Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bayram geldi geçti ancak ne bayramdan ne de oruçtan bir şey anlamadık bu yıl ne yazık ki. Gözyaşlarımız bir an bile durmadı, her taraftan gelen şehit haberleri ile nevrimiz şaştı. Acı, isyan, sıkıntı ile geçen zaman yüzümüze ağır bir keder ve isyanı nakşetti. Ve ne yazık ki bu yazı yazılırken bile gelen şehit haberleri acımızı ve isyanımızı körüklemeye devam ediyor. Nasıl bu hale geldik bir türlü anlayamıyoruz. Neşeden, sevinçten, eser kalmadı üzerimizde. Eskiden “gülümseyin” derdim her yazımı noktaladığımda “birisi gülümsemenize aşık olabilir belli mi olur” diye. Ama şimdi gülen, kahkaha atan, hatta gülümseyenleri görünce bile bir garip oluyorum, tabi bu doğru bir şey değil. Ancak ne yazık ki bu hale getirildik.
Ve duyduğumuz acayip sözlerden, yaşadığımız garabetlerden ki birileri çıkıp açık ve net olarak ölümle tehdit ediyor kendindendin olmayanları. Hiç çekinmeden, korkmadan, ürkmeden üstelik “cana kıymayacaksın” diyen Kuran Kerim’in emrine hem de Ramazanda oruçlu iken karşı çıkarak? Valla “saban cemil aklen selim” demekten dilimizde tüy bitti orucumuzu murdar etmemek için. Daha dolu dolu bir bayram kutlama mesajı bile atamadım ne siz sevgili okuyucularıma ne de dostlarıma çünkü biliyorum ki çevremdeki kimse bayram kutlaması yapmadı. Tam önümüzde duran sevgili Mehmetçiklerimizin acısı ile kasılmışken. Allah mekânlarını cennet kılsın, nur içinde yatsınlar. Allah sabır versin ailelerine ve bütün sevenlerine.
Ve daha şehitlerimizi mezara vermeden yeni bir haberle sarsıldık. İskenderun 39. Tugay eski ama İskenderunluların yüreklerinde hiç eskimeyecek olan efsane komutanı Kara Kuvvetleri eğitim ve doktrin (EDOK) Kurmay başkanı Tümgeneral değerli insan Gürsel Öztürk’ün sevgili eşinin vefat haberi geldi. Tamda ablamı ambulansla acile kaldırdığımız bir anda. Ne denir bilmiyorum, insan gerçekten bazen aptallaşıyor, dili lal oluyor, konuşamıyor, düşünemiyor, üzülemiyor, ağlayamıyor… Öylece baka kalıyor. Ancak neyse ki bu uzun sürmüyor…
Acılarla hiç ertelemeden kıvrana kıvrana yaşamak, ağlayarak isyan ederek hatta bazen dövünerek. Asla böyle bir şey yapmadım, hayatımın anlamlarını, nefesimi, canımın yarısını bir bir toprağa ekerken! Ama şimdi yapmak istiyorum ve avaz avaz isyan etmek… Ve yaptım, terasa çıkıp gecenin bir yarsısı haykıra haykıra ağladım kıvrandım. Ancak söyleyeyim merak ediyorsanız bir şey değişmedi. Acı orada tamda yüreğimin üzerinde lök gibi duruyor zaman onun ilacı. Ve sevgili okuyucularım o kadar unuttuk ki bayramı geldi mi geçti mi bu yüzden hala orucuz. Yemek yemek bile gelmiyor aklımıza sanırım hep aç gezebilirim açlığını hissetmeden.
Sevgili Öztürk Komutan ve ailesinin, sevenlerinin ve bütün camianın başı sağ olsun. Nur içinde uysun sevgili Yasemin Hanım onu unutmayacağız.
& & & & &
Ve CHP genel başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun başlattığı “adalet” yürüyüşü devam ediyor. Allah yardımcıları olsun. Havalar ısınmaya devam ediyor. Yürüyüşten sıkıntı duyanlar eylem yapıyor, hiç yakışmıyor bu görüntüler insanlığa. Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü Ramazan ayında her şeyden çok söz ettirdi kendinden. Ve bizler bu oluşumdan şikâyetçi değiliz çünkü her şey çok büyük bir hoşgörü ile oluyor. Ve bizde yürekten katılıyoruz bu yürüyüşe. Çünkü bu yürüyüş bir kişi için ya da birileri için değil asla…
Yapılan yürüyüşün nedeni belli “adalet”, “herkes için adalet” için yürünüyor. Ayrım, gayrım, kin, nefret saçmak için yapılmıyor bu yürüyüş. Neden, insanlar adalet istemiyorlar ki ona şaşıyorum, oysa herkese hepimize lazım. “mülkün temeli adalettir”. Evlerin içinde bile… Sanırım o kadar adaletsiz bir ortamda yaşamaya alıştık ki kul köle olmaya beşikten mezara, bu yüzden adalet söylemleri de bazılarımıza yabancı hatta tehlikeli geliyor. Bir defa evde kadın erkek eşitliği yok kadına şiddet, adaletsizliğin daniskası, aşağılanması, çocuk yaşta evlendirilmesi, satılması, öldürülmesi… Adalet yürüyüşü dediğimiz zaman biz bunu da içine alıyoruz… Zeytinliklere, kuşlara, böceklere bile adalet lazım, sokak köpeklerine, evsiz çocuklara, hepimize, karıncaya bile adalet lazım. Biz adalet deyince İnsan’ı, in’i, cin’i, doğayı, taşı, toprağı, börtüyü, böceği de içine alan bir adaletten bahsediyoruz. Ne siyasi görüşümüz var bu konuda ne de partizanız. Keşke bunu anlayabilseydiler.
Ve biz bu ortamda sözde oruçluyduk ve sonrasında bayram yapacak yüzümüz varmış gibi bayram yaptık. Neyse ki kendimizden başka kimseyi kandıramıyoruz.
Ve sevgili okuyucularım her ne kadar gülüşümüzü, şarkımızı, neşemizi çaldırdık isek de hayat devam ediyor. Ve hiçbir şey sona ermiş değil, bir gün çok yakında eski gülüşümüze, gülümsememize ve neşemize dönmek dileği ile ayrımsız gayrımsız, sağlıkla sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım. Yase
Günün Şiiri
Mihriban
Sarı saçlarını deli gönlüme
Bağlamışlar çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban
Yar deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban
Önce naz sonra söz ve sonra hile
Sevilen seveni düşürür dile
Seneler asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban
Abdurrahim KARAKOÇ
Gözyaşları da Çiçek Açar
Ellerimi dokunduğum her yerde
Çığlık çığlığa kıvranıyor hayat
Ve ölen arkadaşların giysilerini
Bir kere daha dürüp koyuyor analar
Çamaşır sandıklarına
Gözyaşları da çiçek açar
Bugün yurt yeri olsa da acılara
Kayaların en sarp yerlerindeki
Kırlangıç yuvalarını andıran alnın
Bir gün terli bir gelecek uçuracak
Sabahlardan akşamlara kadar
Gözyaşları da çiçek açar
Ansızın oyuna başlayan çocukların
Sesleri kadar canlı ve huylu
Sevinçleri kadar taze ve acemi
Bir duruş kuşatır seni o zaman
Gözyaşları da çiçek açar
Başını dayadığın ağaç dalı
Bak hafifçe eğildi toprağa doğru
Uyuyan bir çocuğun soluk alışını
Dinler gibi kendini vererek
Yaklaş yüzünü örse de acılar
Boynundan ter boşalan herkese
Gözyaşları da çiçek açar
Yaklaş, yüzünü örse de acılar
Ve nasıl yakalarsa toprağı kök
Suları renk, dalları kiraz
Sen de öyle yakala hayatı
Yürü kol kola canıma değsin
Gözyaşları da çiçek açar
Abdülkadir BULUT
Günün Sözü
Söylenen söz, atılan ok, kaçan fırsat, giden gençlik geri gelmez.
Allah’ım ‘Bana değiştiremeyeceğim Şeyleri tevekkül içinde kabul edecek vakarı, değiştirebileceklerimi değiştirecek cesareti ve ikisi arasındaki farkı anlayabilecek aklı nasip et.
Reinhold NEİBUHR