Değerli Okurlarım, yakından bilip ve takip ettiğiniz gibi, haftada bir sanat ve kültür sayfamı, beş günde spor makalelerimi okuyorsunuz. Bunun için sizlere müteşekkirim.
Kırk yıllık daktilomun başına geçtiğimde, bugün okurlarıma neler yazsam neler versem diye bir süre düşünürüm. Spor makalesi için böyle bir düşünce içinde hiç olmadım. Çünkü organize bir atak, teknik bir şut yada vole benim için dolu dolu malzeme oluyor.
Ancak, sanat ve kültürden söz ederken oldukça, dikkatli ve özverili olmak gerekiyor bildiğiniz gibi. Sizlerin ilgisini çekmek, okumasını sağlayacak konuları bulmak da benim görevim. Bu sayfa nasıl dolarsa dolsun, şeklinde ki gereksiz düşünceden kendimi hep uzak tutmuşumdur. Öncelikle yazar, yazdığını beğenmeli yani önce kendisine saygısı olmalı.
Sanat ve kültür için yapılan işlemler, hazırlanan sayfalar biraz da evrensel olmalı. Sizler okuduğunuz da hem haz duymalısınız, hem de beynimizde kalıcı olmalı. Daha önceki makalelerimde sanat ve kültürün belli ve çok önemli bir yeri olduğunu, bazı şeylerle karıştırmanın anlamsız olduğunu, bunun altını çizerek söz etmiştim.
Şunları söylemiştim… Meyve, sebze satanlar esnaftır, sanatçı değillerdir. Yaptıkları işe de saygı duyuyoruz. Onlara sanatçı dememiz yanlış olur diye düşünüyorum.
Sanatçı üretkendir ve yaratıcıdır. Bir şairin şiirini okurken yada bir romanla iç içeyken, bir heykeli yakından izlerken neler hissediyorsunuz diye sormayacağım. Eğer siz bana sorsanız, bulutların üzerinde gezdiğimi, oradan inmek istemediğimi kesin olarak söyleyebilirim.
Sanat ve sanatçı kutsaldı, halka mal olmuştur sonuçta. Sanatçılar eserleri konusunda çok hassastır, ayrım yapamaz.” Onlar benim çocuklarım” ifadesini kullanırlar. Bu konuda daha fazla bir şey söylenemez.
Millet olarak okumaya meyilli değiliz. Sanat konusunda da aynı şeyleri söylememiz oldukça doğal.
Zaman zaman bazı sergilerin görüntülerini, bazı sanatçıların görüntüleri birlikte yaptığım söyleşileri bu sayfada sizlere sunuyorum. Fakat bazı resim sergilerinde, sergiyi açan kişi ressamım demeye utanıyor. Üstelik çağrıcı tabloları da var.
Toplum olarak onları motive edebilmek görevimiz olmalıdır. Sanatçılarda yüksek moral çok önemlidir. Üretkenliği, yaratıcılığı artar, doping etkisi yapar. Onlarla beraber bizler de kazançlı çıkarız.
Sanata ve sanatçıya değer veren ülkeler dünya genelinde temayüz etmişlerdir. Üzülerek söylüyorum ki, önem vermekten öte, baltalamaya çalışıyoruz. Bu insanlar ne yapsınlar ki, ayakkabı kutularının üzerine mi resim yapsınlar?
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Gül Baba Hazretleri
Değerli okurlarım, ülkemizde Allah’a yakın evliyalar, enbiyalar yaşamıştır ki, çoğunun ismini bilemiyoruz. Öyle inanıyorum ki, onların yüzü suyu hürmetine ülkemiz ayakta duruyor. Okuyacağınız evliya da, günümüze Gül Baba Hazretlerini küçük kulübesinde ziyaret eder. Gül Babaya kendisinden bir isteği olup olmadığını sorar.
Bunun üzerine büyük veli: “Karşı tepeye bir okul yaptırın ve arması da sarı-kırmızı olsun” der. Gül Baba’nın ölümünden sonra okul yapılır. O okul bugünkü GALATASARAY Lisesi’dir.
Gül Baba Hazretleri, İstanbul’un manevi sultanlarındandır. Rivayete göre, bir gün Sultan ikinci Beyazıt sadrazamı ile birlikte ava çıkmış, o zamanın bey oğlundaki koruluklarda bir süre avlanmışlar. Akşama doğru şiddetli bir sağanak başlamış. Padişah ve sadrazam sığınacak bir yer ararken, çok keskin bir gül kokusu teneffüs ederler.
Bir süre sonra o gül kokusu tekrar gündeme gelir ve padişah “O gül kokusu nereden geliyordu” der.
Paşalardan birisi şunları söyler: “Padişahım bu civarlarda İstanbul kuşatmasında yararlanan bir yiğit vardı, onu herkes yıllardan beri Gül Baba diye anar. Bu gazi, merhum babanızın gazisiydi.” der. İfade aynen böyle.
Gül baba hazretlerinin vefatı üzerine sultan ikinci Beyazıt o yıl Galatasaray Mektebini yaptırmıştır. O günden bugüne kadar Gül Baba hazretlerinin vasiyeti üzerine yapılan mektep, zaman zaman hastane ve saray olarak kullanılmıştır.
1868 yılında da, tekrar bilim yuvası haline dönerek Mektebi Sultani adını almıştır. Cumhuriyet döneminde de adı Galatasaray Lisesi olarak değiştirilmiştir. Galatasaray Lisesi’nin ilk temelinin atılmasını sağlayan Büyük Veli Gül Baba hazretlerinin kabri, Galatasaray Tophane arasındaki Gül Baba Sokak’ta bulunmaktadır.
Gül Baba Hazretlerinin türbesi her gün yüzlerce İstanbullu tarafından ziyaret edilmektedir.
GÜL BABA HAZRETLERİNDEN ÖĞÜTLER…
Edepli yürü, temiz giyin, hayâlı konuş ve sendeki şeref seni yaratanındır. Bir kişiyi çamurdan kurtarmak, bir aileyi kurtarmak gibidir. En büyük bahtiyarlık insanlığının kıymetini bilmektir.
Hak’ka yakın olmaktan seni kim alıkoymaya kalkarsa, en büyük düşmanın odur. Ondan hemen uzaklaş.
Dili tatlı olanın dostu çok olur. Herkes kimi severse iyi kul işte odur.
Bil ki, dünya hayatı üç beş gündür nihayet. Onun da çoğu gitti, azı kaldı etme gaflet.
En büyük düşmanın olarak tanı nefsini, çünkü öyle uğraştırır ki ateşe atsın seni. Nefsine yenik düşme.
Kim dedikoduyu söylemiş ve yaymışsa ve her kimse dinleyip de bunlarar inanmışsa cehennem ateşinde olur heba. Bu mübarek günde velilere rahmet diliyorum. Gül Baba’nın kabrinde duada bulunanların duaları kabul oluyormuş. Müthiş bir hadise!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Ahmaklık Hastalığı
Merhum bir yazarımız “Bu milletin %60’ı ahmaktır” dediğinde yer yerinden oynamıştı. Rahmetli gerçekten haklıymış. Sonunda ahmaklıklarını ispatladılar. Ahmaklık hastalığı yediklerimizle içtiklerimizle değil, Allah tarafından verilen bir ceza gibidir. Tedavisi var mı yok mu bilmiyoruz.
Hiç bir rahatsızlıkla değerlendirilemez. Bir ölçü de belaya uğramaktır. Nohut ya da kömürle ilgisi var mı derseniz, bunu kesin olarak bilseniz bile kimseye söyleyemezsiniz. Hemen içerdesiniz ve çıkmanız da mümkün değil. Yanlış yapanlara ya da rahatsızlığı olanlara acınır ve şifa dilenir. Fakat ahmaklık hastalığına yakalananlar etrafına zarar verir.
Cenab-ı Allah, ahmaklara pay veriri ama ahmaklığı da üzerlerinden almaz. Hepiniz buna inanın ki, ahmaklar sandığa böyle saklansalar fayda etmez. Onların cezasını Yüce Allah verir.
Benim Kasımpaşalı bir arkadaşım var, kendisi yenge gibidir. O da ahmak diğerleri gibi… Ahmak olduğunu bilmezden gelerek, etrafa laf yetiştirmeye kalkmanın, üstüne vazife olmayan konulara balıklama atlamanın cezası çok büyüktür. Umarım ülkemiz zarar görmez. Tanrı ülkemizi korusun…
Günün Sözü
Dilimizi Isırmakta Yarar Vardır!
Öcal’dan İnciler
Ülkeni Tanımazsan Şehitlerin Çoğalır