Her Şeye Rağmen Gülümse

0
76

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Sonbahar yağmurları etrafı talan etmeye devam ediyor. Bendeniz de bencilce zevk alıyorum. Coşuyor içim, omuzlarımdaki yük iniyor yağmur yağdıkça. Dün kemiklerime kadar ıslandım, herkes çok kızdı yeni kalktın hasatlıktan diye ama inanın insanın sevdiği bir şeyi yapması kadar ona iyi gelecek bir ilaç tanımıyorum, tanımadım. İçinde bulunduğumuz yangın durumlarını anlık olsa bu yağmurlar sayesinde neşeye çevirebiliyoruz diye düşünüyorum. Dün yine balkondan bakıyorum. Komşumuzun küçük oğlu ana sınıfa gidiyor. Annesinin elinden kurtulup su birikintisine basıyor ve sıçrayan sulardan mutlu annesine bakıyor. Annesi öfkeli! Çocuğu yakaladığı gibi kucağına alıyor ve yoluna öyle devam ediyor. Çocuk yere inmek için çırpındıkça annesi bir o kadar kızıyor! Ve ağlamaya başlayan minik çocuğa bakıp kendi çocukluğumuzu anımsıyorum. Portakal kabuklarına basıp kendimize gökkuşağı yarattığımız günleri! Düşünüyorum da bizi hiç ağlatmadı annemiz bu tür şeyler için. Demek gerçekten mutlu çocuklardık.

Ve şimdi savaş çocukları var çevremizde hayret ediyorum. Suriyeli çocuklar, aileleri  savaştan her şeyi bırakıp kaçıyor ancak  o çocuklara kocaman  oyuncak silahlar alıyorlar. Sahilde bakıyorum o çocuklar  taşları siper edip bir birlerine ateş ederek savaş oyunları oynuyorlar. Ailelerde onları izliyor? Bir yandan da resim çekiyorlar. Yürürken düşünüyorum; nasıl bir anlayış, savaştan kaçarken savaş oyuncakları ile oynamak? Ya da bu çocuklar savaşa gözünü açtığı için mi savaş oyunları oynar? Başka oyun bilmezler mi?

Valla sevgili okuyucularım bütün bunları düşünürken ve komşularımız IŞİD teröristlerinin vahşeti ile  yaşam savaşı verirken, yağmurdan aldığımız mutluluğu paylaşıyoruz ya  kendimi kötü algılıyorum mutlu olduğum için. Ancak yine düşünüyorum; mutluluğu paylaşmazsam ve sürekli ağıt yakarsam, savaştan kaçanların savaş oyunu oynamaları gibi bir durama düşürmez miyim kendimi?

Hayat her şeye rağmen devam ediyor ve hiçbir zaman hayat kolay olmadı, ancak bizler onu kolaylaştırmak zorundayız kendimize; gülümseyerek ufacık tefecik mutlulukları “es” geçmeyerek. Ve şimdi temel fıkraları ile gülümserken  sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum her eşeye rağmen  hep birlikte el ele ayrımsız gayrımsın. Yase

& & & & &

Temel ile Dursun kahvede sohbet ediyorlarmış? Dursun sormuş: “Ula Temel, söyle bakalum, Hayvanlar mı daha akillidur, insanlar mu da?”

“-Bunu bilemeyecek ne var daa, hayvanlar daha akulludir tabi ki.”

“-Nerden anladin da?”

“-Ula misal bizim karabaş. O benim her söylediğimi anlay, ben ise onun dediklerinden hiçbir şey anlamayrum :)”

& & && &

Bir gün adamın iş yerine topal bir dilenci gelmiş. Kendini acındırıp para istemiş. Adam her ne kadar dilencilere karşı ön yargılı olsa da adama acıyıp bir miktar para vermiş. Tam dilenci gidecekken adam nasihat etmeyi ihmal etmemiş: “Bak, her şeye rağmen haline şükretmelisin. Belki ayağın topal olabilir ama kör de olabilirdin.”

Bunun üzerine dilenci cevap vermiş: “Yok abi onu da denedim. O işte fazla para yok. 50TL diye 5TL’ları yutturuyorlar hep :)”

& & & & &

Ve bir hikâye…

Aşk ve Çılgınlık

Uzun zaman önce, dünya yaratılmadan ve insanlar dünyaya ayak basmadan önce, iyi huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilemez vaziyette dolanıyorlarmış. Bir gün toplanmışlar ve her zamankinden daha sıkkın oturuyorlarken Saflık ortaya bir fikir atmış: “Neden saklambaç oynamıyoruz?” Ve hepsi bu fikri beğenmiş ve hemen çılgınlık bağırmış: “Ben ebe olmak istiyorum!!!”

Ve başka hiç kimse Çılgınlığı arayacak kadar çıldırmadığı için, Çılgınlık bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış… 1,2,3… Ve Çılgınlık saydıkça, iyi huylarla kötü huylar saklanacak yer aramışlar. Şevkat Ay’ın boynuzuna asılmış, İhanet çöp yığınının içine girmiş, Sevgi bulutların arasına kıvrılmış, Yalan bir taşın altına saklanacağını söylemiş ama yalan söylemiş çünkü gölün dibine saklanmış. Tutku dünyanın merkezine gitmiş, Para Hırsı bir çuvalın içine girerken çuvalı yırtmış… Ve Çılgınlık saymaya devam etmiş, 79, 80, 81, 82, 83… Aşkın dışında, bütün iyi ve kötü huylar o ana kadar zaten saklanmış. Aşk kararsız olduğu gibi, nereye saklanacağını da bilmiyormuş. Bu bizi şaşırtmamalı çünkü hepimiz Aşkı saklamanın ne kadar zor olduğunu biliriz.

Ve Çılgınlık 95, 96, 97.. ye gelmiş ve 100’e vardığı an Aşk sıçrayıp güllerin arasına girmiş ve saklanmış. Ve Çılgınlık bağırmış “Sağım solum sobedir, geliyorum!” ve arkasına döndüğünde ilk önce Tembelliği görmüş, o ayaktaymış çünkü saklanacak enerjisi yokmuş. Sonra Şevkat’i ayın boynuzunda görmüş ve İhaneti çöplerin arasında, Sevgiyi bulutların arasında, Yalanı gölün dibinde ve Tutkuyu dünyanın merkezinde, hepsini birer birer bulmuş sadece biri hariç.

Ve Çılgınlık umutsuzluğa kapılmış, en son saklı kişiyi bulamamış. Derken Haset, Aşkın bulunamamasından haset duyarak, Çılgınlığın kulağına fısıldamış: “Aşkı bulamıyorsun, o güllerin arasında..” Ve Çılgınlık çatal şeklinde tahta bir sopa almış ve güllerin arasına çılgınca saplamış, ta ki yürek burkan bir haykırma onu durdurana kadar. Ve haykırıştan sonra Aşk elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış ve parmaklarının arasından iki sicim kan akıyormuş gözlerinden.

Çılgınlık Aşkı bulmak için heyecandan Aşkın gözlerini kör etmiş. “Ne yaptım ben? Ne yaptım ben?” diye bağırmış. “Seni kör ettim. Nasıl onarabilirim?” Ve Aşk cevap vermiş; “Gözlerimi geri veremezsin ama benim kılavuzum olabilirsin”

Ve o günden beri, aşkın gözü kördür ve çılgınlık her zaman yanındadır!!!

Günün Şiiri

SERÇE

Kim sevecek bu küçücük serçeyi?

Uzun yoldan gelmiş ve yorgun.
“Ben değil” dedi koca meşe.
“Ben dallarımı onun yuvasıyla paylaşmayacağım
ve yapraklarımın örtüsü onun üşümüş göğsünü ısıtmayacak.”

Kim sevecek bu küçücük serçeyi,
Kim söyleyecek tatlı bir söz?

“Ben değil” dedi kuğu.
“Saçma bir fikir bu
diğer kuğular duysa gülüp alay eder be!”

Kalbi acıma hissiyle dolu,
kim açlıktan ölen bu serçeyi besleyecek?

“Ben değil” dedi altın başak.
“Yapabilseydim keşke ama olmaz!
Büyümek ve gelişmek için güçlü olmalıyım.”

Kim sevecek şu küçük serçeyi,
kimse yazmayacak mı ona bir ağıt?

“Ben yazarım” dedi kara toprak.
“Tüm benden olanlar bana geri döner,
çamurdan yaratıldınız ve
gene çamur olacaksınız sonunda.”

Paul Simon

Bademlerden Say Beni

Say bademleri,

say acı olanı, uyanık tutanı say,

beni de onlara kat:

Gözünü arardım hep, gözünü açtığında,

sana kimselerin bakmadığı bir anda,

örerdim ya o saklı, o gizli ipliği ben,

ki onun üzerinde tasarladığın çiy’in

testilere doğru kaydığı bir zamanda,

yüreğe varamamış öz bir sözle korunan.

Ancak böyle varırdın adına, senin olan,

o şaşmaz adımlarla kendine yürüyerek,

savrulurdu çekiçler sanki bir çan kulesi

boşluğundaymış gibi senin suskunluğunun.

Ölmüş olan o şey senin koluna girer

ve işittiklerin de seninle birleşirdi,

üç olup giderdiniz geceyi katederek.

Beni de acı yap, acı yap beni.

Bademlerden say beni.

Paul CELAN

Günün Sözleri

Sevinçli anında kimseye vaatte bulunma öfkeli anında kimseye cevap verme

Çin Atasözü 

Cahillerle tartışmaya girmeyin, Ben hiç yenemedim

Gazali

Yeter derecede eğitime sahip olmalısın ki etrafındaki insanları gereğinden fazla büyük görmeyesin. Fakat bilge olacak kadar da eğitim görmüş olmalısın ki, onları küçük görmeyesin.

M. L. Boren

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here