Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Şahsen artık uyanmaktan korkar oldum! Her sabah bir felaket haberi ile güne başlamak nerdeyse “Günaydın” demek kadar rutinleştiği için. Daha yataktan kalkmadan “Allah’ım lütfen bu sabaha huzurla felaketsiz başlayalım güne” diye dua ederek uyanıyoruz ama olanlar biz uyurken oluyor zaten sabaha hazır yani duamızda havada böylece. Yatarken “biz uyurken bir şey olmasın” diye dua ediyoruz ama yine biz uyurken vahşet iş başında oluyor! İnsanı en çok yaralayan vahşilerin yaptığı değil artık. Vahşilerin yaptığının yadırganmaması, hatta bir şekilde teşvik edilmesi! Terör vahşidir insanlık dışıdır, hiçbir canlı kategorisine giremeyecek yaratıklardır teröristler. Onlardan her şey beklenir. Çünkü onlarda vicdan yoktur, akıl yoktur, mantık yoktur, düşünce yoktur. Birileri emir verir onlar yapar. Doğru mu yanlış mı, günah mı, umurlarında bile değil çünkü onu düşünemezler.
Ya düşünebildiğini iddia eden bazı insanların konuşmaları yorumları? İşte onlar insanın kanını dondurur nitelikte. Nasıl ne zaman böyle olduk bilmiyorum? Ya da aslında hep böyle miydik onu da bilmiyorum? Bildiğim tek bir şey varsa kötü durumda hatta çok kötü durumda olduğumuz. Hiç birimizin güvenliği yok her an her yerde başımıza bir şeyler gelebilir!
& & & & &
Ve yeni yıl kutlamalarını sanki günahmış gibi lanse etmek nasıl bir aymazlık anlamak mümkün değil. Artık bütün kötülüklerin eski yılda kalmasını dilemek, yeni yıla umutla bakabilmek, umudu ile bir araya gelen, dostlar, arkadaşlar, akrabalarla yemek yemenin, birkaç hediye ile gönül almanın hangi dinde hangi inançta yasak olduğunu, haram olduğunu kim iddia edebilir?
Kaldı ki öyle olsun kime ne? Günahsa günah? Kimse kimsenin günahını yüklenmez ki. Bırakın herkes kendi cehennemini kendisi hazırlasın. Ya da cennetini, kime ne oluyor ki? Ama amaç bu değil, amaç ülkeyi huzursuz etmek, korkutmak, sindirmek, yıldırmak, ayrıştırmak, parçalamak. Ama hevesleri kursaklarında kalmaya mahkûm çünkü hiçbir kuvvet bizi ayrıştıramayacak… Terörün dünya kurulduğundan bu yana başarılı olduğu görülmemiştir. Eninde sonunda bunlar da öğrenecekler bu gerçeği.
Ve sevgili okuyucularım üzgünüz, kırgınız, incinmişiz, korkuyoruz ama umutsuz değiliz kesinlikle. Kolay olmayacak tabi her ne kadar bazı büyüklerimiz masal anlatır gibi “bununda üstesinden geleceğiz, yaptıkları yanlarına kalmayacak” deseler de biz biliyoruz ki bu kolay olmayacak o kadar! Ama olacak!
Üzgünüz yiten canlar, yaralılar, yaşanan vurgunlar için. Ölenlere Tanrı’dan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Ülkece üzgünüz, başımız sağ olsun… Ve her zaman Yurtta sulh Cihanda sulh diyoruz. Yase
& & & & &
Anka Kuşu…
Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerine kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş. Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyler yüzünden kafese kapatılırmış);
Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını özlemiş, Balıkçı kuşu bataklığını. Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi “şaşkınlık” ve sonuncusu Yedinci Vadi “yok oluş” ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş… Kaf Dağı’na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Simurg’un yuvasını bulunca öğrenmişler ki; “SİMURG ANKA – Otuz Kuş” demekmiş. Onların hepsi Simurg’muş. Her biri de Simurg’muş. Simurg Anka’yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.
Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır…
Günün Şiiri
ÖLÜLERİMİZ
Her sabah
her sabah
o kusursuz acının kollarında
o kusursuz acının kollarında öpüştüğüm gökyüzü
artık
çırpınan yüreğimi yatıştırmıyor. Ve onun
koparıp dizginlerini
uçarcasına boylu boyunca
sakınmasız çarpışı
heyecanlandırıyor beni.
Bir serçe kümesinin konması karşıki dala
belki hiçbir şeydir,
ama sevgilimin mektubunda bir kuş resmi
beni coşkulandırabilir.
Milyarla yıldız arasında tanırım onu
çünkü seyredince güzelleşir sevginin ışıltısı;
binlerce gözüm var
binlerce şafak halindeyim
anlamak istediğim şeyin karşısında
çünkü anlamak zorundayım;
her sevinç kolayca ele geçmez
insan her acının sahibi değildir;
gökyüzü ve nehirler olmasa toprak da anlaşılmaz
ve hayatın kararı kesin:
son ana kadar onuru koruyanlar yaşayacak
söylenecek son söz kahramanca olmalıdır.
Vurgunum
inceliğinim senin
eyy
yapraklarda bir kuş hafifliğinde sürüp giden titreyiş
vurgunum
bir nehri besleyen suların uyumuna,
taşlara hırsla vuruşuna dalganın.
Ölüm seni yanıltmasın…
Nasıl ki yığılır yüzüne gecenin karanlığı
gözlerinle bir başına kalırsın
ölüm öylesine gözuçlarında
savun, kavuştur yüreğini
minicik bir çiçeğin bile kökleri
yaşamak hırsıyla uykusuzdur.
Ölülerimiz…
İşte Stevan Flipoviç.
Bir kahraman.
Faşistler sarmış çevresini.
Sehpada.
Boynunda ip.
Ve o son nefesiyle dalayıp ciğerini
bir bıçak gibi vuruyor kelimeleri dişleri arasından
haykırıyor: “Kahrolsun faşizm; Yaşasın mücadelemiz…”
Steven Flipoviç
onurun bekçisi
direnmenin.
Ölüm seni yanıltmasın…
Bir bir düşün yaşayanları
alnını korkusuzca kaldır
kimin yanındasın
yerin neresi
ve senin en çaresiz anında
tek silahın nedir?
Ölüm seni yanıltmasın…
Usanma hayata yaraşan sesi aramaktan
her kuşun palazlandığı bir yuva vardır,
her dal güneşin ve rüzgarın avuçlarında
kendi hevesince boyanır;
çünkü yaşaması gerekiyor bir şeylerin
bir şeylerin bir şeylerin: senin olan
Bak: kollarını bağlıyorlar;
son defa bakıyor dünyaya Nguyen Van Troi
Birazdan göğsünü parçalayacaklar.
Ama kan onu geriletmiyor.
Başlıyor şarkısına:
“Yaşasın Ho Chi Minh: Yaşasın Vietnam…”
Damarlarım damarlarına bağlı yaralarından
çünkü öldürülmek istenen benim de sevincimdir
Nguyen onun siperi…
Bir buğday tanesi midir
aynı titreyişle
toprağa düşer düşmez kıpırdayan
o şarkı… bir buğday tanesi mi?
Ölülerimiz…
Sesleri dünyamız kadar bilge.
Birazdan kalkacaklarmış gibi
uzanıp bir sipere
koyulaşan…
Ölülerimiz…
Bakışları
uçmaya hazırlanan bir kartal kadar çevik,
vurgunum
gizleyemem.
Sen bağrımı amansızca zorlayan siyahlık
unutma
öldürmekten daha kuvvetlidir ölebilmek.
Nihat BEHRAM
Günün Sözü
Aynı dili konuşan değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler.
Mevlana
Hiçbir şey için ‘benimdir’ deme sadece de ki ‘yanımdadır’ Çünkü ne altın, ne toprak, ne sevgili, ne hayat, ne ölüm, ne huzur, ne de keder daima seninle kalmaz.
D.H.Lawrence
Hiç kimse yumrukları sıkılıyken net düşünemez.
George Jean Nuthar
Sözlerinizdeki hiddeti anlıyorum, ama sözlerinizi anlamıyorum.
Shekespeare