Ünlü Şairimiz Can Yücel

0
162

Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bu sabah? Bugün nette dolaşırken, Can Yücel’in çok güzel bir yaşam öyküsüne takıldım. Çok hoşuma gitti. O yüzden hem o hikâyeyi hem de Can Yücel’in hayatını sizlerle paylaşmak istedim. Yani bugün konumuz ünlü şairimiz Can Yücel… Sağlık ve sevgiyle kalın sevgili okuyucularım. Yase

Hayatı

Can Yücel, 21 Ağustos 1926’da İstanbul’da doğdu. Eski Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in oğludur. Ankara ve Cambridge üniversitelerinde Latince ve Yunanca okudu. Çeşitli elçiliklerde çevirmenlik, Londra’da BBC’nin Türkçe bölümünde spikerlik yaptı. Askerliğini Kore’de yaptı. 1958’de Türkiye’ye döndükten sonra bir süre Bodrum ve Marmaris’te turist rehberi olarak çalıştı. Ardından bağımsız çevirmen ve şair olarak yaşamını İstanbul’da sürdürdü. 1956 yılında Güler Yücel ile evlendi. Bu evlilikten iki kızı (Güzel ve Su) ve bir oğlu (Hasan) oldu.

Son yıllarında Eski Datça’ya yerleşti ve her hafta Leman, her ay Öküz dergilerinde yazıları ve şiirleri yayımlandı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e hakaretten yargılanan Yücel, 18 Nisan seçimlerinde Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin İzmir 1. sıra milletvekili adayı oldu. 12 Ağustos 1999 gecesi ölen şair, çok sevdiği günebakan çiçekleriyle uğurlanarak Datça’ya defnedildi.

Sanat Hayatı

Can Yücel, 1945-1965 yılları arasında `Yenilikler`, `Beraber`, `Seçilmiş Hikayeler`, `Dost`, `Sosyal Adalet`, `Şiir Sanatı`, `Dönem`,`Ant`, `İmece` ve `Papirüs` adlı dergilerde yazdı. Daha sonraları `Yeni Dergi`, ‘Birikim`, `Sanat Emeği`, `Yazko Edebiyat` ve `Yeni Düşün` dergilerinde yayımladığı şiir, yazı ve çeviri şiirleri ile tanınan Yücel, 1965`ten sonra siyasal konularda da ürün verdi. 12 Mart 1971 döneminde Che Guevara ve Mao’dan çeviriler yaptığı gerekçesiyle 15 yıl hapse mahkûm oldu. 1974’de çıkarılan genel afla dışarı çıktı. Dışarı çıkışının ardından hapiste yazdığı Bir Siyasinin Şiirleri adlı kitabını yayımladı. 12 Eylül 1980 sonrasında müstehcen olduğu iddiasıyla “Rengahenk” adlı kitabı toplatıldı.

1962’de İngiltere’deyken, 1709 yılından kalma, Latin harfleriyle taş baskısı olarak basılmış bir Türkçe dilbilgisi kitabı bulması geniş yankı uyandırdı.

Şiirlerinde argo ve müstehcen sözlere çok sık yer veren, bu nedenle zaman-zaman dikkatleri üzerine çekip koğuşturmaya uğrayan Yücel, ilk şiirlerini 1950 yılında `Yazma` adlı kitapta toplamıştır.

Can Yücel, taşlama ve toplumsal duyarlılığın ağır bastığı şiirlerinde, yalın dili ve buluşları ile dikkati çekti. Can Yücel’in ilham kaynakları ve şiirlerinin konuları; doğa, insanlar, olaylar, kavramlar, heyecanlar, duyumlar ve duygulardır. Şiirlerinin çoğunda sevdiği insanlar vardır. ‘Maaile’ şairin kitaplarından birine koyduğu bir ad… Can Yücel için ailesi çok önemlidir: eşi, çocukları torunları, babası.. Bu insanlarla olan sevgi dolu yaşamı şiirlerine yansımıştır. ‘Küçük Kızım Su’ya’, ‘Güzel’e’, ‘Yeni Hasan’a Yolluk’, ‘Hayatta Ben En çok Babamı Sevdim’ bu sevgi şiirlerinden bazılarıdır.

Can Yücel ayrıca Lorca, Shakespeare, Brecht gibi önemli yazarların oyunlarından çeviriler yaptı. Shakespeare çevirileri (Hamlet, Fırtına ve Bir Yaz Gecesi Rüyası) aslına bağlı kalmayan, eserleri topluma aktarma amacıyla yaptığı çevirilerdir. Shakespeare’in ünlü ‘to be or not to be’ sözünü ‘bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin’ şeklinde Türkçeleştirmiştir. 1959’da ilk baskısı yayımlanan ‘Her Boydan’ adlı kitabında dünya şairlerinin şiirlerini serbest ama çok başarılı bir biçimde Türkçeye çevirmiştir.

Eserleri; Yazma (1950), Her Boydan (1959, Çeviri Şiirler), Sevgi Duvarı (1973), Bağlanmayacaksın, Bir Siyasinin Şiirleri (1974), Ölüm ve Oğlum (1975), Şiir Alayı (1981, ilk dört şiir kitabı), Rengâhenk (1982), Gökyokuş (1984), Beşibiyerde (1985, ilk beş şiir kitabı), Canfeda (1985), Çok Bi Çocuk (1988), Kısa Devre (1990), Kuzgunun Yavrusu (1990), Gece Vardiyası Albümü (1991), Güle Güle-Seslerin Sessizliği (1993), Gezintiler (1994), Maaile (1995), Seke Seke (1997), Alavara (1999), Mekânım Datça Olsun (1999), En Uzak Mesafe, Benim Adım Firuzansa Ne Olayım, Cazcı firuzan (1997), Hotuhların dramı, Bilmelisin ki, Biraz alıştım, Kadın dediğin, Bördübet’ten Sedir Adası’na, Yüz Kitabı Şiirlerimden Seçmeler (2010), Yaprak Dökümü.

Çevirileri: Hamlet (Shakespeare)1992. İstanbul: Papirüs Yayınları, 1996, Bahar Noktası (Bir Yaz Gecesi Rüyası’nın çevirisi) (Shakespeare) 1981. İstanbul: Papirüs Yayınları, 199., Muhteşem Gatsby (The Great Gatsby, F. Scott Fitzgerald), Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul, 1964, Yeni Başlayanlar İçin Marx (Marx Para Principantes) 1977, Salozun Mavalı (Peter Weiss)Bilgi Yayınları.

& & & & &

Can Yücel’in Kısa bir Hikayesi

İki liseli arkadaş, liseyi bitirdiklerinde yurt dışında eğitimlerine devam etmek üzere yıllardır harçlıklarını biriktirmişler. Bu birikimlerini yıllarca her şeyden mahrum kalarak, fedakarlıklar göstererek yapmışlar. Liseyi beraber bitirdiklerinde Milli Eğitim Bakanını ziyarete gidip, yurtdışında okumaya gönderilmelerini talep etmişler.

Ancak Bakan, gençlerden birini dışarı çıkartmış ve içerdekine, “-Seni gönderebilirim, ama arkadaşını gönderirsem dedikodu olur ‘oğlunu gönderdi derler’ onun için onu gönderemem” der.

Bu durum dışarıdaki öğrenciye de söylendiğinde, durumu algılamasının ardından arkadaşına, “-Madem öyle benim biriktirdiğim parayı da sen al, hiç olmazsa biriktirme amacımı kısmen gerçekleştireyim” der ve yıllardır
fedakarlıklarla biriktirdiği tüm parayı arkadaşına verir.

Evet, bu Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’dir. Dedikodu olmasın diye göndermediği oğlu ise, bugünün ünlü şairi Can Yücel’dir.

Bu gerçek hikaye henüz bitmedi. Arkadaşı, İsviçre’ye gider ve burada tip eğitimi alır. O kadar başarılı olur, o kadar başarılı olur ki, dünyada O’nun adını duymayan bir tıp adamı kalmamıştır. Bu profesör Türk olduğunu her fırsatta haykırmış, kendi icat ettiği, tasarladığı ameliyat aletlerine; Ayşe, Ceylan, Leyla, Eşek Semeri gibi Türkçe isimler vermiş ve konusundaki her tıp adamı bu isimleri kullanmaya başlamıştır. Tahmin edeceğiniz üzere bu kişi Türkiye’de bir hastane açmak istemiş ama Türk Bürokrasi duvarını aşamamış ve halen bunu gerçekleştirememiştir.

Oysa İsviçre; -ülkede 60 yaşını aşan doktorlara ameliyat izni verilmemesine karşılık iki sene üst üste yasalarını değiştirerek ona bu hakkı tanımıştır.

Evet arkadaşlar bu hikayeyi hiç unutmayacağım. Bu ünlü cerrah sonunda Türkiye’de tüm üniversitelerimizden takdir edildi ve Cumhuriyet tarihinde ilk kez, TBMM tarafından “Onur Madalyası” aldı. Bu kişi; Profesör Gazi Yaşargil’di.

Günün Şiiri

Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim

Ben hayatta en çok babamı sevdim

Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk

Çarpı bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek

Nasıl koşarsa ardından bir devin

O çapkın babamı ben öyle sevdim

Bilmezdi ki oturduğumuz semti

Geldi mi de gidici – hep , hep acele işi

Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi

Atlastan bakardım nereye gitti

Öyle öyle ezber ettim gurbeti

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,

Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul’a

Bi helallaşmak ister elbet , diğ’mi oğluyla!

Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu,

Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,

En son teftişine çıkana değin

Koştururken ardından o uçmaktaki devin,

Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için

Açıldı nefesim, fikrim, canevim

Hayatta ben en çok babamı sevdim.

Can’ın Mezar Taşına

İstenmeyen o rüyanın parçasıydım
Hani güneş hani aydım
Aymazoğlu bir sarhoştum
Kimi dolu kimi boştum
Tüm maratonlarda koştum
Koşumların atmış hergele
Tavla oynar zarı gele
Ne met ne de cezir
Anam ağlar gide gide
Basurumdan başlar bezir
Taşındaydı nazım bezir
Bir Sultan’dan beri yesir
Serilmiş altına hasır
Orhan gibi müzmin nasır
Yıktın mıydı yerle yatır
Kalktı mıydı İsa Musa
Bazan uzun bazan kısa
Şeytan ileydi dünür
Kamışında bir mühür
Dövmeyinen dövülmüşnen
Dağa çıkmış gümüşliylen
Çıktı mıydı lamülahe
Her yanı dağdan lale
İndi miydi bir lekeyle
İne çıka ine çıka
Şiiri pençe sırtın yaka
Bu dünyaya baka baka
Zeynep’le aşktan Ayşe
Can olduğundan nâşe
Kar yağdığından meşe
Bakmayın bu gebeşe
Çıktıysa da arşa
Dikiynen kaşağnan
Kabirine mezarına
N’olur arazozla işe

Sonra çocuklarınki
Gençlerinki
Tekel İşçilerininki
Sonra, ellerin elleri…
Ne kadar çok elimiz oldu, baksana,
Tutuşa tutuşa
Bir orman yangını gibi

Can YÜCEL

 

Günün Sözü

Üşüyordum. Sarılacak bir şeyler ararken seni buldum. Dokundum, Yanıyordun. Elimi çekmek zorunda kaldım çünkü beni de yakıyordun… Sana dokunsam yanıyor, elimi çeksem donuyordum. Şimdi düşünüyorum seninle olup yanmak mı zor. Yoksa sensiz kalıp donmak mı?

Can YÜCEL

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here