hâkimlerin vereceği kararlar böyle olur. Yani çatışan hak ve menfaatler arasında gerçek bir denge denetimi yapabilmelerini beklemek ve de düşünmek fazla iyimserlik olur.

Faili meçhul cinayetler… Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı… Hepimizin vicdanlarına kazınmış bu cinayetlerin failleri belli olmuyorsa, bilerek isteyerek bazı cinayetler zaman aşımına uğratılıyorsa ülkemizde adaletten söz edilebilir mi?

Susurluk, Ergenekon falan… Bunlara herkes alıştı zaten, neyse!

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Laikliğe Bakış Açımız

Değerli Okurlarım, Cumhuriyet’in laiklik anlayışından ve deforme olmuş uygulamalarından rahatsız olan (!) belli bir kesim, kendi İslami ideolojilerine göre bir laiklik tanımı yapıp teşkilatlarına postalamışlar. Bu tek taraflı tanımı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na bile girmesini tavsiye edenler bile bulunmaktadır bu belli kesimde.

Bu belli kesimin laiklik tanımı şöyle; “…Laiklik, devletin tüm dinler ve inançlar karşısında tarafsız kalması, eşit mesafeyi koruması için takınılan kurumsal bir tutumdur. Laiklik çoğulculuk, tolerans ve tarafsızlık kültürü üreten bir mekanizmadır. Laiklik, inanç ve din özgürlüğünün garantisidir…”

Bu neye benzedi biliyor musunuz? Kayseriliye sormuşlar: “İki kere iki kaç eder?” Kayserili cevap vermiş, “Alırken mi? Satarken mi?”

Laiklik kavramını her önüne gelen, işine geldiği gibi tanımlayacak olursa, bazılarının kemikleri sızlamaz mı? Bize göre, tabi ki kemikleri sızlar!

Yukarıdaki tanım, laiklik felsefesini 1789 Fransız Devrimi tarihinden soyutlar. 1789 Fransız Devrimi, halkın sadece soylu sınıfa karşı değil aynı zamanda kiliseye ve ruhban sınıfına karşı yaptığı bir devrimdir. İşte o devrimi yapanların kemikleri sızlamaz mı? Tabi ki sızlar. O ihtilal neden yapıldı ki? Ayrıca laikliğin bir tanımını referansları dinsel olan bir siyasal parti yapamaz. Ve de bu tanımın Anayasaya sokulmak istemesi de, tam anlamıyla Anayasaya aykırı olur.

Laikliğin tanımını herkesin anlayacağı bir biçimde doğru dürüst yapacak olursak; 1789 Fransız Devrimi, Hıristiyan Kilisesinin yeryüzü egemenliğini kurmak, onun siyasal ve ekonomik çıkarlarını korumak için yapılmadı. Tam tersine, toplumun ve bireyin din ve inanç özgürlüklerini kilise baskısından kurtarmak, özgürlük, eşitlik ve demokrasi için yapıldı.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, laikliğin tarihini ve felsefesini çok iyi biliyorlardı. Kurulduğu günden beri, Cumhuriyetimiz laiktir ve laik kalacaktır diyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularına saygısızlık etmeye kimsenin hakkı yoktur. Onların rahat uyumalarını sağlamak da bizlerin görevidir.

Türkiye Cumhuriyeti laiktir, laik kalacaktır!

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Dikkatinizi Diri Tutun

Efendim, yaşamımızın her anında dikkatli olmakta yarar vardır. Bu mümkün olmasa bile, kendimizi ona göre ayarlamalıyız. Emaneti almaya geldiğinde dilediğimiz kadar dikkatli olalım faydasız… Yaratıcı, tahayyül gücü yüksek ve hatta zeki de olabiliriz. Ancak beynimiz iyi çalışmıyorsa bu saydıklarım bir işe yaramaz.

Dikkat zihinsel bir olaydır, bir yandan ayrıntıları incelerken, bir yandan da resmi bütün olarak görebilmeyi ister. Yapacağımız birkaç şeyle dikkatin en önemli kaynağı olan konsantrasyonumuzu geliştirebiliriz. Yapacağımız ilk şey canlanma seviyemizi yükseltmek. Unutmayalım ki, kendimizi ne kadar canlı hissedersek, konsantre olmamız da o kadar kolay olur.

Akşam için balık aldıysanız, bunu kola ile ya da ayranla yemeyeceğinizden eminim. İki duble bulut renkli lezzet sizi yaşama konsantre eder. Spor yapmak ama tadında bırakmak kaydıyla. Güzel bir bayanla çın çınlamak önemli bir konsantrasyon aracıdır. O muhteremden izin aldığım için artık bayanlarla konuşabiliyorum. Her şeye rağmen uzun mesafeli direksiyon kullanacaksanız, arada bir direksiyonu bırakıp azıcık yürümekte yarar var. İyi günler dilerim.

Günün Sözü

Din Zeka Değil Bir İnançtır!

Öcal’dan İnciler

Dört Avrat Almak Zina Sayılmaz!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here