Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Birbirimize ne zaman bu kadar tahammülsüz olmaya başladık bilmiyorum. O kadar tahammülsüz olduk ki sanki üzerimizde patlamaya hazır bir bomba taşıyoruz. Bir tek sözcükle “bum” hiç düşünmüyoruz, önünü arkasını ağzımızdan çıkan sözün ve davranışın. Üstelikte gerçekten kaba saba olduk!
Korkuyorum bunu bir yaşam tarzına çevirmek üzereyiz. Kaba saba tahammülsüz; of korkunç bir şey! Oysa her zaman söylerim bir tek saniye bile yeter, konuşmadan düşünmek ve eyleme geçmek için. Ama düşünmek gerçekten başka bir lüks ve…
Bir sözün yaratacağı tahribattan ne kadar habersizmişiz! O öfkeyle sarf edilen sözcüklerin zamanla birikip dağlar oluşturduğunu anlamamız ne kadar uzun sürmüş yazık… Anladığımız an artık geç kalmış oluyoruz ve kendimize soruyoruz “ne zaman başladık biz bu dağları oluşturmaya?” Ve bu kadar tahammülsüz bu kadar kaba saba olmaya?
Ayrılıklar kaçınılmaz olur artık en iyi ihtimalle. Oysa ayrılmakta lüks oldu. Öldürmek daha kolay geliyor artık! Ayrılacağına öldür gitsin… Bu aynı zamanda vahşileştiğimize de örnek. Kadın cinayetlerinin günümüzde bu kadar artmasının nedenlerinden biri de bu diye düşünüyorum.
& & & & &
Soframızın Annesi Ekmek
Ekmek sofranın annesidir diye düşünürüm her zaman demir başı da pilav. Pilavsız sofra olabilir ama ekmeksiz sofra olmaz. Ve ekmek israfı da ne yazık ki kaçınılmaz. Hemen hepimiz bu israfı yapıyoruz. Utanarak söylüyorum. İsrafın en büyük günahlarından biri olduğunu bilerek üstelik… Küçükken yere bir kırıntı ekmek düşürsek onu daha sonra kirpiklerimizle toplamak zorunda olacağımızı söylerlerdi büyüklerimiz. O kadar önem verilirdi ekmeğe ve hepimiz bu sözü kulağımıza küpe yaparak büyüdük. Büyürken de yerde bir kırıntı görsek hemen öpüp başımıza koyarak bir köşeye kaldırdık. Bu kültürle büyüdük, büyütüldük ancak yinede istediğimiz gibi israftan koruyamadık kendimizi. Çocukken işler kolaydı, sokakta oyna açık ekmeğe saldır son lokmaya kadar mideye indir, artarsa zaten paylaşacağın bir sürü canlı var. Tavukların, kuşların seninle sebepleniyor kırıntı toplamak zorunda kalmayacağız öbür dünyada ne güzel. Ama biraz büyüyünce ekmeğe şöyle bir üstten bakmaya başladık. Kilo aldırıyor ne yapayım? Kenarlarını kabuklarını ye. İçini at. Olsun yine tavuklara veriyoruz. Biraz daha büyüdük. Ne tavuk kaldı ne kuş ve ekmek artıyor. Artan ekmeği ne yapacağız? O zaman artırmayalım peki nasıl olacak bu? Bazen alalım bazen almayalım. Bazen alınca canımız istemiyor ya da dışarılarda bir yerde geçiyorsa yemek zamanı, ekmek hiç dokunulmadan kalıyor, bayatlayınca da kimse yemek istemiyor. Hadi o zaman torbaya koyalım sütçüye verelim ineklerine yedirir. Bu rahatlığı bulduk ya ekmek almaktan korkmuyoruz. Ancak bu güzel bir şey olmakla birlikte… Herkesin böyle bir olanağı yok.
Ve ekmek gerçekten çöpe gidiyor. Yere düşürmekten korktuğumuz ekmeği, çöpe atar olduk toplumca. Bakın yılda ne kadar zarar ediyoruz yalnızca attığımız ekmekten… TMO bir inceleme yapmış ve ortaya çıkan sonuçlar. Korkunç! Araştırmaya göre yalnızca ülkemizde 1,546 milyar TL. değerinde 2,1 milyar adet ekmek israf ediliyormuş… Bu da yıllık un ihracatımızdan elde ettiğimiz gelire eşdeğerde imiş. Yani dünya birincisi olduğumuz bir ihracattan bu durumda hiçbir şeyimiz geriye kalmıyormuş çöpe atıyormuşuz bunca mahsulün parasını. Bu gerçekten dehşet bir şey…
Ve hemen hiç zaman kaybetmeden kendimize gelmeliyiz diye düşünüyorum eğer ülkemize ve kendimize saygımız varsa. Ve Allah’tan korkuyorsak… Kendi hesabıma ilk savurganlık çağım geçer geçmez ev ekmeksiz kalmasın ve ekmek israf edilmesin diye eve aldığım ekmeği dilimletiyorum. Sonra buzluğa atıyorum. İhtiyacım olduğunda bir dilim ya da daha çok çıkarıyorum bir lokması bile böylece çöpe gitmiyor. En kolay yol bu inanın. Bu şekilde kendinizi çok rahat algılayacaksınız. Hem cebinizden hem de vicdanınızdan ödün vermemiş olacaksınız. Şahsen benim vicdanım hiç rahat etmiyordu sütçüye bile verirken ekmeği ne yalan söyleyeyim. İskenderun’da balıklara atmakta çok rahatlatmıyordu vicdanımı. Şimdilerde bayat ve artık olmayanı veriyorum yani paylaşıyorum taze aldığım ekmeği paylaşacak kimi bulursam onunla paylaşıyorum.
Ve sevgili okuyucularım haydi hep birlikte ekmek, yemek ve hayat israfına son verelim. Eminim herkes kendine en uygun çareyi bulacaktır. Bakın bizim çaremiz; buzluk ya da hiç ekmek yememek, yani eve ekmek almamak. Bu da doğru bir şey değil aslında. Ev ekmeksiz olmamalı annesizde. Keşke fırıncılar yarım ekmek verebilseler bu da iyi olurdu. Benim çocukluğumda vardı, veriyorlardı yarım ekmek. Şimdi neden olmasın ki? Ufak gramajlı ufak maliyetli ekmeklerde yapılabilir.
Ekmeği nerdeyse hayatımdan çıkarmama rağmen yemek istediğim bir tek dilim bile olsa onun şöyle kızarmış kıtır, kıtır üzeride incecik sürülmüş tereyağı ve vişne reçeli olmasını isterim. Ohh mutluluğun binlerce adından biri de bu. Ama sorsanız ne zaman yedin diye. Nerdeyse üç aydır ağzıma bile sürmedim böyle bir şeyi. Ancak istediğimde yapabileceğimi biliyorum ya işte o da yetiyor. Bence yasaklardan çok insanlara otokontrollü olmayı öğretmek gerekiyor ama o da ne yazık ki çok zor. Ve kültür diyorum her şeyin başı sonu ve aile değerleri toplumun direği ailedir çocuk ailenin aynasıdır. Öyle aileler görüyorum ki bütün umutlarım sönüyor geleceğin toplumundan. Ve ulus olmak o kadar uzak ki aslında bizden.
Ve sevgili okuyucularım dergahımız umutsuzluk dergahı değildir. Bu yüzden umutsuzluğu umutla değiştirmeye çalışalım, birbirimize saygımızla insan olduğumuz için. Sevdiğimiz için değil. Aynı gök kubbenin altında yaşadığımız aynı güne aynı geceye erdiğimiz için. Aynı havayı soluduğumuz için.
Ve birimiz hepimiz için diyebilmek için. Ve şimdilik sağlık, sevgi, birlik, beraberlik içinde ön yargısız kalalım diyorum sevgili okuyucularım. Yase
Günün Şiiri
Akşam Yıldız
Yaz ortasındaydı
Ve gece yarısı,
Ve yıldızlar yörüngelerinde
Ölgün, ölgün pırıldarken,
Daha parlak ışığında
Kendisi göklerde
Köle gezegenlerin arasında,
Işığı dalgalarda olan soğuk ayın.
Soğuk tebessümüne dikmiştim gözlerimi
Fazlasıyla – fazlasıyla soğuktu benim için
Derken kaçak bir bulut,
Geçti örtü niyetine,
Ve ben sana döndüm,
Mağrur akşam yıldızı.
Senin ışığın daha değerlidir benim için.
Çünkü yüreğime mutluluk verir
Göklerdeki gururun geceleri,
Ve daha çok beğenirim
O alçaktaki daha soğuk ışıktan
Senin uzaktaki ateşini.
Edgar Allan POE
Bir Düşün İçinde Bir Düş
Alnına konsun bu öpüş!
Ve, şimdi senden ayrılırken,
İtiraf edeyim ki-
Günlerimi bir düş
Sayarken yanılmıyorsun;
Ama, umut gitmişse uzaklara
Bir gece ya da bir gün
Bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın
Fark eder mi bu yüzden?
Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz
Yalnızca bir düş içinde bir düş.
Kırılan dalgaların dövdüğü bir kıyının
Haykırışları içinde duruyorum:
Ve altın kum taneleri
Tutuyorum avucumda-
Ne kadar az! Ama nasıl da
Süzülüyorlar parmaklarımın arasından derinlerine
Ben ağlarken – ben ağlarken!
Ah Tanrım! Daha sıkı
Tutamaz mıyım onları?
Ah Tanrım! Tekini bile kurtaramaz mıyım acımasız
dalgadan?
Bir düşün içinde bir düş mü
bütün gördüğümüz ve göründüğümüz?
Edgar Allan POE
Günün Fıkrası
Çocuk, okuldan bir gözü şiş olarak dönünce, annesi telaşlandı: “Oğlum ne oldu gözüne? Düştün mü yoksa?” “Hayır düşmedim. Arkadaşım Hakan’la dövüştük. Ben de yarın onun gözünü şişireceğim!” Annesi yatıştırmaya çalıştı: “Sakın ha! Dövüşmek iyi bir şey değil. Ben sana yarın pasta çörek vereyim. Arkadaşına da ver, barışın. Güzel güzel oynayın olmaz mı?” “Olur anneciğim, barışırız.” Ertesi gün, çocuk öteki gözü de şişmiş olarak döndü. Annesi merakla sordu: “Yine ne oldu?” “Arkadaşım yaptı, daha çok pasta, çörek istiyor!”
Günün Sözü
İyimser bir insan ayakkabıları çalınınca “ayaklarım var ya” diyebilen insandır.
Sokrates