Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Sonbahar bu günlerde iyiden iyiye kendini hissettirmeğe başladı. Nereye baksanız sessiz bir hüzün, akşama doğru sonbahara özgü dilleri lal eden güzellikte gün batımı manzaraları… Yazdan kalma günleri yaşamak isteyen yurtdışı misafirlerimi ağırlamakta olduğum ve bu arada bir sürü yerli yersiz sorunla aptalca uğraştığım için yürüyüş yapamıyorum ve bu müthiş manzaraları kaçırıyorum. Yakaladığımda da öyle bir nakşediyorum ki kafama… Aaaa aklıma şimdi geldi “öyle bir nakşediyorum ki kafama” cümlesindeki “ki” bağlacı bu günlerde yerli yersiz nasıl kullanılıyor fark ettiniz mi?
Ben deniz çoktan fark ettim ve baya şaşırdım, önce bir kişiydi sonra baktım domino etkisi yapmış şimdilerde konuştuğum herkes “ki” bağlaç edatını cümlenin sonuna yerleştiriveriyor fiyonk gibi. Ve yetmiyor sündüre sündüre telaffuz ediyorlar “kiiii” gibi.
Ne yapmaya çalışıyor bu insanlar anlamıyorum. Hoş kaçmıyor, hoş olsa da yanlış oluyor. Yani bağlaçlar adları üstünde bağlayıcı edatlardır. Örneğin “sanmak” sözcüğü “san ve mak” fiil köklerinden türemişlerdir. Ki de bağlaç vazifesini görerek “sanmak” sözcüğü ortaya çıkmıştır.
Bunlara birleştirici bağlaç denir. Ayrıca bağlaçlar yalın olarak kullanılır. Örneğin “eve geldim bir baktım ki evi su basmış” gibi. Burada kullanılan “ki” bağlacı yalındır ve ondan önceki ve sonraki sözcükleri bağlamak için kullanılmıştır. Ancak işte bazı arkadaşlar bu bağlaç edatı olan “ki”yi hem bağlaç hem de fiyonk yapmışlar cümlelerinin sonuna
Ne demeli bilmiyorum “bu da bir süreç ve geçecek” diyorum ama yinede yakınımda olanları uyarmadan yapamıyorum.
Ve sonbahar bütün haşmeti ile hüküm sürmeğe başladı. Hatta sırtımızda ürpermeler dolanmağa başladı bile. Buna rağmen biz misafirlerimizle denize giriyoruz. Dün hava güneşte sıcak, gölgede serindi ve hafiften üşüten rüzgar esiyordu. Deniz dalgalı ve kabarıktı buna rağmen kimsesizleşen denize girdik. Çok yüzmedik dalgalarla oynaştık ve bol, bol güneşlendik ama denize gelene dek baya bir çetrefili yollardan geçmek zorunda kaldık.
Bu arada Başkan Sayın Civelekte pazar tatil falan yapmıyor işçilerin arasında bulunuyordu. Biz yüzmek için çetrefili yollardan geçerken o işçilere taktikler veriyordu. Seçime kadar her tarafın bitmiş olacağını da halka müjdeliyordu. Yani “inşallah” diyoruz. Ve bu işlerin duraklamasını ya da yavaşlamasını sağlayanlar bilmeliler ki zararı sayın başkana değil halka vermişlerdir. Başkan bu işten alnının akı ile çıkacaktır bundan kuşku duymuyoruz yollar bitmese bile biliyoruz ki o hiçbir devirde hiçbir başkanın çalışmadığı kadar çalışmıştır.
Ve sevgili okuyucularım Pazartesi sendromu yaşıyoruz bu sabah ev halkı olarak. Misafirlerimizde buna dahil tabi. Doğrusu kendimizi toparlamakta zorlanıyoruz. Soğuk havada denize girmek sonrada bir yeşillik cenneti olan, portakal, limon, nar ağaçlarının olduğu uçsuz bucaksız bahçelerin ve mor, yeşil dağların bulunduğu yer Hacı Ahmetli köyünde bir dam üzerinde manzaraya kuş bakışı bakarak güneşe karşı çay içmek anlatılmaz bir güzellik ve ayrıcalık. Ama tabi tedbiri elden bırakamazsanız…
Ve biz sarhoş olduk manzaradan iki demlik çay eşliğinde ve zehirlendik temiz havadan (malum bizim hava hala toz duman) ve dönüş yolunda yelkenleri suya indirmiştik bile sıcak duşlara rağmen çokta rahat olmayan bir uykudan sonra kırık dökük uyanmak ve sonbaharı kemiklerimizde algılamak gerçekten kaçınılmaz bir şeydi bütün bunların ardından. Ancak biz bu bedeli ödemeğe dünden razıydık.
Ve şimdi pazartesi günü pazartesi sendromu olarak ödüyoruz. Ve soruyorlar “daha uzun sürecek mi yazın?” Çünkü çivi çiviyi söker diyerek yine çetrefilli yollardan bir yerlere gitmeyi kuruyorlar kafalarında. Yazın son fasıllarından bir şeyler toparlayabilmek için. Oysa yaz bitti sonbahardan toplayın diyorum günü, güneşi, yağmuru, yeşili, beyazı biriktirin. .
Ve sevgili okuyucularım, boynumuz kıldan ince ya her dem. Kalkıyoruz nerdeyse üç saaten beri oturduğumuz koltuktan bilgisayarımızı kapatarak. Ve şimdilik sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım diyorum bütün ayrı gayrlığa inat… Yase
Günün Şiiri
Anadolu Toprağı
Senelerce sana hasret taşıyan
Bir gönülle kollarına atılsam.
Ben de, bir gün, kucağında yaşayan
Bahtiyarlar arasına katılsam.
Bu bakımsız, en kuytu bir bucağın
Bence İrem Bağı gibi güzeldir.
Bir yıkılmış evin, harâb ocağın,
Şu heybetli saraylara bedeldir.
Kadîr Mevlam, eğer senden uzakta
Bana takdir eylemişse ölümü;
Rahat etmem bu yabancı toprakta,
Cennette de avutamam gönlümü.
Anladım ki: Sevda, gençlik,şeref, şan…
Asılsızmış şu yalancı dünyada.
Hasretinle yâd ellerde dolaşan
Hızr’ı bulsa yine ermez murâda.
Yalnız senin tatlı esen havanda
Kendi milli gururumu sezerim.
Yalnız senin dağında, ya ovanda
Başım gökte, alnım açık gezerim.
Hürüm derim, eskisinden daha hür,
Zincirinle bağlansa da ayağım.
Şimdikinden daha ferah görünür,
Zindanında olsa bile durağım.
Bir gün olup kucağına ulaşsam,
Gözlerimden döksem sevinç yaşını.
Sancağının gölgesinde dolaşsam,
Öpsem, öpsem toprağını taşını!
Orhan Seyfi ORHON
Vedâ
Hani, o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken vedâ busemi,
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?
Hani, ey gözlerim bu son vedâda,
Yolunu kaybeden yolcunun dağda,
Birini çağırmak için imdada
Yaktığı ateşi yakmayacaktın?
Gelse de en acı sözler dilime,
Uçacak sanırım birkaç kelime…
Bir alev halinde düştün elime,
Hani, ey gözyaşım akmayacaktın?
Orhan Seyfi ORHON
Günün Fıkrası
Akıllı Sarışın
Casino’da 2 görevli sıkıntıdan patlamış bi şekilde rulet masasında dikiliyorlarmış. Derken içeri fıstık bir sarışın girmiş, masaya 10.000 dolar koymuş veee; “Baylar, umarım sizin için sorun olmaz ama ben çıplakken kendimi daha şanslı hissediyorum” diyerek oracıkta çırılçıplak soyunmuş… Sonra elindeki zara bir öpücük kondurmuş ve; “Haydi tatlım bana yeni kıyafetler lazım” diye zarı fırlatmış.
“Evet evet kazandım” diye sevinç çığlıkları atarak 2 adama sarılıp öpmüş, kıyafetlerini toplamış, masadaki bütün paraları almış ve koşa koşa gitmiş… İki adam bakakalmış. Biri; “Vvaavv ne kadındı be peki kaç atmıştı?”
Öteki cevap vermiş; “Bilmemm”
Günün Sözü
Erkeğin de, kadının da terbiyesi birbirleriyle tartıştıkları zaman belli olur.
Bernard SHAW
Hayatımızda en yüce, en güçlü, en faydalı dayanağımız ana baba evinden kalan hatıralarımızdır.
DOSTOYEVSKİ