Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Günlerdir ülkece uykularımız kaçtı, kalbimiz ağzımızda atıyor, dehşetle sokaklara dökülmüş durumdayız. Mersin’de hunharca, vahşice katledilen Sevgili Özgecan için. Failler yakalandı. Üç insan kılığında yaratık… Allah hepimizi, bunlar gibilerden korusun. Çünkü her an birimizin başına böyle bir şeyler gelebilir. Bu tür ruh hastası yaratıklar sandığımızdan çok ortalıklara dökülmüş durumda. Ve biz kendimizi onlardan nasıl koruyabiliriz ki “kimsenin alnında” ben ruh hastasıyım yazmıyor ki… Ve sevgili Özgecan’da her zaman ki gibi evine dönerken bindiği araçta hasta, vahşi… Ne diyeceğimi bilmiyorum!! İnsan kılıklı yaratıkların olduklarını bilmiyordu ki. Aklına bile getirmiyordu zahir? Ve hepimiz böyle düşünerek bir araca binmeyiz normalde? Aksi takdirde paranoyak falan olmak işten bile değil. Peki ne yapacağız? Hiç bilmiyorum!!! Korkuyorum, ürküyorum, siniyorum içime, içime dönüyorum. Özgecan hepimizin içinde söylemekten kaçındığımız, kendimize itiraf etmekten korktuğumuz bir çok şeyi ortaya çıkardı. Ve hepimizde dehşetin dozu tavan yapmış durumda bu yüzden.
Yaratıkları savunacak avukat bulunmamış nasıl bulunsun ki? Güvenlik nedeni ile üç adı olmayan yaratık ayrı, ayrı ilerde gözaltına alınmış! Bendenizin yüreğinden geçen ise “barbar oldum!!” parçalamak lime, lime etmek o yaratıkları. Ve bir defa değil bin defa hep yeniden, yeniden idam etmek isterdim. Ancak biliyorum ki bunu asla yapamam, onlara göz ucumla bile bakamam. Ama hadım edilsinler isterim, ruh hastası olarak ta ömür boyu tımarhanede çilelerin en alasını çeksinler isterim.
Ve yinede hiçbir ceza bendenizi asla ve katha tatmin edemez biliyorum. Ve eminim ailesini ve sevenlerini de tatmin etmez. Ve bu vahşiler için ödül olur ölüm. Onlar yaşasınlar ve her saniye yaptıkları vahşetin vicdan azabıyla kahrolsunlar, aşağılansınlar. Bunları düşünürken Berke “çok düşünme” dedi. “bunları zaten içerde şişlerler.” Bir an durup yüzüne baktım çocuğun ve ne yanıt vereceğimi bilemedim! Ve bizler her an bu tehlike ile karşı karşıya yaşıyoruz. Çünkü toplumca bozulduk, çünkü kafa yapımız bozuldu. Okumuyoruz, düşünmüyoruz, aklımızı vicdanımızı askıya aldık içgüdülerimizle yaşıyor olduk.
Çünkü biz vahşete uğrayanlar üzerinden prim yapmaya çalışır olduk. Çünkü biz vahşilere hafifletici nedenler bulmaya çalışır olduk. Yok mini etek giymiş yok makyaj yapmış diyerek. Eğer sırf bunlar yüzünden insanlar vahşileşiyorlarsa, bu insan kılıklıları zaten olmayan vasıflarından çıkarıp vahşileştiriyorsa artık, insanlıktan din imandan söz etmeye nasıl hakları olabilir?
Ve din iman demişken… Taliban Pakistan’da cami bombaladı. Onlarca insan öldü, yaralandı. Yine katliam için ibadethaneler kullanıldı. Din bu mu? Ve biz arkamızı kollamadan sokakta yürüyemez olduk. Ve kendimize güvenimizi ne yazık ki kaybettik. Kaybettirdiler!
& & & & &
Ve Fareler Cirit Atıyor Sokağın Ortasında…
Ve sokağımızdaki açık deliklerden milyon kez söz ettim kimse aldırmadı. Yeniden yazıyorum ve yazmaya devam edeceğim sokağımızdaki sorunlar giderilene dek. Çünkü artık bu işin ucu kaçtı. O deliklerden fareler çıkıyor dedim inandıramadım herhalde. Sokağın ortasında cirit atıyorlardı dün gözlerime inanmadım, gece çıkıyorlardı şimdi güpegündüz sokakta dolaşıyor oldular sokakta oynayan çocuklar dehşetle kaçıştı. Utanıyorum bunları yazmaktan utanıyorummm. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım, el ele hep birlikte. Yase
Günün Şiiri
Buluşmak Üzere
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım
Can YÜCEL
Sevgi Duvarı
sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
dilimizde akşamdan kalma bir küfür
salonlar piyasalar sanat sevicileri
derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
yakanda bir amonyak çiçeği
yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi
kumkapı meyhanelerine dadandık
önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni
yalnızlığım benim süpürge saçlım
ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
baktım gökte bir kırmızı bir uçak
bol çelik bol yıldız bol insan
bir gece sevgi duvarını aştık
düştüğüm yer öyle açık seçik ki
başucumda bir sen varsın bir de evren
saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
yalnızlığım benim çoğul türkülerim
ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
Can YÜCEL
Günün Sözü
Az korkun, çok ümit edin; Az yiyin, çok çiğneyin; Az konuşun, çok şey ifade edin; Az kızın, çok sevin; İyi şeyler sizindir…
Lord Fischer
İyi geçen bir gün nasıl mutlu bir uyku getirirse, iyi geçen bir ömür de mutlu bir ölüm getirir.
Leonardo da Vinci