Hegel, diyalektiği tanımlarken, “İnsanlık tarihi, diyalektik bir konuşma sanatı gibidir” diyor ve tamamlıyordu: “Bu konuşma; tez, anti tez, sentez içinde ilerler ve sentez yeni bir tez olarak yeni konuşmanın çekirdeği olur. Böylece karşıtların birliği içinde gelişerek değişir insanlık tarihi.” Devamında ise, “halkların tarihten aldıkları ders, tarihten hiç ders almadıklarıdır” özlü sözüyle yapıyordu tarihe tanıklığını..Tarihin diyalektik bilincinden habersizlere yönelik eleştirisinde, “tarihte olaylar en çok iki kez yaşanır” diyordu Marks da ve ekliyordu: “İlk hali genellikle trajedidir, ikinci kez ise komedi!”
“Bir nehirde iki kez yıkanılmaz!” tarihsel sözüyle tanıklık yapıyordu bilge Heraklit de.. Ve diyalektiği bir düşünme yöntemi olarak ilk kez, “hayır yıkanılır” karşı tezi üzerinden kullanıyordu.. “Bir nehirde iki kez yıkanılmaz! Sular akıp gider çünkü değişir nehir! Sular başka sular, nehir başka nehir olur! Aynı sularda yıkanmak isteyen ulaşmadan denize yakalamalıdır nehri.. Ve fakat adımını attığı anda mekân da değişir, zaman da!”
Süleyman Şaşmaz, “İnsanın Temelleri” adlı kitabında yakın tarihe tanıklık yaparken “toplumcul (Marksist) düşüncenin kişiyi belli ölçülerde, kişicil (Freudist) düşüncenin ise toplumu bütünüyle sansür ederek geliştiğini” iddia ediyordu.. İleriki sayfalarda, Çinli yöneticilere atfen “Finans-Kapital’in ne demek olduğunu bilmezler mi?” diye soruyor ve yanıtlıyordu: “Bilmez olurlar mı? Ancak sosyal olaylar genellikle insanlara bildiklerini unutturup sansür ettirir.” (İnsanın Temelleri, s.16,166, Tarih Bilimi Y. 1996)
Bu girişin nedeni; “hangi kanalı açsam karşıma çıkan” Mısır’daki “sosyal olaylar” üzerinden sansürlü haber aktaran TV’lerin haber bültenlerinden “şerh” düşerek aldığım notlardı.. Söz konusu şerh; Necatigil’in, “Çağın Tanığı Olmak” adlı şiirinden “Fırlat at uzağa, Döner gelir bumerang!” dizeleriydi.. Notlar ise şöyleydi..
Bir gazeteci, “mısıra darı da derler” sansürüyle ülke benzeşliği üzerinden “Batılı alıcı kuşlardan” bahsediyordu.. Diğeri, “kovboy filmi izlenirken patlamış mısır da yenilir” sansürüyle, sosyal patlamayı çerez konusu yapıyordu.. Bir başkası, Suudi ve Birleşik Arap Krallıklarının 12 milyar dolar yardımını sansürleyerek ilkesiz Batı’nın demokrat devrimciyi yalnız bıraktığından söz ediyordu.. Bir diğeri Batı’nın Tahrir isyanlarındaki rolünü sansürleyerek şark kurnazlığıyla yalnız kalan Mursi’yi devrimci demokrat ilan ediyordu.. Bir başkası Katar’da babadan oğla yönetim devrini sansürleyerek, Katar adına demokrasi mücahitliği yapıyor, bir daha başkası devrik Mursi’nin demokrasiyle ilgili taahhütlerini yerine getirmediğinden söz ederek, ABD adına müteahhitlikteki darbe taşeronluğunu sansürlüyordu.. Özetle herkesin olaylara müdahil olan “Batılı, Doğulu emperyalistleri” sansürleyen bir tezi vardı.. Ve fakat emperyalizmi besleyen finans kapitallerin, adına darbe dese de demese de müdahalelerle yönetimleri değiştirdiğine ilişkin sansürsüz teze yerleri yoktu! Yeri olanlar da bu tezi “komplo teorisi” kavramıyla sansürlüyorlardı..
“Komplo Teorisi” kavramı ise; “İnsanların hoşlanmadığı savaş, işsizlik, yoksulluk, kıtlık dahil tüm toplumsal olayların bazı güçlü birey ya da gruplar (mesela kapitalistler, tekelci kapitalistler veya emperyalistler) tarafından kasten planlandığı gibi anlatan görüşlere ‘Komplo Kuramı’ adını verdim” diyen Karl Popper’e aitti.. (Popper’in Bilim Felsefesi ve Siyaset Kuramı, s.142, Brayn Magge, Çev. M.Tunçay, Remzi K. 1990 )
“Olayları anlatmak yerine düşünmek gerekir. Bu da ancak, tarihsel olaylar yerine tarihsel nedenleri koymakla mümkün olur!” diyordu, 1377 yılında tüm bilimlere bir “önsöz” niteliğinde yazmış olduğu “Mukaddime” adlı eserinde İbni Haldun da.. Tarihsel olayları neden sonuç bağlamında düşünmemizi isteyen bilge, “Tarihçilerin yanılma nedenlerini” ise şöyle sıralıyordu: “1.Bir düşünceye aşırı bağlılık tarihçiyi yanıltır, tarihçi tarafsız olmalıdır. 2.Bir haberi anlatana inanmak tarihçiyi yanıltır, haberi anlatanın doğruluğunu değil haberin doğruluğunu kanıtlamak gerekir. 3.Olayların nedenlerini araştırmamak tarihçiyi yanıltır, olayları sanılara göre değil, gerçek nedenlerine göre değerlendirmelidir. 4.Olayın doğruluğu kuruntusuna kapılmak tarihçiyi yanıltır, Tarihçi kendi kuruntularından kurtulabilmelidir. 5.Olayları, o olayları doğuran durumlarla karşılaştırmasını bilmemek tarihçiyi yanıltır. Doğrulamak, olayları durumlarla karşılaştırmak demektir. 6.Devlet büyüklerine yaranmak kaygısı tarihçiyi yanıltır. Bu kaygı, kötüyü güzel gösterme çabasını doğurur. Tarihçinin işi, tarihi güzelleştirmek değil, olduğu gibi anlatmaktır.” (Düşünce Tarihi, s.167, Hançerlioğlu)
Peki, tarihçilerin yanılma nedenlerinin, tarihe tanıklığımızda haberler üzerinden “bilgi” sahibi olmamızı sağlayan “gazeteciler” için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz miyiz? Elbette.. Çünkü gazetecilik; “olaylara tarafsız tanıklık yaparak tarihe sansürsüz not düşenlerin mesleği” olarak tanımlanır ilgili literatürde..
Uğur Mumcu’nun; “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz!” sözünü, “Tarihe Tanıklığın Diyalektiği” başlıklı yazıya bu bağlamda not olarak düşüyor, bu düşüncelerle gazetemiz İSKENDERUN’un 67.yaşını kutluyor ve Rızkullah Bey’in şahsında tüm gazetecileri 23 Temmuz sıcaklığıyla selamlıyorum..
Selam ve saygılar…
Sizi seviyorum, arkadaşlarima selam söyleyin ama doğa dışında…