Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yağmurlu kapalı bir hava var dışarıda ama içimiz ışıl ışıl bugün! Dün de kapalı ve yağışlıydı ama kimsenin umuru bile olmadı. Çünkü İstanbul’da ilk kez düzenlenen Şeb-i Aruz törenlerini izlemek için erkenden sokaktaydık. Sizde biliyorsunuz bu törenlerde bulunmak bir türlü gerçekleştiremediğim düşlerimden biriydi. Ve Mevlana’nın 739uncu vuslat yılı olan bu yıl 2012 – 12 – 17 gününde Şeb-i aruz (düğün) törenleri bu yıl Konya’nın dışında ilk kez İstanbul’da kutlanacaktı. Bunu duyunca işte zaman bu zaman diyerek önceden biletlerimizi alıp kendimizi Ülker Sports Arena önünde bulduk. Tabi kolay olmadı oraya gitmek biz Avrupa yakasındayız, Ülker Sports Arena Anadolu yakasında.
Önce otobüs, sonra gemi, sonrada taksi gerekiyordu oraya varabilmek için. Konu vuslat olunca yolların adı olur mu ki? İlk kez bu mekâna girecektik. İlk kez bir şeb-i aruz merasiminde bulunacaktık (tv dışında) artık bizi ne tutar? Çok ama çok heyecanlıydık. İçimiz kıpır, kıpır. İstanbul Anadolu yakası Ataşehir’de bulunan Ülker Sports Arena, devasa büyüklükle 15.000 kişi kapasitesi varmış. Son model konforlu harikulade güzel bir yer. Törene Turizm bakanlığı ile İstanbul belediyesi katkı vermiş. Törene ilgi çoktu kuşkusuz. Yerli yabancı, meraklı meraksız… Zaten ilginin çokluğu yüzünden Konya’dan sonra İstanbul’da gerçekleşmesi bu törenlerin ve çok şükür ki öyle olmuş… Yoksa yine TV’den izlemekle yetinecektik. Trafik yoğundu içeri girebilmek için dakikalarca kuyrukta bekleştik. Ama ne üşüyorduk ne de ıslanıyorduk.
Nihayet içeri girdiğimizde yere basmaktan korktuk resmen, bu gece için hazırlanan salonda zemin özel bir madde ile kaplanmış. Önümüzdekileri izleyerek nihayet yerimize oturduk. İlk kez gelenler çoktu bizim gibi ve herkeste bir heyecan seziliyordu orkestra karşımızda zaten onun yeri bu gece için özel olarak tasarlanmış ne diyebilirim başka bir alemdeydik sanki gerçek üstü Kenan Işık’ın sunuculuğunu yaptığı törende onun mistik bir dille cana dokunan sesi ile okuduğu Mesneviden beyitlerle nefesimiz kesildi, eridik yok olduk, havalandık tavandan çıkıp yaratana vardık adeta. Gözyaşlarımız sıcak, sıcak iniyordu yüreğimize fark etmiyorduk bile… Kenan Işık’a eşlik eden orkestra ve sahnedeki semazenlerin dönüşü anlatılır gibi değil lal diller ile tasavvuf müziği sanatçısı Sami Savri Özer konserini de izledik. Ne yerdeyim ne gökte bir garip alemdeyim durumları ile. (onu da ilk kez dinliyorum) ve izliyorum, inanılmaz bir konser. Harika ne desem bilmiyorum sarhoşum sanki başım dumanlı.)
Tören Başbakanın telgrafının okunması ile sona erdiğinde birilerinin koluma girmesi gerekiyordu ayaklarımın yere basması için.
Ve sevgili okuyucularım eve gelince ilk kez duş almadım kokusu üzerime sinmişti o törenin ve üzerimde kalsın istedim en azından bir gece. Bu sabah, sarhoşluğu üzerimde hala akşamın…
Kardeşim, “İimdi ne harika olurdu aramızdan biri neyzen olaydı ve bir üfleseydi şöyle derinden neyine. sazlıklardaki kamışa hayat verdiği, gibi bize de hayat vereydi” dedi. Gözleri gecede hala… Mesnevide “ney” sembolü altından bir dünya görüşü ve bir medeniyet anlatılır. Neyzen olmak bu dünya görüşünü öğrenmeye talip olmakla ilişkilendirilmektedir, dedim kolay değil bu.
Bizde altından bir hayat görüşüne sahip olaydık ve hayat vereydik şu anda kendimizden geceye ve Mevlana’nın şu beytini okuyabilseydik. Yine okuyabiliriz dedim. Ha kamışa üflemişiz ha yüreklere olmaz mı? Zaten “ney”in amacı da bu değil mi? Bak. Mevlana ne demiş önce. “Dinle neyden kim hikâyet etmede
ayrılıklardan şikâyet etmede”
Ne demek istiyor bu sözlerle? Neyden dinle diyor, konuşuyor, doğruyu söylüyor, hikayeyi biliyor ve gidenin şikayet etmediğini ayrılıktan. Çünkü ayrılık dediğin “Mezarımın toprağı bir yudum şarap gibidir. Bedenimi içince, canım göklerin üstüne çıkar. O padişah değilim ki tahttan ineyim de tabuta bineyim. Benim fermanımın yazısı ebediliktir.” Vavvav dedi kardeşim harikasın valla… Bir okusan sen Mevlana’yı bir bilsen azıcık, öğretisini başka bir şey olursun, diyorum. Hemen havaya giriyoruz içimiz, kıpır, kıpır…
Mevlana’dan Seçmeler
Gülen nar, bağı bahçeyi de güldürür / Erlerle sohbet seni de erlere katar.
Katı taş olsan, mermer kesilsen bile bir gönül sahibine ulaştın mı inci olursun.
(Kardeşim yanı başımda derin-derin iç geçiyor. Ben devam ediyorum coşmuşum dün gece coşamamağım kadar…)
Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
ister kâfir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir,
yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel…
Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeliyiz,
Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeliyiz biz…
Beri gel, beri! Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk?
Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik…
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.
Diyorum. Çamaşır makinesinin sesi gelmesin diye banyonun kapısını kapatıp geliyor kardeşim yağmur camları dövüyor kaloriferler cayır cayır yanıyor. Bende söylüyorum. Mevlana’dan mesnevisinden.
“Hakka kavuştuğum gün tabutum yürüyünce şu dünyanın dertleri ile dertleniyorum sanma. Bana ağlama yazık, yazık deme. Cenazemi görünce ayrılık, ayrılık diye feryat etme. Bedenimi toprağa verirken elveda, elveda diye ağlama. Gün batımını gördün ya, gün doğumunu da seyret. Hangi tohum yere atıldı da çıkmadı. İnsan tohumu için neden yanlış bir zanna düşüyorsun?”
Kardeşim sözümü sürekli kesti sürekli bu ne şu ne diye sordu. Oysa daha önce hiç merakı yoktu kardeşimin bu gibi şeylere. Hatta çocukların.
Ve sevgili okuyucularım daha çok okumak isterdim felsefe yapmak ama inan ki hala sarhoşum ne kadar sürer bu sarhoşluk bilmiyorum. Ve şimdilik sağlık, sevgi, birlik ve beraberlikle hep birlikte kalalım sevgili okuyucularım. Yase
Mesnevi’den
Deveci İle Filozof
Çöllerde avare dolaşan bir filozof, devesi ile yolculuk yapan bir köylüye rastladı. Nereden gelip nereye gittiğini öğrendikten sonra, devenin iki yanına sarkmış çuvallarda neler olduğunu sordu.
Köylü: “-Onların birine buğday, diğerine kum doldurdum…” diye cevap verdi.
Filozof: “-Buğdayı anladım ama kumu niçin doldurdun?” diye sorunca Köylü: “-İkinci çuval boş kalsaydı denge bozulurdu!” dedi.
Filozof gülmeye başladı: “-Denge sağlamak için buğdayın yarısını bir çuvala, diğer yarısını da öbürüne doldursaydın herhalde daha akıllıca davranmış, zavallı devenin yükünü de azaltmış olurdun” dedi.
Köylü şaşırmış, bu bilge adama hayranlıkla bakmaya başlamıştı;”-Sen, dedi, padişah yahut vezir olmalısın! Bu kadar akıl ancak onlarda bulunabilir.”
“Hayır” dedi filozof, “ben ne padişahım, ne de vezir.”
“-Öyleyse dükkân sahibi zengin birisin…”
“-Ne gezer, cebinde mangırı bile olmayan bir adamım ben! Bunca bilgi ve hikmetin karşılığı olarak elimdeki şu değnek ve hırpani kıyafetlerimle gezip duruyorum çöllerde…”
Köylü bu cevap karşısında hiç memnun olmamıştı: “-Çekil git yanımdan!” diye bağırdı. “Senin bilgi ve hikmet dediğin şeyin bir faydası bulunsaydı, önce sana yarardı. Torbamın birinde kum, diğerinde buğday olması, senin içi boş bilgi ve felsefenden çok daha iyidir!”
Günün Şiiri
Ay Parçamız, Sevgilimiz, Yârimiz Geliyor
Yollara sular dökün, bahçelere müjdeler edin,
Bahar kokuları geliyor, o geliyor, o
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Yol verin, açılın, savulun.
Beri durun, beri.
Yüzü apaydınlık, ak pak,
Bastığı yeri ardında gündüzler gibi bırakarak,
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Gökler yeryüzünü kapladı, örttü bir anda.
Bir anda dört yanı misk gibi bir koku sardı.
Bir anda bir velvele, bir kıyamet koptu cihanda.
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Bir anda can geldi bağlara, bağlar ışıdı.
Bir anda açıldı baktı bağlara gözler.
Bir anda bizde ne gam kaldı, ne dert kaldı, ne keder.
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Yayından fırladı ok.
Hedefe ha vardı, ha varacak.
Bahçeler selama durdu.
Selviler ayağa kalktı.
Çayır çimen yollara düştü.
İşte konca, ata binmiş geliyor.
Biz ne duruyoruz,
O geliyor, o.
Ay parçamız, sevgilimiz, yârimiz geliyor.
Sen bizim yöremize gelirsen göreceksin, ey Şems,
Huyumuz sadece susmak olmuş bizim, susmak.
Senin güzel gözlerin için işte canım pusuda.
Rahatım kaçtı benim,
Geceleri uykum kalmadı gitti ama
Bak işte o güzel günler yola çıkmış geliyor.
Mevlana