Sanat Sayfası
Değerli okurlarım, şimdiye kadar şiirle ilgili sizlere sunduğum makalelerde, şiir ve edebiyatla ilgilenenlerin daha iyi bileceği gibi, hep klasik ifadeler kullandım. Şimdi de üst düzey bilimsellikten söz etmeyeceğim ama yine de ufak tefek de olsa değişiklik olacak tabii!
Öncelikle bir şiiri okumak için bir koltuğa oturmanın kâfi gelmeyeceğini yani rahat bir yere oturmakla o şiiri okumaya yetmeyeceğini söyleyeceğim. Şiir, güzel okumak, kurallara uyularak yazmak, çok özel bir çaba gerektirir. Bu çabayı göstermeyenler yine okurlar, yazarlar ama bir şeyin tadına varamazlar. Bir şiiri okumak ya da yazmak hem adaptasyon hem de ilahi bir sabır gerektirir.
Evinize geldiniz, elinize kâğıdı kalemi aldınız ve “Ben şu anda şiir yazacağım” diyorsunuz. Yemezler kardeşim. Söylediğim bu ifadelerle, şiire merak salan ve şiir yazmak isteyenleri caydırmak, ürkütmek gibi bir düşüncem yok kesinlikle. Sadece şiirin de kuralları olduğunu söylemeye çalışıyorum.
Şiirde asıl olan, şairin duyuşu ve bu duyuşunu başka türlü söylenmesine imkân vermeyecek biçimde sözcüklerle dile getirerek bir şiir iklimi yaratmasıdır. Bir şiir hangi milletin eseri olursa olsun, başka bir dile çevrildiğinde içeriğini korur. Şiiri yaşatan da bu değişmeyen özüdür. Çeviri bir şiiri inceleyen iyi bir araştırmacı daha ilk bakışta o şiirin doğum yerini bilir ve en azından sezer.
Çünkü içinde yaratıldığı toplumun kültürü, o şiirin dokusuna işlemiştir. Şiirin kendine özgü konusu olmaz. Hatta sözcükleri de olduğu söylenemez. Yani kelimeleri seçemeyiz, öyle bir şansımız yoktur. Şiir, her şeyiyle bir özgürlüktür. Yeter ki, biçim ve duygunun uyumu olsun. Aynı zamanda şiir, öylesine bir dilsel düzenlemedir ki, sözcüklerden biri çıkarılır ya da birinin yeri değiştirilirse, şiirin bütün büyüsü bozulur ve de etki alanı daralır.
Şiir yazmanın en zor yanı ilk dizeyi bulabilmektir. Şair onunla gideceği yönü bulabilir. Ve de şiirler planlı olarak yapılamaz.
Şair, şiirin yolunu açtığında, şiir de şair de şaire yol gösterir. Şiirler yazılırken düşünülür, düşünürken yazılır. Şiirler müzik eserlerinin temelidir. Yani türküler, şarkılar, ezgiler. Bunlar şiirlerin müziğe uyarlanmasıyla ortaya çıkabilir. Bir müzik eserinde, başlangıçta şiirde bulunmayan bir etki buluruz. Müzik, şiire yeni bir anlam, yeni bir coşku, yeni bir derinlik kazanmıştır.
Elbette şiirin de bir yaşı vardır. Bu şiirin bitim yaşı değildir, başlangıç yaşıdır. Hangi koşullarda olursa olsun, baharda açan çiçekler gibi ve de insanların coşkusu içinde kımıldar, serpilir ve gelişir. Şiir yazmanın yaşı yoktur ama duymak, hissetmek şarttır. İçinde duygusallığı barındırmayan şiiri sevebilmek mümkün değildir.
Şiirin anlamı yoktur. Okuyucuda uyandırdığı duygu vardır. Şiir üzerine yazı yazmak zor ve belalı bir iştir. Sade suya çorba yapar gibi yavan bir yazı çıkarsa insanın kaleminden, bu bir şiire ihanettir. Şiir böyle bir sığlığı kabullenmez. Neresinden bakarsanız bakın, şiirden söz eden, şiire ilişkin bir yazı, yazarı için bir baş ağrısıdır.
Efendim, şiirle ilgili söylenecek o kadar çok ifadeler var ki, bu defalık bunlarla yetinelim ve bundan sonra ki şiir söyleşimizde kaldığımız yerden devam ederiz.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Şiirle Yatıp, Şiirle Kalkmak
Değerli okurlarım, yaşamla son durak arasındaki yılların çoğunu tükettiğimizden olmalı ki; şiir yazarken ya da okurken, merhum şairimiz üstad Cahit Sıtkı Tarancı’yı düşünmeden edemem… “YAŞ OTUZ BEŞ, YOLUN YARISI EDER…”
Edebiyat tarihimizde derin izler bırakan ve beyinlere kazınan “OTUZ BEŞ YAŞ” şiiri, hangi duygular yaşanırken yazılmıştır, bu dizeler hangi halet-i ruhiyi içinde kaleme alınmıştır, bizce meçhul. Kaldı ki, Üstad Cahit Sıtkı Tarancı nerden bilecekti ki yaşlanmanın ve ölümün seyrini elindeki kara kalemin ustaca biçimlendirdiği üslupla 1956 yılında henüz 46 yaşındayken, yani ortalama hesap ettiği ömür olan 70’ine bile yaklaşmamışken terki dünya ederek aramızdan ayrılmıştır.
Şimdilerde kısacık diye niteleyebileceğimiz hayatına, sade içten bir söyleşiyle dillendirdiği pek çok şiir sığdırır, Cenneti Mekân Tarancı üstadımız. Şiir yazmak başlı başına bir olaydır. Öncelikle hissetmek, sevmek, âşık olmak yatar ve oluşturur onun mayasını. Başka şeylerle fazla ilgisi yoktur o dizelerin.
Ölümün yanı sıra, doğa ve hayvan sevgisi, yaşam sevinci, hasret ve yalnızlık, yoksulluk, acı üzüntü ve tabi ki AŞK… Genç yaşta yitirdiğimiz Üstad Cahit Sıtkı Tarancı’da bu temaları ustaca işlemiştir eserlerinde. Çok genç yaşta yaşama veda edişi, muhtemelen sizlere bırakacağı mirasın çoğunu engellemiştir. Ancak, şiire ve edebiyata yakınlık duyanlar Merhum Tarancı’yı özellikle bir eseriyle hatırlarlar. Bu hatırlayış bana göre de doğal bir hadisedir.
“YAŞ OTUZ BEŞ! YOLUN YARISI EDER…”
Zaten, yazarlar, şairler ya da önemli sanatçılar, ustalar, kendilerini zirveye taşıyan eserleriyle “Ölümsüzler” arasındaki yerini alıyor!
Yeri gelmişken, kendime ait bir gerçeği de vurgulamak istiyorum ve o günkü hislerimi, hissettiklerimi söylemezsem Merhum Tarancı’ya haksızlık ettiğimi ve hatta saygısızlık olacağına inanıyorum. “YAŞ OTUZ BEŞ! YOLUN YARISI EDER…” bu önemli eseri ilk kez okuduğumda, yanımdaki muhteremle göz göze geldik ve aynı anda şu ifadeler döküldü dilimizden…
“Daha Yarıya Bile Çok Var…” Ya! Öyle mi?.. Bu şiiri okuduktan yaklaşık beş ay sonrada, muhteremi soğuk bir kış günü melekler eşliğinde cennete uğurladık.
Üstad Tarancı’yı, bizlere bıraktığı eserlerinden dolayı minnetle, şükranla ve rahmetle anıyorum. Mekânı cennettir inşallah.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Dünya Yine Güzel
Çevren gürültülü bile olsa, sükûnetle dolaş ve sessizlikte huzur bulunacağını unutma. Başka türlü davranmak gerekmiyorsa, herkesle dost ol. Teslim olma. Telaşsız açık seçik konuş, başkalarına da kulak ver. Aptal ve sahillerin bile konuşmalarını dinle. Sadece projelerinin değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış.
İşin ne kadar küçük olursa olsun ilgilen. Hayattaki dayanağın odur. Olduğun gibi görün, sevmediğin zaman, sevgi gibi yapma. Aşka da burun kıvırma, sillesini kötü yersin. Yılların geçmesinin farkında ol. Gençliğe yakışan şeyleri tebessüm edere geçmişe teslim et. İsyankâr olma. Unutma ki, kâinatı sorgulayamazsın. Bunun için kavgalarını sürdürsen bile, kendinle barışık ol. Unutma ki, pisliğine ve kalleşliğine rağmen, dünya yine de güzeldir. Benden söylemesi…
Günün Sözü
Seversen Yaşıyorsun, Yoksa Ölüsün
Öcal’dan İnciler
Yaşam Sevinçtir, Sevmek İbadettir!