Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bahar geldi kuruldu bile rengârenk çiçeklerle donanmış, portakal çiçeği nergis kokulu geçici koltuğuna. Güneş parlıyor kırlara koşma zamanı. Ama bizim ev hanımları bu havaları bekler temizlik yapmak için. Kapı pencere ardına dek açılır. Balkonlara halılar atılır, çamaşırlar makineye, yerleri, pencereleri silme telaşı başlar. Bütün katlardan homur, homur, elektrikli süpürgelerin sesi gelmeye başlar. Ve güzel güneşli gün temizliğe feda olur gider. Ansızın akşam oluverir, omuzlarda künt bir ağırı, sırtta soğuk ürpermeler ve aman, aman hüzün gelir kurulur ki başköşeye. Sanırsınız bütün günün temizlik telaşı koşturması onun gelip de başköşeye kurulması için yapılmış.
Akşam eve gelenleri temizlik kokusu karşılar. Oysa gelenler, öyle sıcak bir çorba düşü kurmuşlardı taze ekmek kokusu, fırında türlü, bol soslu ve hafif bir pilav, yeşil salata, birde sütlü bir tatlı olsa ya! Ama nerede… Temizlik kokusuna bulanmış hüzün kıpırdanırken köşesinde, önceki günlerden kalma yemekleri ısıtıp temiz ama yalnız bir sofraya oturup yarım yamalak doymak kalır gelenlere. (eş, çocuk, kardeş vs.) Bu klasik bir tablo her zamanın olmazsa olmazı. Odanıza gidince de sizi başka bir koku karşılar. Yıkanmış perdelerin garip parfümü ve eşyaların yerini değiştirmiş olması! “Allah’ım nerdeyim ben” diyerek şoka girebilirsiniz kendinizden kuşkuya düşebilirsiniz. Acaba bunadım mı, odaları mı karıştırdım falan türünden. Bayan hüzün kurulmuş sessiz sedasız. Bekliyor ki şöyle kocaman bir teşekkür! Kendisinden habersiz odasındaki eşyaların yerleri değişmiş, bir insan düşünün teşekkür ediyor? Bendenizce teşekkür ediyorsa melektir valla. Ama sesini çıkarmayıp lahavle geçiyor ve yüreğinde bir çat sesi algılıyorsa ve buna rağmen hiçbir şey olmamış gibi gelip hüznün karşısına oturuyorsa o bir sabır taşıdır artık.
Ve sevgili okuyucularım bu günlerde birçok evde bunların yaşandığını biliyorum. Tabi bizim evimizde de yaşanıyor. Bendeniz böyle bir şey yapar mıyım? Hayır, kesinlikle yapmam demiyorum ancak aile fertlerinin birinin odasına girmek, eşyaların yerini değiştirmek, hiçbir bir zaman yapacağım şeylerden biri değildir. Ve her zaman empati yaptığım içinde yemek hazır olurdu, her zamankinden daha güzel. Ve asla sevgili hüzün yaklaşmazdı yanıma. Ve temizlik kokusu bedeniz için her zaman Arap sabunu ve gar sabunu olurdu. Ve temizliği kapalı havada yapmak daha çok hoşuma giderdi. Gerçekten bunları yapmak isterdim. Ancak bu işleri yapmayan bir azınlık içindeyim ki büyük bir eksiklik olarak algılıyorum ve yeminle özlüyorum. Sanki beş yıldızlı bir evde konuk olarak yaşıyorum, korkunç bir şey aslında düşününce. Neyse ki çokta kafayı takmıyorum. Kim istiyorsa temizlik yapsın hüzün takılsın ve evdeki fertlerin yüreğini “çat” diye çatlatsın kardeşim, benim kendime sözüm geçmiyor onlara mı geçecek. İşine geliyorsa yoksa kapıyı çarpıp hemen sıcak bir arkadaş evi ara kardeşim. Şöyle odun sobasının gürül, gürül yandığı, kestanelerin patlatıldığı evin hatta bütün sokağın kestane koktuğu bir arkadaş evi, hemen bağdaş kurup otur sobanın önündeki koyun postunun üzerine. Neşeli odun çıtırtıları ve kestane kokusunu içine çekerek sıcak, sıcak otur, karanfil ve tarçınla harmanlanmış sıcak çayını da yudumladın mı deyme keyfine diyeceğim ama kahretsin ki içinde bir yer sürekli sızlıyor. Ne yapalım istersen hemen oracıkta da yat, istersen sabaha kadar da düşün! Ki düşün taşın boştur işin?
Temizlik ve güzel hava deyip geçmemek lazım kuşkusuz önemli olan evin içindeki huzurdur yemek kokusudur, anne elidir. Yoksa arkadaş evi aramak kendini yalnız ve sokağa atılmış her zaman temizlikten ve o aptal eşyalardan sonra gelen biri olarak algılamak çok ama çok korkunç bir şeydir. Ve birçok korkunç olayla birlikte ne yazık ki bu da yaşanıyor kaygısızca hatta habersizce. Ve insan evine yabancı oluyor. Evine yabancı olmak kendine dayatılan hayata baş kaldırmaktır ancak bununla yaşamaya devam etmek buna onay veriyorum değildir.
Ve sevgili okuyucularım hayat bir sanattır ve yaşamak bu sanatı icra etmek demektir bendeniz için. Ve tabiî ki bu önce evde başlar. Evde huzur mutluluk budur. Unutmayalım ufacık bir şey bu, ancak hayat bu işte. Ufacık tefecik şeylerin toplamı… Ve zor bir sanattır çok zor.
Ve sevgili okuyucularım, şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte her zamanki gibi el ele ayrım gayrımsız. Ve güzel bir günü sevdiklerimizi yabancılaştırmak için kullanmadan. Yase
& & & & &
Korkmak
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor. Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için. Düşünmekten korkuyor sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için. Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için..
W.SHAKESPEARE
& & & & &
Bir zamanlar efendisinin evine her gün nehirden su taşıyan bir köle vardı. Köle boynunda taşıdığı bir sopanın iki ucuna birer kova asar, bu kovaları nehirden aldığı su ile doldurur ve eve getirirdi. Ancak kovalardan birisi birkaç yerinden delinmiş eski bir kovaydı. Dolayısıyla, nehirde ağzına kadar doldurulan suyun ancak yarısını tutabilirdi eve kadar. Diğeri ise yepyeni ve sağlam bir kovaydı. Suyu hiç sızdırmadan taşırdı. Tam iki yıl bu böylece devam etti. Sucu köle nehirde iki tam kova dolduruyor, efendisinin evine geldiğinde ise geriye sadece bir buçuk kova su kalıyordu.
Deliksiz kova bu başarısıyla gurur duyuyor ve? Ben işimi tam görüyorum? diyerek böbürleniyordu. Zavallı delik kova kusurundan dolayı utanıyor ve kendisinden beklenenin sadece yarısını yapabildiği için hep üzülüyordu. İki yıl boyunca deliğinden su sızdırmayı içine sindiremediği için, bir gün dile gelip nehir kenarında sucuya şöyle dedi:
–Ey sucu insan! Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.
–Niye ki? diye sordu sucu.
–Neden utanıyorsun?
–İki yıl boyunca, yan tarafımdaki çatlaklar yüzünden sular akıp gitti ve yükümün sadece yarısını efendinin evine götürebildim. Benim kusurum nedeniyle sen de gayretlerinin karşılığını tam alamıyorsun. Sucu eski delik kovaya acıdı ve şefkatli bir sesle şöyle dedi:
–Efendinin evine dönerken, yol kenarındaki çiçeklere bir dikkat et istersen.
Gerçekten de, tepeye çıkarken, delik kova yol kenarındaki enfes yaban çiçeklerini gördü ve bu onu birazcık neşelendirdi. Ama yolun sonunda yine kederlendi, çünkü yükünün yarısını yine çatlaklardan akıtmıştı. Bu başarısızlığından ötürü sucudan yine özür diledi. Sucu kovaya şöyle dedi:
–Yolun sadece senin tarafında çiçekler açtığını, diğer tarafında hiç çiçek olmadığını fark etmedin mi? Bu neden böyle biliyor musun? Ben senin delik olduğunu baştan beri biliyordum ve bundan faydalanmak istedim. Senin tarafındaki yol kenarına çiçek tohumları ektim. Ve her gün dereden dönerken onları sen suladın. İki yıl boyunca bu güzel çiçeklerle efendimin masasını süsleyebildiysem, bu senin sayende oldu. Senin sayende, efendimin odası böylesine güzelleşti.
Günün Şiiri
Vera İçin
Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana
Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm…
Nazım HİKMET
İstanbul
geldi dört güvercin
suda yıkanmak için.
Su mahpushane yalağındaydı.
ve güneş
güvercinlerin
gözünde, kanadında, kırmızı ayağındaydı.
girdi dört güvercin
yıkanmak için
suyun içine.
ve kederli toprakta dört insan
baktı dört güvercine.
Güvercinler hep beraber
güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında
uçabilirler.
Durdurmaz onları demir ve duvar.
güvercinlerin yumuşak kanatları var.
Ve kanatlar
Şimdi bur da, şimdi damın üzerinde.
İnsanların kanatları yok
İnsanların kanatları yüreklerinde.
Dört güvercin
güneşe varmak için
yıkandı, uçtu sudan.
Nazım HİKMET
Günün Fıkrası
Fukaranın biri Hoca’ya gitmiş de: “Aman Hocam, biz karı – koca bir de çocuk üç kişi, bir tek odada, çok sıkışıyoruz. Eşekle keçi de dışarıda kalıyor. Ne yapsak acaba?” diye dert yanmış. Hoca da: “Sen eşekle keçiyi de içeri al! İki gün sonra bana gel” demiş.
İki gün sonra adam gelmiş. Hoca’ya: “Aman Efendi! Felaket oldu. Ne uyumak, ne durmak kabil!” deyince: “Keçiyi dışarı çıkar da gel!” cevabını almış. İki gün sonra gelmiş: “Biraz daha rahat ettik ama, gene de durum ağır. Eşek çok yer kaplıyor…” “Eşeği de çıkar, bakalım ne olacak?.. Bana gel söyle!…”
Ve iki gün sonra adam: “Allah razı olsun!.. Şimdi biraz gözümüze uyku giriyor!” diye dua etmiş.
Günün Sözü
Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.
Mevlana
Uzun bir yolculuk tek bir adımla başlar.
Konfüçyüs
Büyük fikirleri düşünenler büyük hatalar yaparlar.
Martin Heidegger
Hakiki ve ciddi bir tek felsefi sorun vardır: İntihar. Hayatın yaşamaya değer olup olmadığını yargılamak, bu felsefenin temel sorusunu oluşturur.
Albert Camus