Başköşesinde umudun, yüksek motivasyon, taze beklentiler ve hedeflerin… Aynı zamanda da hatalar, hayal kırıklıkları, çıkarılan derslerin de bulunduğu bir çalışma masası hayal edin. Öyle bir masa ki tertemiz soru kitapçıkları, çalışma programları ve disiplinsiz, darmadağın bir sistemi de içinde barındırabiliyor.
Peki, masamızda kazanmak için her şey eksiksiz dururken ne oluyordu da hayal kırıklığı yaşayabiliyorduk?.. Kazanmak için gerçekten sabahlamak mı gerekiyordu? Yoksa ailemizin bizi kıyasladığı komşu kızı gibi 24 saat kitapla mı bütünleşmeliydik? Pahalı dershanelere, yoğun özel ders programlarına mı ihtiyaç vardı?
Aslında HİÇBİRİ, evet doğru okudunuz HİÇBİRİ. Artık bu önyargılarınızdan kurtulmanın, ezber bozmanın zamanı geldi!
Neden mi? Çünkü değişen toplum yapımızla birlikte şartlar da değişti. Medya kralı Acun Ilıcalı’nın dediği gibi “burası söörvayvıır…”
Evet, artık sınava Survivor şartları altında hazırlanabilmelisiniz. Sadece bildikleriniz kazanmaya yetmeyecek. Bu yüzden şaibelerle dolu sınavda inancınızı yitirmeden yıl boyunca çalışabilmeli, stres altında motivasyonunuzu canlı tutarak hazırlanabilmelisiniz. Bunun yanında ailenizin ‘ders çalış’ nakaratı altında sınava odaklanabilmeli, çevrenin ‘daha kazanamadın mı?’ bakışı altında moralinizi yüksek tutabilmeli ve eğer sabrınız kalırsa Polinom, üçgenin açıları, cümlenin öğeleri vb. konuları da sistemli bir şekilde çalışabilmelisiniz.
İşte şimdi kazanmayı garantilediniz!
Geleceğinizin şekilleneceği sınava girecek olan sizsiniz, işte bu yüzden bu süreci sizden fazla önemseyen olamaz. Fakat bazı nedenlerle bu süreç çoğu zaman öğrencinin kontrolünden çıkıyor ve başkalarını memnun etme çabasına dönüşüyor. Masa başında alınan kararlar, çalışma programları yavaş-yavaş aile fertleri ve mahalleliye göre şekillenmeye başlıyor. Yapılan müdahaleler onların gönlünü hoş tutmayla sınırlı kalabiliyor. Yergi ve övgü eksenli bu müdahaleler, kişinin sorumluluğundan sapmasına neden olabiliyor. Örneğin annesinin ‘kızım bugün sabahladı’ cümlesini büyük bir gururla söylediğini fark eden öğrenci, her gün sabahlamaya özen gösterebilir, ‘kitap tuttuğunu görmüyorum’ diyen babadan sonra çalışma saatlerini babanın görebileceği saate uyarlayabilir. Fakat bu çalışmanın içeriği çoğu zaman yetersiz ve gösterişten ibarettir.
Uzaktan kumandayla yönetilmeye alıştırılan öğrencinin, ailesi yanında yokken komutsuz çalışmasını beklemek gerçeklikten oldukça uzaktır. Gözden kaçmaması gereken şu ki, içinden gelen bir komut olmadığı yani kendi sorumluluklarının bilincine varmadığı sürece başarıyı yakalamanın mümkün olmadığıdır. Unutulmamalıdır ki, ailelerin ‘ben çocuğuma destek oluyorum, ilgileniyorum’ maskesi altında kurdukları baskı, çocuğun ders çalışmasını görsel şova çevirmekten öteye gidemeyecektir.
*Sorumluluğu saptırmayın; çocuğunuz üniversite sınavına kendi geleceği için hazırlanması gerektiğini öğrenebilmeli.
*Kıyaslamaya girmeyin; kıyaslamanın kamçılayıcı bir etkisi yoktur aksine motivasyonu sarsan bir etkisi vardır.
*Çocuğunuzun tamamen hayata küsüp derslerine kapanmasını istemeyin; her şeye küsen birey bir müddet sonra derslerine de küsebilir, bu yüzden ilgi alanlarını kısıtlamaya kalkışmayın.
*Çok çalışmanın, verimli çalışmak anlamına geldiğini düşünmeyin; birey bedenini, zihnini dinlendirebildiği ölçüde verimli çalışabilir.
*Çocuğunuzla sağlıklı iletişim kurun; sınav kaygı yaratan bir olgudur. Kaygı düzeyinin yüksek olması çocuğunuzun çalışma performansını olumsuz etkileyebilir.
Bu yüzden çocuğunuzla sadece dertleşin, kaygılarını dile getirebilmesi için cesaretlendirin çünkü bu süreçte yönlendirilmekten çok anlaşılmaya ihtiyaçları vardır.
Aerodinamik yasalarına göre tombul ve tüylü arının uçamaması gerekiyordu. Herhalde bunu ona kimse söylemedi ki uçabiliyor!
Psikolog ve Aile Terapisti
Mehmet CAN