Türkiye’nin Dış Politikasındaki Hatalar

0
421

Rahmetli İsmet İnönü’nün bir sözü vardır; “Büyük devletlerle ilişki kurmak, ayı ile yatağa girmeye benzer…” Türk dış politikasına tamamen aykırı bir şekilde Suriye ile düşman olmamız çok kötü sonuçlara yol açtı. Milyonlarca insanın yurdunu terk etmesine, yüz binlerce insanın da ölmesine yol açan iç savaş sonunda Emperyal devlet ABD’nin Suriye’ye girdiğini ve Rusya’nın da Suriye’ye daha çok yerleştiğini gördük. Böylece Suriye gibi dost bir devlet yerine, ABD ve Rusya gibi iki büyük devletle komşu olduk.

Bugün Suriye ve Irak’ta bulunan ABD ordusu sadece Türkiye için değil bütün Ortadoğu ülkeleri için büyük tehlikedir. İsrail güdümünde ve menfaati doğrultusunda bir Kürt devleti kurulması, ABD’nin başlıca hedefi olmuştur. ABD, başta PKK olmak üzere Kürt silahlı guruplarını ağır silahlarla donatmış ve adeta yeni bir ordunun, dolayısıyla yeni bir Kürt devletinin temellerini atmıştır. Ayrıca Rusya’nın aksine ABD ordusu Suriye’yi zorla işgal etmiştir.

O halde acilen Suriye ile ilişki kurulmalı ve dostluğu tekrar kazanılmalıdır. Türkiye’nin desteklediği Suriye devleti, Birleşmiş Milletlere başvurup ‘haydut devlet’ durumuna düşen ABD’nin topraklarını terk etmesini isteyebilir. Bölge devletlerinin istemediği ABD’nin burada daha fazla kalması mümkün değildir.

1937 yılında kurulan Sadabat paktına benzer bir pakt bölge ülkeleri tarafından kurulabilir. Bunun için ortam çok müsaittir. 8 Temmuz 1937 tarihinde Tahran’da Sadabat Sarayında imzalanan saldırmazlık paktı ile o zamanın güçlü emperyal devleti İngiltere, Afganistan’dan Türkiye’ye kadar olan coğrafyaya adımını dahi atamamıştı. Böyle bir paktın şartları bugün de oluşmuştur. Şu farkla ki İngiltere’nin yerini bir başka emperyal devlet ABD almıştır.

Türkiye, Suriye, Irak, İran ve Azerbaycan’ın katılabileceği, Sadabat Paktına benzer bir paktın bölgeye barış getireceği kesindir. Pakt kurulup bölgeye barış geldikten sonra ABD askerlerinin Orta Doğu coğrafyasını terk edeceğini göreceğiz.

Türkiye’nin asla ihmal etmemesi gereken bir husus da bölge ülkelerinde yaşayan Türkmen nüfusudur. Bu konu Türkiye açısından çok önemlidir. Türkiye’deki okullarda burslu olarak okuyan tahsilli, kültürlü Türkmen gençleri, ülkelerine döndükleri vakit önemli görevlere gelebilecekler ve o ülkeler ile Türkiye arasında dostluk köprüleri oluşacaktır.

Bu konuda rahmetli Alparslan Türkeş’in bir sözünü hiç unutmam. 1969 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesinde verdiği bir konferansta aynen şöyle söylemişti: “…Büyük devletlerin milyarlarca dolar harcayarak yapamadıkları propagandayı, Türkiye hiç para harcamadan yapabilir. Çünkü birçok ülkede yoğun bir Türkmen nüfusu vardır. Türkiye’nin bu ülkelerdeki Türkmenlerle temas etmesi, o ülkede Türkiye’nin itibarını arttırır…”

Ama ne yazık ki Türkiye’nin, Orta Doğu’da stratejik bir toplum konumunda olan Türkmen varlığı ile hiç ilgilenmediğini görmekteyiz. Zamanın Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun Kürtlerden bahsederken “Kobani’nin aslanları” dediğini hatırlıyoruz. Hatta Irak’ın idaresinin Araplarla Kürtler arasında bölüşüldüğünü söyleyen ve Türkmenlerin ortada kaldığını söyleyen Iraklı Türkmen lidere Davutoğlu’nun, “Sizde Kürtlerle iyi geçinin” dediğini öğreniyoruz.

Türkiye, Türkmen kartını açmamakla çok ama çok büyük bir avantajı kaybetmiştir. Ne diyelim, akıl için yol birdir. Türkiye’de yaşayan ve kurucu unsur olan Türkleri alt kimlik saymaktan vazgeçip, Türkiye dışındaki Türklere de sahip çıkmanın tam zamanıdır.

Öner ÇETİNKAYA (onercet@hotmail.com)

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here