İlahiyat alimi rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün, bir sözünü hiç unutmuyorum; “…Bu yaşadığımız günler bir şey değil, daha kötü günleri yaşayacağız” demişti. AKP’nin Türk Milletini “Allah’la aldattığını” söylediği günlerde bir de kitap yazmıştı “Allah ile aldatmak…” Aldatmaların en kötüsünün Allah ile olan aldatmak olduğunu söylemişti. Çünkü insanlar Allah adı ile yapılan her türlü konuşmayı ilgi ile dinlerler ve inanırlar. Meclis Başkanın İsmail Kahraman’ın “laikliği anayasadan çıkaralım”, “anayasa dindar bir anayasa olmalı” sözleri AKP’nin bakış açısını çok güzel anlatıyor.
2002 yılında iktidara gelen AKP yaptığı işlerle Türk Milletinin, Türk Devletinin adeta genleri ile oynadı. Türkiye, o güne kadar yaşamadığı birçok olayı AKP iktidar olduktan sonra yaşadı. O günleri şöyle bir hatırlayalım, Ekonomide bir özelleştirme furyası başlatıldı. En güzide kurumlarımız yabancılara bir-bir satıldı. Satılan kurumların bazılarının kasalarında para, çevresinde kuruma ait kıymetli arazileri bile vardı. Milli bankalarımız da bu satışlardan nasibini aldı. Birçok banka yabancılara satıldı. Bankalardaki yabancı sermaye dünyada kabul edilen oranın çok üstüne çıktı. Bir Maliye Bakanımız vardı Kemal Unakıtan isminde.. Milli kurumlarımızı satarken itiraz edenlere, “Babalar gibi satarım” demişti. Ve sonuçta milli ve gelir getiren kurumlarımız babalar gibi satılmıştı.
Turgut Özal zamanında da aynısı olmuştu. TV’lerdeki tartışmalarda boğaz köprüsü ile ilgili satışın kavgası yapılmıştı. Hatırlarsanız Halkçı Partinin lideri Necdet Calp, Özal’a hitaben sana bu köprüyü sattırmam dedikçe, Özal’da inatla satacağını söylemişti. Hatta o günlerde meşhur dolandırıcılardan Sülün Osman TV ekranlarına çıkarak boğaz köprüsünü ancak ben satarım demiş ve espri konusu olmuştu.
Satılan tesislerimizin hepside kar eden, gelir getiren kuruluşlardı. Özelleştirmeden kazanılan paralar fabrika yapma yerine bina yapmaya harcandı. Yani betona gömüldü. Fakirleşen halka da gıda yardımları yapılıp günü kurtarmaya çalıştılar. Üretmeyen halk fakirleşir. Türk Milleti de üreten toplumdan tüketen topluma dönüştü.
Ne yazık ki dün yapılan hatalar bugün de tekrar ediliyor. Başbakan sesinin son perdesiyle bağırarak yaptığı konuşmalarda köprü, yol, tünel yaptıklarını övünerek anlatıyor. Üretimden, ihracattan hiç bahsetmiyor. Yapılan köprüler, yollar ve tüneller iş adamları tarafından dışarıdan alınan ama devlet garantisi olan kredilerle yapılıyor. Üstelik 25 sene boyunca geçiş ücretlerinden sağlanan gelirler müteahhitlerin cebine kalacak. Bu arada İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerimizde yüz binlerce daireler, evler inşa ediliyor. TV reklamlarında bile en çok göze çarpan reklamlar ev, daire, inşaat üzerine… Müteahhitler, ellerinde şişip kalmış yüz binlerce binanın satışı için olağanüstü gayret sarf ediyorlar.
Yatırımların inşaat sektörüne kaydırılması, ihracat ve üretime geçilmemesinin yanı sıra, devleti idare edenlerin çok daha büyük hataları olmuştur; O da “sıfır sorun” diye çıktıkları yolda, bütün komşuları Türkiye’ye düşman etmişlerdir. Fevkalade ilişkiler kurduğumuz Suriye ile bir günde kötü olmayı başarabilmişler(!), Irak’ta resmi Irak Hükümeti yerine çapulcu Barzani’yi muhatap almışlar, Ermenistan’la dost olacağız diye kardeş Azerbaycan Halkını küstürmüşlerdir. Ege denizinde Yunanlılara gereksiz tavizler vermişler, birçok adamızın işgaline göz yummuşlardır.
Tabii bütün bu yanlış hareketlerin bir yansıması olacaktır; Ortadoğu kan gölüne dönmüştür. Suriye’den Türkiye’ye milyonlarca mülteci gelmiştir. Daha da kötüsü çeşitli isimlerde birçok terör örgütü Türkiye’yi hedef seçmiştir. Artık Türkiye’de tıpkı Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi büyük patlamalar, toplu ölümler olmaktadır. Yabancı sermaye hızla Türkiye’den uzaklaşmaktadır.
Dolar 2017 yılı için olması planlanan 330 kuruşun üzerinde ve 380 kuruş civarındadır. 330 kuruşun üzerindeki her fazla kuruşun Türk ekonomisine bir milyar dolar zarar verdiği ifade edilmektedir. Zarar oldukça büyüktür. İktisatçılar ekonomik krizin kapıda olduğunu söylüyorlar. Hükümetimizin bir an önce gerekli tedbirleri alması, yol, köprü, tünel gibi göz boyamaya dönük işlerden vazgeçip üretime dönük fabrikalar kurması, ihracat seferberliğini başlatması şarttır.
Komşularla iyi ilişkilerin kurulması için bir saniye bile beklenmemelidir. “Badel harabül Basra” diyerek zaman kaybetmemeli, zararın neresinden dönülürse kardır diyerek, üretime ve ona bağlı olarak ihracata yönelmelidir.