Değerli okurlarım, ilginç soruları aynı şekilde yanıtlamaya özen gösterdim. Önce şeytanları anlattım bildiğim kadarıyla ve daha sonra da sporda yaralanmaları falan. Ümit ediyorum okurlarım verdiğim bilgilerden dolayı mutlu olmuşlardır.
Yine ilginç bir soru… “Futbol neden hayattır, neden yaşamın kendisidir?” Bu arada “Futbol garın mı doyurur?” diyenler konumuzun dışında olmakla beraber onlara da hak veriyorum. Futbol gerçekten karın doyurmaz. İnsanların gözlerine ve yüreğine hitap eder ve de mutlu eder.
Taraftar takımlarının her maçında tam anlamıyla hava yakalayamayabilir. Sevinci en fazla üç puanadır. Fakat öyle müsabakalar vardır ki; heyecan, tedirginlik, stres limitte seyreder. Öyle bir müsabakayı geçtiğimiz sezonlarda izlemiştik. İki İstanbul takımı ve kazanan ev sahibi ekip şampiyonluğu garantiliyor, öbür takım kazanırsa yüzde seksen avantaj sağlıyor.
Böylesine kritik maçlarda taraftarların ağzından çıkan sesleri inanın ki hayvanat bahçelerinde duyamazsınız. Biz insanız ya ondan! O anları belgeleyecek olsanız ve de izlettirseniz mahcubiyet ayyuka çıkar. Futbol koskoca hayatı bir doksan dakikaya sığdırıyor da, ondan dolayı hayattır, yaşamın kendisidir. Birkaç örnek daha vermek istiyorum.
Bir maçta ve bir kaleci önceleri inanılmaz hatalar yapıyor ve daha sonra da kalesinde devleşiyor. Ne kadar insani bir tavır, yaptıkları ne kadar hayata dair değil mi? Kendimizi düşünelim ve kaç kez kısa aralıklarla akıl almaz hatalar yapmış, daha sonra da büyük başarılara imza atmışızdır. Değil koca hayata, hayatın küçük bir kesitine bile sonradan kendimizin yüzünü kızartan hatalar ve göğüs kabartan sevinçler sığdırırız.
İşte o doksan dakika içinde yaşanan büyük sevinçler de, üzüntüler de hayatta art arda yaşanıyor. Bir an geliyor üzüntüden kahroluyoruz, bir an geliyor sevince gark oluyoruz. Maçta ağlarımızı sarsan goller ile hayatta boşluğumuza yediğimiz yumruklar arasında ne fark var? Gol de, hayatın attığı yumruklarda hep beklemediğimiz anlarda bizleri gafil avlamıyor mu? Yine de haksızlık etmeyelim, hayat zaman-zaman bizleri hediyelere boğmuyor mu?
Sağlıklı yaşam bile başlı başına hayatın hediyesi değil mi? tıpkı futbol maçlarında olduğu gibi, önce üzüntüden kahrolduğumuz gibi, ardından da sevinçten de ağlamıyor muyuz? Ya da tersini yaşamıyor muyuz? Beklemediği bir yenilgi alan bir takımın teknik direktörü “Futbolun adaleti yoktur” demiyor mu? Hayatta da karşılaştığımız, beklenmeyen ve can sıkıcı durumlarda “Hayatın adaleti yoktur” demiyor muyuz?
İş hayatımızda başarılarımız göz ardı edilip, hatalarımız gözümüze sokulunca kendimizi “Kurtardığı goller göz ardı edilip, yediği goller gözüne sokulan kaleci”ye benzetmiyor muyuz? Bu nedenlerle, koca hayatımızı bazen bir doksan dakika da yaşayabiliyoruz ve hem de doya-doya…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA