Ütopya kavramı, insani hasretlerle haritaladığı “düş adasının” yazarı Thomas More’a, ait.. Düşünce kulaçlarımızın ötesinde, “düşlerimizde kucakladığımız” bir ütopyamız yok mu bizim de? Orhan Veli’nin “Bir yer var, biliyorum / Her şeyi söylemek mümkün: / Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum: / Anlatamıyorum..” dizelerindeki gibi mesela..
Her tür kirlilikten uzak, çocuk saflığında tertemiz bir adayı anlatamasak da en güzel adlarla duyumsamıyor muyuz? O adayı kucaklayabilme inancıyla sularını kulaçlamıyor muyuz düşünce denizinin? Yoksa hiçbir yerde olmayan düş adalarını, bilinmeyen denizlere yelken açan gemiciler örneği yaşam atlasımıza biz mi haritalıyoruz?
Okyanus ötelerine yelken açan eski İspanyol gemiciler, sevgililerine keşfettikleri yeni adalardan söz ederken; yerini de, tam bir ütopik coşkuyla çizerek gösterirlermiş.. Sevgilileri; “benim için de bir ada çiz” derlermiş.. İspanyol haritacıları da sevgilileri için gerçekte olmayan bir ada çizerlermiş.. K. Kolomp bir deniz seferinde, haritadan anlayan bir İspanyol’a “Gemide sular azaldı, haritada görülen şu adacıkta içme suyu olabilir mi?” diye sormuş.. Haritacı gülümsemiş. “Efendim orada bir ada yok ki su olsun..”
Peki, “insanca yaşam” hasretinin hayaliyle düşlerimizde kurgulayıp yaşattığımız “ütopyalarımız” bir fantezi mi? Hayır.. Ben, ütopyası olmayanların kuru bir fantezi kuruntusuyla yaşadıklarını düşünüyorum.. Niçin? Çünkü, “tüm insanların mutlu bir hayat sürecekleri” sular içindeki adaya ulaşabilme umudumu yaşamımın anlamı olarak düşünüyorum.. “İyiye, güzele, doğruya” özlemlerimizi yansıtan düşüncelerimiz, varsayalım ki Ütopya! Ütopya da olsa, denizler ötesi düşler ülkesi adaya ulaşmak için suları kulaçlamanın hiç olmasa, teori pratik birliğinde bir anlamı var.. Ya, realitede bırakın kulaç atmayı, denizinden dahi habersiz, kupkuru yaşamlarında, “buluttan nem kaparak” sular seller gibi ütopik söylemlerle yaşlananların?
Ebedi hasretimizin ezeli düş gücü ile kurguladığımız adalarımız, hangi denizlerde gizli? Düşünce seralarından yağmurlandığımız kitaplarda olabilir mi?
Thomas More, “düş ülkesini” tanıtmaya “Ütopya adası hilal biçiminde bir adadır..” cümlesiyle başlar.. Hilal sözünün çağrışımları içindeyken “erdemlerin düş kenti“ Medinet-tül Fazıla’yı yazan Farabi’yi ve düş adasında “Hayy İbn-i Yakazan”ı yazan İbn-i Tufeyl’i ve “Varidat” adlı kitabında “düş adasına” haritalayan, Şeyh Bedrettin’i, Ütopya’ya ilk kulaç atanlar olarak söyleyebiliriz..
Francis Bacon’un düş adasının adı “Yeni Atlantis”, Campanella’nın düş adası ise “Güneş Ülkesi”ydi.. Platon kendi düş adası “Devlet’inde” öğretmeni Sokrates’i konuştururken; Aristo, düşlerini Makedonya’lı İskender’e anlatıyordu.. İskender Büyük İmparatorluk düşlerini “kılıcıyla” gerçekleştirmeye çalışırken hemen yanı başında “Diogene” düş adasını çoktan fethetmişti.. Güzel kentimizin adını taşıdığı İskender’e, içinde yaşadığı “fıçı” diğer tanımla “güneş ülkesi” adasında, fenerini yüzüne tutarak “gölge etme” diyen Diogene, bizlere ne kadar yakın? Diogene’in, kendisini saraya davet eden İskender’in elçisine verdiği yanıt, bize olan yakınlığını da açıklar.. “O’nun sarayından benim fıçıma kadar olan mesafe, benim fıçımdan O’nun sarayına kadar olan mesafeye eşittir!”
Ütopya Ahmet Haşim’in “O Belde” adlı şiirinde mi? “Denizlerden / Esen bu ince hava saçlarınla eğlensin..” diye başlayan “O belde / Hangi bir kıta-yi muhayyelde? / Hangi bir nehr-i dur ile mahdud? / Bir yalan yer midir, veya mevcud / Fakat bulunmayacak bir melaz-ı hülya mı? / Bilmem..” Veya, Ziya Osman Saba’nın “Deniz Kıyısındaki Kulübe”sinde mi? “Ah, bir deniz kıyısında, buralardan uzak, / Başımızı sokacak bir kovuk..” Ya da, Orhan Veli’nin “Gün olur alır başımı giderim, / Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda / Şu ada senin, bu ada benim..” dizelerinde mi gizli? Yoksa, Yahya Kemal’in “Deniz Türküsünde” mi? “Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapayalnız / Gözlerin arkaya çevrilmeyecek, pervasız, / Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar! / İnsan, alemde hayal ettiği müddetçe yaşar.”
Kalmak ve Nazım’ca selamlamak ütopyadan.. “Yaşamak ne güzel şey / Anlayarak bir usta kitap gibi / Bir sevda şarkısı gibi duyup / Bir çocuk gibi şaşarak yaşamak.. Yaşamak / birer birer / ve hep beraber / ipekli bir kumaşı dokur gibi / hep bir ağızdan /sevinçli bir destan okur gibi yaşamak…” Nazım’ın dizleriyle kutluyorum, İskenderun Gazetesinin 69.yaşını…
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür bu hasret bizim