Sığınmacılar Konusunda  “Dünya Bizimle Gurur Duyuyor”

0
48

15 Mart 2011’de Suriye’de patlak veren ısmarlama “Arap Baharı”nın Tunus, Libya ve Mısır ayağından sonra yazılan dördüncü senaryosu, dördüncü yaşına basmak üzere. Ama hala emekleme döneminde, topallayarak yürüyor.

Belirsizlikler sürüp gidiyor. “Bahara Erme” hayalinin şimdilik gerçekleşemeyeceği anlaşılıyor. “Bahar rüzgarı” ters yönde esmeye başlayınca, senaryoyu yazan ustalar, tam bir hayal kırıklığı yaşadı. İç savaşın kızışmasıyla sınırlarımıza akın eden 30-40 bin sığınmacıyı barındıracak bir takım önlemler alındı…

Çadırlar acilen kuruldu, elektrik, su ve sağlık gibi gerekli ihtiyaçlar sağlandı, yerleşim alanları barikatlarla çevrildi ve güvenlik çemberi oluşturuldu… Gün geçtikçe sığınmacı sayısı giderek arttı. Çadırlar yetersiz kalmaya başladı. Zaman zaman her çadıra iki-üç ailenin yerleştirilmesi zorunluluğu doğdu.

Sıkı güvenlik önlemlerine rağmen fırsat yakalayan uyanık, bir o kadar da “defolu” sığınmacılar, barikatları aşarak soluğu civar köy, belde ve ilçelerde almaya başladılar…

İlk kez yabancı topraklara ayak basan ve çevreyi tanımayan bu “kontrolsüz güç”ün ölçüsüzce sağa sola yayılması, sorunları da beraberinde getirdi. Kapı-kapı dolaşıp dilenenler, tarlalara gizlice girip mahsulleri toplayanlar, parklarda ve harabe yerlerde yatıp, kalkanlar… Vatandaşın tepkisine, huzursuzluk, korku ve tedirginliğine yol açmıştı.

“Yayılmacı” sığınmacıların tekrar ikamet ettikleri çadır kamplara gönderilmesi gerekirken, başıboş elini kolunu sallayarak dolaşmalarına seyirci kalındı. Neden seyirci kalınmış olabilir ki?

Acaba devletin maddi yükünün hafifletilmesi gerçeği mi yatıyor? Yoksa baştan itibaren krizin iyi yönetilememesinden mi kaynaklanıyor?

“Zararın neresinden dönülürse kardır” misali, dolaylı olarak “Sığınmacıların canını kurtardık. Bizden bu kadar… 780 bin metrekarelik alanda başlarının çaresine baksınlar, iş bulup geçimlerini sağlasınlar” şeklinde bir politika izlemiş midir?

İnsanlık adına, gönüllülük esasına dayanan “koruma ve kollama” işi, öyle sanıldığı kadar kolay ve basit değildir. Sayıları iki milyona yaklaşan sığınmacıların hali vakti yerinde olup ev kiralayanların dışında açıkta kalan yüz binlerce insanın her türlü giderlerini karşılamak devlet bütçesini bir hayli zorlar ve sarsar.

Harcamalara oluk-oluk para akıyor. Milyarlarca dolarlık maddi külfet devletin bütçesine “ayak bağı” oluyor. Dolayısıyla vatandaşın sırtına yük biniyor. “Misafirlerimizi” kucakladık, kötü günlerinde sahip çıkarak işimizi, aşımızı onlarla paylaştığımızı dünyaya ilan ettik.

Söz ağızdan çıktı bir kere, caymak olmaz. “Ölmek var, sözden dönmek yok.” Söz ağızdan çıktıktan sonra, onları savaşın ortasında yüzüstü bırakıp ülkelerine geri göndermek bize yakışır mı hiç! Dünya âlem hakkımızda ne der sonra?

Zaten dünyanın dört bir ucundan sığınmacılara para ve yardım malzemesi yerine, sağanak şeklinde övgüler yağıyor. İnsanlık karnesine “beş yıldızlı” geçer not yazdırdık. Demek ki, dersimize iyi çalışıp başarmışız.

“Dünya artık bizimle gurur duyuyor!”

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here