Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye Dışişleri Bakanı olduktan sonra oldukça iddialı konuşmuş ve kendinden önceki dış politikaları eleştirerek, komşularımızla aramızdaki problemleri çözemediklerini söylemişti. Davutoğlu, “Stratejik Derinlik” isimli bir de kitap yazmıştı. Bu kitapta “Komşularımızla Sıfır Sorun Politikası” diye bir projeden bahseder. Bu projeye göre komşularla iyi ilişkiler kurulacak ve problemler sıfırlanacaktı.
Bugüne kadar başta Kıbrıs olmak üzere birçok konuda bir arpa boyu yol gidilmemişti. Oysa AKP iktidarının açılımcı politikaları ile meşhur “Kazan-Kazan” metodu uygulanacak, hem biz kazanacaktık hem de komşularımız… Tabii evde ki hesap çarşıya uymadı. Tam tersine bütün komşularımızla sorunlarımız daha da artarak fazlalaştı. Üstelik bir şeyler kazanmak bir yana elimizdekini de kaybettik. Ege denizindeki Kardak adaları denilen bazı adacıkları Yunanistan’ın işgal etmesine göz yumduk. Irak’ta Türkmenleri göz ardı ettik. Barzani ile Diyarbakır’da buluşup Kürdistan’dan bahsettik. Böylece Türkiye olarak Kürdistan’ı kabul etmiş olduk.
Azerbaycan’ı küstürme pahasına Ermenilerle ilişki kurup, Kafkaslarda yalnızlıktan kurtarmaya çalıştık. Ermenistan ise uzattığımız eli öpeceği yerde ısırmaya kalkıştı. Ermenistan Cumhurbaşkanı bir konuşmasında halkına hitap ederken dedi ki; “Biz Karabağ’ı Azerbaycan’dan aldık.Bundan sonra sizde Ağrı Dağını Türkiye’den alırsınız..” Yani Ermenistan ile sıfır sorun sınıfta kalmış oldu. Suriye’de ise durum tam bir facia… Bir milyonun üzerinde mülteci perperişan vaziyette topraklarımızda sefilleri oynuyor. Çoluk çocuk çadırlarda barınıyor. Birçokları Türkiye’nin değişik yerlerine dağılmış vaziyette yaşıyorlar. Benim oturduğum sitede bile boş bulunan bazı evleri Suriyeli mültecilere kiralamışlar. Onların perişan hallerini gördükçe üzülüyorum. Hele yaşlı ve hasta bir adam birkaç gün önce vefat etti. Yakınlarının üzüntüleri bir yana, cenazesini defnetmek bile bir mesele oldu. Türkiye’nin başına durduk yerde bir de mülteciler meselesini çıkaran Hükümet, İsrail’in karşısında güçlü bir devlet olarak duran Suriye’yi zayıflatarak İsrail’in ekmeğine yağ sürmüş oldu. Suriye’den sayemizde kurtulan İsrail de Kürdistan’ın kurulması için çalışmalarına son sürat devam ediyor.
Irak, Suriye, Libya, Azerbaycan ve Yunanistan ile olan başarısız politikalarımıza bir de Mısır eklendi. Türkiye Mısır’da birbirleri ile mücadele eden gurupların içine daldı ve taraf tuttu. Bununla da yetinmeyip, Başbakan; “Ey Mısır..Ey Birleşmiş Milletler..” diye nutuk atarak Mısır devletinin husumetini üzerimize çekti. Sonunda Mısır, içişlerine karıştığımızı iddia ederek elçimizi istenmeyen adam ilan etti. Mısır’da milyar dolarlarla iş yapan işadamlarımızın kazançları tehlikeye düştü. Mısır nüfusunun %30’nun Türk asıllı olduğu ve bu yüzden orada Türklere sevgi ve saygı ile davranıldığını oraya turist olarak giden birçok arkadaşımdan dinlemiştim. Bizden olan ve bize sempati ile bakan insanların sevgisini bu kadar kolay harcamak hangi akılla izah edilebilir? Mısır çok önemli bir Ortadoğu ülkesidir. Mısır’ı bir bütün olarak görmek yerine, oradaki guruplardan sadece biri olan Müslüman Kardeşleri destekleyen AKP hükümeti tarihi bir hata yapıyor.
Komşularımızla sıfır sorun politikalarının devletimize ne büyük zararlar verdiği ortada iken Dışişleri Bakanının hala istifa etmemesi ve Türkiye’nin dış politikasını yönetmeye devam etmesi inanılır gibi değildir. Başka bir ülkede olsa böyle bir dışişleri bakanını bir dakika bile o makamda tutmazlardı.
Hangi siyasi görüşe sahip olursak olalım, oturup düşünmemiz lazım. Eğer bu devlet zarar görürse sonucuna bütün bir millet katlanmak zorunda kalır. 2002 yılından bu yana 11 yıldır dış politikada hangi başarıdan bahsedebiliriz? Başarısızlıkların ise haddi hesabı yok. Dışişleri politikamız ABD ve AB ekseninde sürdürülüyor ve yalpalayıp duruyor. ABD Başkanı Obama’nın parmağı ile ‘yanına çağırdığı’ Ahmet Davutoğlu da Türk dışişlerini yönettiğini sanıyor…