Sporu Sevelim, Mutlu Olalım (3)

0
76

Değerli okurlarım, sporu sevmek bir ömür boyu sürebiliyor da, nedense mutlu olabilmek o kadar uzun boylu değil. Yani sporu sevmek arkadaşlık gibi uzun… Sporla mutlu olmak ise, genel olarak evlilik gibi, nasıl anlarsanız!

Arada bir dostlarla yaptığımız sohbetlerde; “ben aptal değilim” demekle, “Ben zekiyim” demek, hiçbir zaman aynı anlama gelmez. Zamanımız bilgisayar çağı, eğitim çağı! Bunlarla birçok şeyler anında hallediliyor. Gerçekten de insan bu icatların etkili oluşuna başarısına şaşırıyor. Şaşıranlara ben de dahilim ancak olgunlaşmak, tecrübe sahibi olmak ve özellikle mutlu olmaya teknolojinin katkısı olacağını söylememiz pek mümkün değil.

Acı çekmek, başarısızlık, yoksulluk, ihanete uğramak… İşte bunlar ömür boyu bir yerde oturarak değil, aktif bir yaşamla mümkün olur. Hangi kulübün taraftarı olursak olalım, bizim takım dünyanın en güçlüsü bile olsa gol yemeyen kaleci olmadığı gibi, yenilmeyecek takım da olmaz.

Koşullar ne olursa olsun, akıl, zihin ve bedenle, yani bunlar arasındaki bütünlüğü keşfedemediğimiz sürece, kendimizi tanımadan mutlu olmamız mümkün olamaz. Evlilik mi diyorsunuz? Yapılan transferler de bir nevi evliliktir, başka izahı da olamaz. Bu evliliklerde iki şey vardır, güzellikler ve takılan maskeler. Şunları anlatmaya çalışıyorum, transfer edilen futbolcu güzel futbol oynayamazsa, zaaflarını gizleyemezse ne olur sizce? Önce uyarılır, daha sonra da gönderilir. Diğer evliliklerde değişen başka bir şey var mı?

İki önemsiz kelime vardır ki, bunları söylerken bile çok dikkatli olmak gerekmektedir. Merakımızı gidermek için söylüyorum. Evet, Hayır! Hiddetliyken, şiddetliyken ya da çok mutluyken bunları söylerken gereken hassasiyeti göstereceksiniz. Nikah masasında ve şahitlerin huzurunda “Evet” dedikten ve ayağınıza bastırdıktan sonra yapacağınız fazla bir şey kalmıyor. Bir şey kalıyor: Sabır, Sabır, Sabır, Sabır!

Zaten, evlilikte tatlı servisi önden yapılır nedense? İsotu sonradan yedirirler. Kimse merak edip üzülmesin, futbolcu transferinde de ticari anlaşmalarda da alışverişte de. Peynir alırken en öndekinden tadına baktırır ama poşete arkadakinden koyar pazarcı. Bir zamanlar öyleydi. Günümüzde yöntem değişmiş olabilir. Yine de sonuç önemlidir.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here