Değerli okurlarım, yaşadığımız şu köhne dünyada neler oluyor? Uzaklardan duyduğumuz ayak seslerinin ahengi, tonu nasıl? Yarınlar, neleri yaşatacak ya da neler olacak? Bu ve buna benzer sorular, genel olarak okurlarımın hemen hepsinde ilgi odağı olmuştur. Özellikle geri de bıraktığımız ve onların büyük çoğunluğunun yaşamadığı yıllar hep merak konusu… Daha çok, yarım asrın önceki teknoloji ve futbolu merak ediyorlar.
Haklı olarak okurlarım o günleri merak ediyorlar. Bir gerçek var ki, okumakla o günleri özümlemek pek mümkün değil. O günleri yaşayan birilerinin anılarını düzenlemek onlara gerçekçi ve inandırıcı geliyor. Bunun doğruluğunu beni dinlerken yüz ifadelerinden anlıyorum. Çocukluğumuzda diye söze başlarsam fazla tatmin edici olacağını düşünmüyorum. Sabahtan akşama kadar okuldayız, hava kararmaya yüz tutunca evdeyiz. Burada anlatacak fazla bir şey yok.
Sadece, bir radyo olayı vardır ki, oda herkesin evinde bulunmazdı ve koca mahallede en fazla iki ailenin evinde bulunurdu. Makalemizin akışı içinde ondan da söz edeceğim. Bu mesleğe merhaba dediğim yıllarda, çalıştığım gazetede (Tasviri Efkâr) sadece bir telefon vardı ve kırık yere paralel bağlıydı. Merhum patronum Gazanfer Kunt, bana özel muamele yapar ve arayanlar olduğunda yanındaki telefondan konuşmamı sağlardı, rahmetli.
O dönemin futboluna da geleceğim, unutmuş değilim, önce televizyon! İnanın, televizyon hakkında ne haber yaptık ne de konumu hakkında fikir yürüttük belli bir süre. Siyah-Beyazından söz ediyorum. Hiçbir haber alıntı değil günlük gazeteler için. Her tarafa muhabirler giderdi. Trafik ışıkları bile büyük şehirlerde yeni çıkmıştı.
Şöyle düşünelim. Televizyonun ismi bile yok, telefon kurum ve kuruluşlarda, istisna-i hallerde evlerde, özel araba, sadece zenginlere mahsus, lüks derseniz, ekonomiye dayanıyor. Sosyal yaşamda ise, herkes radyosuyla kanka olmuş durumda, Bütün bu teknolojik eksikliğe rağmen, insanlar hallerinden şikâyetçi değillerdi ve mutluydular diyebilirim.
Bizler, haftada iki antrenman ve hafta sonu maçlarla oyalanır ve gençlik parkının tadını çıkardırdık. Bizim rüzgârlı sokak başlı başına bir kent görünümünde. Orada yaşam gece 24’den sonra başlıyor. Barlar pavyonlar falan. Oranın konumunu daha önceleri anlattığımı sanıyorum. Talep eden olursa yeniden anlatmak bana zevk verir. Teknolojinin bugünkü konumuna giremeyeceğim, yerimiz izin vermiyor. Yarınki sayımızda nerelerden nerelere geldiğimizi sunmaya çalışacağım.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA