Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah (dün) 19 Mayıs Atatürk’ Anma, Gençlik ve Spor Bayramı. Mustafa Kemal’in Ulusun bağımsızlığı ve ülkenin bütünlüğü için verilecek mücadeleyi başlatmak için Samsun’a Bandırma Gemisi ile çıktığı sabah. Bu sabah buruk bütün sevinçlerimiz. Onurumuz ve gururumuz. Üzgünüz, kırgınız, yastayız. Soma’da 301 can’ı toprağa verdik. Ve canımız yanıyor hiç yanmadığı kadar.
Hala dünya dönüyor hala ipe sapa gelmez konuşmalar ve eylemler sürüyor. Nete düşen mesajları haberleri gerçek gibi derlendirsek ki, gerçek olma olasılığı çok yüksek ancak biz gözümüzle görmedik, kulağımızla bazı şeyler duyduk ama yoğunluktan kimin söylediği belli olmayan insanı aşağılayan, çıldırtan hatta öfkeden boğabilen sözler. Ve on yaşındaki bir çocuğu nasıl sürüklendiğini de gördük gazete kupürlerinden. Geceleri uyuyamaz olduk. Ne yediğimiz belli ne dinlendiğimiz. Her anımız düşünce her anımız bekleyiş her anımız öfkeyi erteleme. Yaralı hayvanlar gibi debeleniyoruz içimizde. Birbirimizi anlamaya hoşgörülü olmaya sağduyuya sarılmaya çalışıyoruz ve bunu tavsiye ediyoruz. Zaman kavga gürültü, suçlama, aklama, zamanı değil yaralılarımızı iyileştirelim ölülerimize gereken saygıyı gösterelim yakınlarına şefkat ve sevgiyle yaklaşalım… Ne yazık ki duaya kaldı işimiz. Oysa atasözü der ki; “Eşeğini sağlam kazığa bağla, sonra Allah’a ısmarla” yani insan önce aklını kullanıp işlerin yürümesi için tedbir alır sonra Allah’a ısmarlar. Ben elimden geleni yaptım ama olmuyorsa bu da senin takdirin der. Ancak bizler kader, kısmete akıldan önce inanırız her zaman. Bu korkunç olayda da öncelik bozulmadı. Potansiyel bir tehlike olan madenlerde eğer gerçekten yaşam odaları ve her türlü olası kazaya yeterince hazırlıklı olunsaydı bunca cana mal olur muydu bu olay? Bir felakete dönüşür müydü? Bilmiyorum, ahkamda kesmek istemiyorum. Ama vicdanım rahatsız, sorumlu benmişim gibi. İlk dakikalardan beri…
Ve dua dilimden düşmüyor. Ve sağduyuya davet ediyorum herkesi. On yaşındaki çocuğun çekiştirilerek sürüklenerek götürülmesinin o çocuğun hayatında bırakacağı izleri ve o gece yaşadığı travmanın büyüklüğünü düşünerek gözüme uyku girmediği halde. Sağduyulu ya da duyusuz bu manzara karşısında nasıl sakin ve huzurlu olabilir insan? Ama biz her koşulda sağduyuya sarılmaya çalışıyoruz ve tavsiye ediyoruz. Bu yangında hepimiz yaralandık yandık kavrulduk. Ancak ateşin ilk düştüğü yeri daha çok yaktığını da biliyoruz. Ve bu acıyla kavrulan insanlara başınız sağ olsun vatan sağ olsun diyoruz. Yaralılara acil şifalar ve gani, gani sabır diliyoruz. Hepimiz yaralıyız hepimiz yastayız. Allah bize bu felaketti unutturmasın.
Ancak hayat devam ediyor kırık dökük olsa da. Ve bir ulusun özgürlük mücadelesini başlattığı günü kutlamak, boynumuzun özgürlüğümüzün minnetimizin borcu.
Bugün 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 95 inci yıl dönümü. Hepimizin bildiği gibi 1914’te başlayan 1. Dünya Savaşına müttefiklerimizden dolayı katılmıştık. 1. Dünya Savaşı dört yıl sürdü. Bu savaş Avrupa devletleri arasındaydı. Ve müttefiklerimiz yenilince bizde doğal olarak yenilmiş sayıldık ve düşman yurdumuzu parçalamak için hiç zaman kaybetmemek için önümüze Mondros Ateşkes anlaşmasını sürdü. Bu anlaşma yurdumuzun büyük bir iştahla parçalanmasına icazet veriyordu. Bu anlaşmaya göre. Fransızlar Adana ve Hatay’a, İngilizler Urfa, Mardin ve Merzifon’a, İtalyanlar da Antalya’ya yerleştiler. Yunalar ise İzmir’e 15 Mayıs günü çıkartma yaptılar, yıldırım hızı ile zaten ezelden beri emelleri buydu. Bu yüzden dört bir taratan istilaya başlamak onlar için zor olmamıştır. Boğazlar da onların gemileri ile doluydu ancak hevesleri kursaklarında kalmıştı. Çünkü Mustafa Kemal’in sağlam kararlarından ve savaş dehasının ayrımında değillerdi. Ordular dağılmıştı. Ve halk savaş yorgunuydu, yoksuldu Mustafa Kemal görevden alınmıştı ancak yurdu düşmanlara teslim etmek niyetinde değildi silah arkadaşları ile. Düşmanların gözden kaçırdıkları buydu.
Ve bu kahramanların “Ya ölüm ya istiklal”di sloganları ve kanlarının son damlasına kadar akıtmaktan çekinmeden bu yurdu düşman çizmelerinden kurtarmak için harekete geçtiler. Anafartalar ve Trablusgarp’ta dehasını ortaya çıkaran Mustafa Kemal 19 Mayıs sabahı Bandırma vapuru ile İzmir’e çıkarak ilk meşaleyi yaktı. Ve “benim doğum günümdür bugün” dedi. Bugün ulusal kurtuluş günümüzün başlangıç tarihidir. Ve Mustafa Kemal bu günü gençlere armağan etti. Gençler ve hep genç kalanlar bu armağanın taşıdığı değerin her zaman ayrımında olmuşlardır. Ve olmaya devam edeceklerdir.
Buruk olsak ta kayıplarımızdan dolayı guruluyuz ve minnetle, saygıyla, sevgiyle anıyoruz bize bu bayramı ve yurdu emanet edenleri. Ve tabi ki Soma şehitlerimizi… Mekânları cennet olsun. Sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım hep birlikte ayrımsız gayrımsım. Her zaman… Yase
Şubat Güneşi
Ahmet bileğindeki saate baktı fosforlu gösterge 01.30’u gösteriyordu. Onunda uykusu gelmişti sıcak hava ve alışık olmadığı bu durumdan yorulmuştu. Sonra Zeynep olmadan uyanık kalmanın da bir esprisi yoktu.
Tüy gibi hafif kızı kaldırıp kanepenin üzerine yattırdı. Üzerini dikkatle örtü… Çay tepsisini mutfağa bıraktı sonra banyoya gidip dişlerini fırçaladı. Dolaptan bir battaniye alıp salona döndü. Zeynep in üzerine eğilip nefesini dinledi kız rahat nefeslerle uyuyordu. Yan dönmüş, elini yanağına dayamış, bacaklarını karnına doğru çekmişti. Saçları yüzünü örtmüştü yine. Ahmet eğilip saçlarını alnından arkaya itti. Sonra gidip tam karşısındaki kanepeye sırt üstü uzandı. Ellerini ensesinde birleştirdi. Her zaman yaptığı gibi gözlerini tavana dikti. Bir müddet gözü açık düşüncelere daldı sonra aynen Zeynep gibi yan dönüp derin bir uykuya daldı.
Zeynep güneş altında tenha bir köy yolunda üzerinde kabanı olduğu halde deli gibi koşuyordu. Bir taraftan da arkasından kovalayan varmış gibi sık, sık arkasına dönüp bakmaya çalışıyordu. Ter içinde kalmıştı, atkuyruğu gibi arkada bağladığı saçları çözülmüş sırtını yakıyordu. Birden durup kendine bakıyor yaşı sanki otuz beşti ve bu sıcakta üzerindeki kabanda neyin nesiydi? Birden anımsıyor, koşmaya başladığında mevsim kıştı. Kar yağıyordu. Ne zaman hava bu kadar ısınmıştı? Sıkıntıyla üzerindeki kabanı çıkartıp atarak koşmaya devam ediyor. Her tarafından ter fışkırıyordu. Bir taraftan da sırtını yakan saçlarını arkada toparlamaya uğraşıyordu. Korkudan dili damağına yapışmıştı. Daracık köy yolunda sığınacak korunacak bir kulübe, bir ev, bir ağaç altı bile yoktu. Seyrek sararmış cılız ağaçlar kırılacak kadar ince ve kuru dallar onu korumaktan çok uzaktı. Motor gürültüsü geliyordu ardından ama ne motoru bilmiyordu. Yalnızca o homurtuyu duyuyordu. Ve o homurtu aklını başından almaya yetmişti, bacaklarını açmış umutsuzca koşuyordu.
Motor gürültüsü gittikçe yaklaşıyordu kız korkudan çılgın bir halde koşmaya devam ediyordu, ayağı bir taşa takılınca yüzükoyun yere kızgın toprağa düştü, dizlerinde korkunç bir ağrı algıladı ama bağıramıyordu. Yerden kalkmaya çalışırken karşısında birde bakıyor ki, deli gibi kaçtığı arkasında römorkörü olan traktör korkunç homurtularla duruyor!! Zeynep’in gözleri kararıyor, korkudan aklı başından gidiyor. Avaz, avaz bağırmak istiyor ama bağıramıyor, aniden bir el uzanıyor, onu saçlarından yakaladığı gibi traktöre atıyor. Başına mendil bağlamış bir grup ekşi ter kokan yüzleri olmayan adam gelip üzerine çullanıyor. Oracıkta can veriyor kız. Sonra başı bağlı ter kokan yüzleri olmayan adamlar kızı boş bir çuval gibi yolun kenarına fırlatıp atarak yola devam ediyorlar. Toprakla bulaşıyor bedeni! Yıpranmış parçalanmış!!
Dört yaşında bir kız çocuğu bir kapı aralığına sığınmış korkudan gözlerini ve minik yumruklarını sımsıkı kapatmış ter kan içinde kapıya adeta yapışmış olarak kaskatı duruyor. Kulaklarında korkunç ne olduğunu bilemediği bir motor gürültüsü! Gelen her ne ise gelip geçmesini bekliyor sonra koşarak eve gidecek ve bir daha asla sokağa çıkmayacak ama o gürültülü yaratık bir geçip gitsin bir geçsin!! Arkası Yarın
Günün Şiiri
Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda
Bir gemi yanaştı Samsun’a sabaha karşı
Selam durdu kayığı, çaparası, takası,
Selam durdu tayfası.
Bir duman tüterdi bu geminin bacasından bir duman
Duman değildi bu
Memleketin uçup giden kaygılarıydı.
Samsun limanına bu gemiden atılan
Demir değil
Sarılan anayurda
Kemâl Paşa’nın kollarıydı.
Selam vererek Anadolu çocuklarına
Çıkarken yüce komutan
Karadeniz’in hâlini görmeliydi.
Kalkıp ayağa ardısıra baktı dalgalar
Kalktı takalar,
İzin verseydi Kemâl Paşa
Ardından gürleyip giderlerdi
Erzurum’a kadar.
Cahit KÜLEBİ
19 Mayıs Gençlik Marşı
Bir şerefli milletin şanlı çocuklarıyız.
Kalplerimiz, nabzımız, vatan diyerek atar.
Ayrılmadan yürürüz, aynı yolda erkek, kız.
Ruhumuzda ateş var, göğsümüzde iman var…
Vücudumuz yay gibi, bacaklarımız çevik,
Kalplerde cumhuriyet, başımızdadır bayrak,
Bir emanet taşırız, Ata’mıza söz verdik.
Kuvvetimizi, gücümüzü, kanımızdadır kaynak…
Bilgi ile sporu, yürütürüz atbaşı,
Çalışkanlık, çeviklik atalardan mirastır.
Türk olmanın amacı kazanmaktır savaşı…
Bize ülkü yaraşır, bize hamle yaraşır.
19 Mayıs bizim en kutsal bayramımız.
Tarihlerde var mıdır, böyle bir günün eşi ?
Bu pınardan içiyor, alıyoruz kuvvet, hız,
Bu ocaktan yakıyor bütün gençlik ateşi…
İ. Hakkı TALAS
Atatürk Sözleri
İnsanların kişiliğine değer vermeyen ve gelişmelerini kolaylaştırmayan toplumlar yükselemezler.
Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.
Özgürlüğün de, eşitliğin de, adaletin de dayandığı yer ulusun egemenliğidir.
Biz uygarlıktan, bilim ve teknikten güç alırız.
Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir.
Cumhuriyeti biz kurduk, onu siz yaşatacaksınız.
Her gelişmenin ve kurtuluşun anası hürriyettir.