Değerli okurlarım, futboldan ya da spordan ellerini çekmesini istediğimiz kişiler, ellerini çekmezler de, muhtemelen öksüzlüğün acısını bundan böyle daima yaşayabilirler. Uzun zamandan beri elimde olan ve konumuza ışık tutacak bu metni, aynı zamanda Ulu Önder Atatürk’ün spora nasıl baktığını gösteren bu metni yayınlamak bu makaleye nasip oldu.
Tarih, 30 Eylül 1926… Yer Çankaya. Reisi cumhur Mustafa Kemal kendini ziyarete gelen Ali Sami (Yen) başkanlığındaki İdman Cemiyetleri İttifakı üyelerine şöyle sesleniyor: “…Herkes şunu çok iyi bilmelidir ki, bütün milleti sporcu yapmalı, bütün memleket evlatları sportmen olmalıdır, buna şiddetle ihtiyacımız vardır…” Aslına bakarsanız, bu özlem aniden oluşmuş değildir, tarihi derin, özlemi büyük bir arka planı vardır, sporun bir çok şeyi halledeceği yatmaktadır.
Bu özlemin içeriğinde neler vardı? Yılgın ve hastalıklı bir halktan “Zinde Bir Millet” çıkarma özlemi yatmaktaydı. Sportmen olmak da bu millete yakışır Allah için…
İttihat ve Terakki’nin kurucularından İbrahim Temo, hatıralarında şöyle diyor: “…1908’de Meşrutiyet ilan edildiğinde yanlarında Rum ve Bulgar komitecileri de olduğu halde Balkan köylerini geziyorlar. Rum ve Bulgar köylüleri aktif, heyecanlı siyasi taleplerde bulunuyorlar. Müslüman köylüleri ise yoksul, sesiz ve durgun. Mahcup olan İbrahim Temo ‘istediklerinizi söyleyin, hürriyet var…’ dediğinde halkın cevabı ‘büyüklerimiz bilir’ oluyor…”
1912 Balkan Harbinde ordu, subayların siyaset kavgasından utanç verici bir mağlubiyete uğradığında, bu pasif nüfus tek kurşun atmadan teslim ve Anadolu’ya ulaşmak için yollara düşüyor. Ne komite kuruyorlar ne de bir direniş hareketi… Böylesine sağlıksız, hasta, yorgun, yoksul ve de spordan uzaktan yakından ilgisi olmayan millettik. Spor milletimiz için çok önemliydi.
Bu bitkin yorgun bitap düşmüş millete, spor can ve kan vermez miydi? Tabi ki verecekti, doğal olarak spor çok şeydir. Tabi bilen için… Neyse, elimdeki metni yazmaya devam ediyorum. O zamanlarda da spora dokunmak isteyenler vardı mutlaka ama “Spora karışmak bizim işimiz değildir” diyerek kaç dalda spor yapılıyorsa hiç birisine dokunmadılar. Dışarıdan gazel atmadılar. Ruhları şad olsun!
İttihatçılar temsil ettikleri modernist milliyetçi ve askeri ruhla sporu desteklediler. Spor kulüpleri, güçlendi ve yaygınlaştı. Yine bu dönemde ilginç bir gelişme. Selim Sırrı’nın jimnastik yanı “Beden Terbiyesi” hocalığı için İsveç’e Harbiye Nezareti tarafından gönderilmesi önemlidir. O dönemdeki Avrupa gibi bizde de jimnastikle askerlik arasında kuvvetli bir ilişki kurulmaktadır.
Selim Sırrı “Dağ başını duman almış, yürüyelim arkadaşlar” marşıyla zinde bir neslin temsilcisidir. Atatürk de Ali Sami (Yen) başkanlığındaki İdman Cemiyeti heyetine yaptığı konuşmada “Gürbüz ve yavuz evlatlar isterim” diyerek askerli, vatan savunması, ırk (nesil) Sağlığı ve spor kavramları arsındaki ilişkiyi vurgulamıştır. İki dünya savaşının yaşandığı 20. yüzyılın ilk yarısında bizde olduğu gibi askeri ruh dünyaya hakimdi!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA