“Ortadoğu’daki olayları mizansen olarak değerlendirmek, olayın aktörlerini de emperyalizmin piyonu gibi görerek bloke etmek yanlıştır!’ Bu yorum, öğretmen arkadaşım Kerim Altın’ın, “taş kafalı” diye betimlediği sözde toplumcu bir aydına aitti..
“Taş kafalı” aydının emperyalizmi sansürleyen cümlesinin “kritiğine” geçmeden, bu yazının içeriğine atfen, önce ‘mizansen’ sözcüğünün devamında emperyalizm kavramının anlam karşılığını vermek, sonrasında ise bir “sansür” tanımını aktarmak istiyorum..
Fransızcadan dilimize geçen mizansen, sözlüklerde; “1.(tiyatroda) Yönetmenin (emperyalizmin diye de okunabilir) belli bir oyun içinde, oyuncuları düzene alması ve onları oyun içine sokması için yaptığı hazırlık, çalışma. 2.(mecazen) Bir şeyi, bir durumu olduğundan değişik göstermek (sansürlemek diye de okunabilir) amacıyla hazırlanan düzen” şeklinde tanımlanıyor..
Emperyalizm kavramını ise Lenin, “Kapitalizmin en yüksek aşaması” olarak tanımlıyor ve adını koyuyor: “Tekelci kapitalizm.” Yani, emperyalist başlangıcından beri teori kuran sömürücü oluyor.. Dolayısıyla sömürücü de pratik emperyalist.. Özetle, emperyalizm sömürgeciliğin tasarısı, sömürgecilik de emperyalizmin yasası oluyor..
Herkesçe bilinen bir konuyu dile getirirken ne diyoruz? “Amerika’yı yeniden keşfetmenin anlamı yok!” Acaba yok mu? Mesela söz konusu aydın, sömürgeci kapitalistlerin kâr ölçekli değerlerinin meta olduğunu ve o metanın Ortadoğu coğrafyasındaki karşılığının da petrol olduğunu acaba keşfedememiş olamaz mı? Veya emperyal güçlerin sömürecekleri coğrafyalara “tiyatrosuz” ya da “mizansensiz” giremediğinin keşfinden bihaber mi? Varsayalım bihaber.. O halde yazmak gerekiyor..
Sömürüye yelken açacak gemi ve düşlediği Doğu zenginliğini yağmalama düşüncesine yol arkadaşı bulmada epey zorluk çeken kâşif Kolomb, “tarihin bloknotuna” düştüğü notta şöyle diyor: “Benimle kimse bilinmeyen denizlere açılmak istemiyordu. Nihayet ilk adım, bir hapishaneden geldi. Bu yolculuğa çıkma karşılığında özgürlük vaat edilen beş on arsız, hırsız, uğursuz!”
Artı, keşfe belki bir katkısı olur bağlamında, İbni Haldun’un ‘Mukaddime’sinden eklemek gerekiyor: “Olayları anlatmak yerine düşünmek gerekir. Bu da ancak, tarihsel olaylar yerine tarihsel nedenleri koymakla mümkün olur!”
“Blok kafalı” aydına sormak gerekiyor.. Acaba Ortadoğu’daki hangi aktörler emperyalizmin blokajı dışında? Sorunun yanıtını, Sumuya Ganuşi, henüz “bahar mizansenin” yaşandığı Ocak 2011 yılında The Guardin’de, yayımlanan makalesinde şöyle veriyor: “Sömürgecilik sonrası Arap devletlerinin kusuru, bizzat kuruluşlarındaki unsurlardaydı. Zira kuruluşları, halkı emperyalist güçler (mesela Irak’ta İngiliz, Suriye’de Fransız) adına idare etmek olan diktatörlüklere, sulatanlıklara, krallıklara dayanmaktaydı! Arap yöneticiler, dış müttefiklerinin desteğiyle toplumlarının siyasal hayatını yıllardır gasp etmeyi başardı. Şimdi hakikatlerle karşı karşıyalar.”
Düşüncesi bloke edilmiş aydına çok da şaşırdığımı söyleyemem.. Zira milyonlarca masum insanın kanlarının ellerinde kalan izini petrolün ziftiyle temizleyenleri sansürleyen “Ortadoğu’daki aktörleri emperyalizmin piyonu gibi görerek bloke etmek yanlıştır” cümlesi, aslında onun hangi “bloktan” olduğunu zaten gösteriyor.. Ve fakat bununla birlikte mizansen sözcüğüyle sansürlediği, “bölüp yönetmek veya parçalayıp yutmak” kastıyla halkların birbirine düşman edilerek savaştırılması olgusunun; onun da yer aldığı bloktaki siyaset kuramcıları tarafından bir “Komplo Teorisi” olarak tanımlandığını bilmiyor olabilir.. Bu halde yazmak gerekiyor..
Kavramın sahibi Karl Popper, Uluslararası “Felsefe Kongresi’nin” 1948 yılında düzenlenen toplantısında yaptığı, “Toplum Bilimlerinde Öndeyi ve Kehanet” başlıklı konuşmasında: “İnsanların hoşlanmadığı savaş, işsizlik, yoksulluk, kıtlık dahil tüm toplumsal olayların bazı güçlü birey ya da gruplar tarafından kasten planlandığı” gibi anlatan görüşlere “Komplo Kuramı” adını veriyor ve ekliyor: “Bu görüş, ilkel bir batıl inançtan başka bir şey olmadığı halde, çok yaygındır. Tarihselcilikten de eskidir ve tarihselcilik tarihteki bu tür komplo teorilerinin bir türevidir. Troya Savaşı olaylarının Homeros’un tanrılarının hazırladığı komplolar uyarınca geliştiğine artık kimse inanmıyor. Ama Homeros’un Olimpos dağında oturan tanrılarının yerini şimdi kapitalistler, tekelci kapitalistler veya emperyalistler almış bulunuyor.”
Süleyman Şaşmaz, “İnsanın Temelleri” adlı kitabında “sansürle” ilgili “Çinli yöneticilere atfen, “Finans-Kapital’in ne demek olduğunu bilmezler mi?” diye soruyor ve tarihe not düşme bağlamında yanıtlıyor: “Bilmez olurlar mı? Ancak sosyal olaylar genellikle insanlara bildiklerini unutturup sansür ettirir.”
Son tahlilde hiç sansürsüz yazmak gerekiyor.. Mustafa Kemal’in “emperyalizmin yenilebileceğini” kanıtlayarak kurtardığı yurdumuzu, mizansen türü komplolardan koruyabilmek için analiz sentezlerin yurtseverlik bilinciyle yapılması gerekiyor..
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com