Yıllar önce televizyonda Atatürk ile ilgili, onun ‘Türk Milletinin yükselmesi için neler yaptığını’ anlatan çok güzel bir program yapılırdı. Konuşmacı; fevkalade güzel bir üsluba sahip, değerli devlet adamlarımızdan Mustafa Kemal Paloğlu idi!
Yıllarca Sivas milletvekili ve CHP gurup başkan vekili olarak TBMM de görev yapmış, adı bir ara cumhurbaşkanlığı adayları arasında geçmiş olan Paloğlu, Atatürk ve görüşleri ile ilgili o kadar güzel fikirler söylerdi ki her hafta cumartesi gününü bekler ve onun programını kaçırmamaya çalışırdım.
Atatürk’ün Türk Milletine kazandırdığı muhteşem zaferlerden sonra, ülkesini iktisaden kalkındırmak için de çalışmalar yaptığını, hatta bu konuda, “Askeri zaferler, iktisadi zaferlerle taçlandırılamadığı takdirde payidar kalamazlar” sözünü söylediğini biliyoruz. Ne kadar güzel bir söz! Siz düşmanınızı istediğiniz kadar yenin, vatanınızdan kovun ama sonra silah, top, tüfek almak için tekrar düşmanınıza gidiyorsanız, yani bunları siz üretemiyorsanız askeri zaferleriniz bir işe yaramaz.
İşte Atatürk de bunu bildiği için bütün ömrünü, enerjisini ülkesinin kalkınmasına harcamıştır. Atatürk Orman Çiftliğini kurup Türk çiftçisine örnek olması, Türkiye’yi demir ağlarla örüp ulaşımın önemini daha o zaman görebilmesi, yurdun çeşitli yerlerinde fabrikalar kurması, hatta uçak fabrikası kurup yurt dışına uçak ihraç etmesi bugün bile yapılması çok zor olan işlerdir.
Atatürk bütün bu işleri yaparken milletine karşı son derece saygılı ve sorumlu bir lider gibi davranıyordu. O her zaman, “Bahtiyarım ki, Milletimin itimadını sarsacak bir bahtsızlığa uğramadım” diyordu. Hatta bu konuda Mustafa Kemal Paloğlu’nun anlattığı çok güzel bir olay var:
“…Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanımın kocası serbest iş yapmakta ve bazı ihalelere girmektedir. Atatürk, eniştesini çağırır ve ona ihalelere girmemesini, gerekirse kendisinin geçimlerine yardımcı olacağını söyler. Bununla da yetinmez, Maliye Bakanını çağırarak ihalelere girmesi halinde eniştesine zorluk çıkarmasını ve vazgeçirmesini ister. Ve tarihe geçecek şu sözü söyler; “-Sonra halk ne der?..”
Bütün ömrünü milleti için harcayan büyük insan, milletinin itimadını sarsacak en küçük bir ihtimali bile hesap edip tedbirini alıyor. Çünkü onun için aidiyetinden dolayı iftihar ettiği aziz Türk Milletinin sevgisi ve itimadı her şeyin üzerindedir.
O büyük insandan sonra devleti yönetenler onun gibi hassas olabilselerdi, bugünkü rezaleti yaşamazdık. Devlet ihalelerinin hırsızların elinde oyuncak olduğu, bakan çocuklarının evlerinde para dolu kasaların, içi para dolu ayakkabı kutularının ve para sayma makinelerinin bulunduğu bir ülkede yönetenlere güvenebilir misiniz? Onlara saygı duyabilir misiniz?
Keşke Başbakanımız ve Bakanlarımız da “Sonra halk ne der?..” diyebilselerdi…