Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Rüyalarla aranız nasıl bu günlerde? “Ne biçim soru bu” diyorsanız nedenini hemen açıklıyorum. Gece sabaha kadar, derin huzursuz bir uykunun etkisinde iken acayip rüyalar gördüm. Aslında bu günlerde sizde dikkat ettiniz mi bilmem, uykular çok derin oluyor, sabah uyanmakta çok zor. Yani en azından bendeniz ve tanıdığım birçok kişi bundan yakınıyoruz. Bu derin uykuları süsleyen rüyalarda, işin ya hoş tarafı ya da huzursuz tarafı oluyor. Aslında çoğu zaman gördüğümüz rüyaları hiç anımsamayız bile, ancak bu günlerde anımsamak ne kelime resmen onların etkisinde kalıyoruz. Yani ben o durumdayım. Ama bir anlatayım rüyamı da sizde bana hak vereceksiniz eminim. Eski Yunan filozofu Heraklatyüs’ün rüya hakkında şu sözü meşhurdur: ‘Uyanık olan insanlar için tek bir dünya vardır. Uykuda olanların ise her birinin ayrı âlemi vardır, onun içinde dönerler.’ Kesinlikle kendimi öyle algılamıştım gece boyu dön dolaş durumları. Ve işte rüyam…
Almanya’da yaşayan bir kız arkadaşım var. Arkadaşım, güzel sanatlar mezunu Almanya’da öğretmenlik yapıyor. Ancak rüyamda o bir doktor. Ve bir erkek hastanın kalbini değiştirmek üzere ameliyathaneyi hazırlıyormuş. Bütün aile oradaymış. Herkes çok üzgün ve tedirgin… Neden diye soruyorum. Arkadaşım hiç konuşmuyor annesi konuşuyor, arkadaşım kendi kalbini çıkarıp o hastaya takacakmış. Ve bu işi tek başına yapacakmış. Düşünebiliyor musunuz masada üzeri örtülü bir hasta var ve etrafta korkunç bir tedirginlik arkadaşım, kendi kalbini çıkaracak erkek hastaya takacak ve bu işi tek başına yapacak? Rüyalar olağan üstü olabilir tabi ama bu kadar mı? Aklım almıyor. Kendi kalbini sökeceksin. Göğüs kafesini kesecek içinden yüreğini koparacak gerekli dikişleri dikeceksin ve o kalbi alıp, kendinden ez iki misli büyük bir erkek hastaya takacaksın olacak şey değil? “Sen, ölürsün” diyorum “Olamaz böyle bir şey, bu işi yalnız yapamazsın bu bir ekip işi sen nasıl yapacaksın bu senin ölümün olur” falan türünden bir sürü şey söylüyorum, üzüntüden kahrolmuş vaziyette.
Ve bir yandan da takdir ediyorum arkadaşımı, öleceğini bile, bile bir hastasına kalbini verecek olması beni çok etkiliyor. Annesi üzgün kendisi üzgün, korkuyor hatta, bir ara ağlıyor ancak kararından vazgeçmiyor. Madem o kadar kararlısın, bari bu anı resimleyim okuyucularımla paylaşırım diyorum. (gazetecilik ruhu bu olsa gerek?) ama fotoğraf makinemi bulamıyorum. Ortalıkta dolanıp duruyoruz kalbimiz o kadar atıyor ki kulaklarımız ağrıyor. Sanki kulağımızda “tok, tok”ları… Ancak ne yaparsak yapalım onu bu kararından vazgeçiremiyoruz. Ve aniden ter içinde uyanıyorum. Aslında uyumak istiyorum daha, uyuyorum ve yine aynı rüya devam ediyor. Sabaha dek bin kez uyandım, bin kez uyudum aslında uykuda değil uyanık ve başka bir boyuttaydım? Psikolog Freud: “Rüya, uykunun bekçisidir” der. Bence rüya başka bir boyutta uyanık olarak yaşamaktır bir müddet.
Ve hâlâ bir inceleme konusu olan rüyalar, insanları bazen gerçekten etkileyebiliyor diye düşünüyorum psikolojik olarak ta fiziksel olarak ta. Ve yine diyorum ki fiziksel rahtsızlıklarda huzursuz rüyalara, karabasanlara neden olabilir ve yaşadığımız, okuduğumuz, duyduğumuzda bizi etkileyebilir o yönde rüyalar görebiliriz diye düşünüyorum.
Ve azıcık araştırdım. Batı bilginleri rüyalar hakkında şu bilgileri veriyor: Rüyalar, uyanık iken geçen muhtelif olayların şuuraltı yankılanmasıdır. Başka bir tâbirle rüya günün tortusudur. Rüya ruhî hayatın mühim bir parçasıdır. Bir insanın bütün hayatı tıpkı bir ceviz kabuğu gibi bir rüya içine toplanabilir.
Rüya, insanoğlunun kendini tanımaya başladıktan sonra hayal gücünü faaliyete geçiren ruhî bir olaydır. Kontes Sirkof’un, rüya hakkında yazdığı bir eserden aldığımız şu satırlar dikkate şayandır: Bazıları rüyanın insan muhayyilesinin doğurduğu birtakım hezeyanlar ve evhamlardan ibaret olduğuna inanırlar. Halbuki bu yanlış bir inançtır. İnsan uyuduğu zaman cesedin bağlarından kurtulan ruh muhakkak ki büyük bir rol oynamaktadır. Rüyalar, uyanan adamın düşünceleridir, onları gizli bir kuvvet iyiliğimiz için faaliyete getirmiştir. Onun için her rüyanın bir mânâsı ve kendine has bir yorumu vardır. İptidaî insanlar rüyalarında atalarının veya insanüstü varlıkların kendilerini gösterdiklerini sanırlar ve böylece ruhlar âlemi ile bağ kurduklarına inanırlardı.
Eski Mısırlılar, Güldanîler, İbranîler rüyaların geleceği haber verdiğine, rüyanın sihirli bir kuvvet olduğuna inandıkları için rüya tâbirini bir bilgi dalı haline getirmiş ve onu bir hayli genişletmişlerdi.
Hazret-i Yusuf’un hikâyesi bunun en bariz bir delilidir. Hz. Yusuf henüz çocuk iken rüyasında on bir yıldızla güneş ve kamerin kendisine secde ettiklerini görmüş ve bunu ertesi gün babası Hz. Yakub’a anlatmış. O da bu rüyayı tâbir etmiş ve Hz. Yusuf’un büyük bir makama erişeceğini ve on bir kardeşiyle ana ve babasının, önünde hürmetle eğileceklerini söyleyerek, bunu şimdilik kardeşlerinden gizlemesini istemişti. Aradan yıllar geçmiş, Hz. Yusuf, Mısır Firavununun sarayında, tâbir edip gerçek çıkan rüyaları sayesinde büyük bir makama geçmiş ve meşhur hikâyesinde belirtildiği gibi, Mısır’a gelen kardeşleri ve ana babası huzurunda baş eğmişler ve böylece çocuk iken gördüğü rüya hakikat olmuş.
Eski çağlarda, rüyaya büyük önem veren insanlar, ondan faydalanma yoluna gitmişlerdi. Öyle ki rüya tabircilerinden uygun bir netice almadan savaşa bile gitmezlerdi.
Büyük İskender, seferlerinde daima yanında birkaç rüya tâbircisi bulundururdu. Onlara, gördüğü rüyaları tâbir ettirip ona göre hareket ederdi. Bir rivayete göre, muhasara ettiği bir kentin zaptı uzayınca bundan vazgeçmek istemiş, fakat o sıralarda gördüğü bir rüyayı tâbir eden yorumcuların zaferin yakın olduğunu söylemeleri üzerine savaşa devam etmiş ve gördüğü rüya gerçekleşerek kaleyi fethetmiş…
Valla sevgili okuyucuların batılı bilim adamaları ne derse desin, ben bu günkü rüyamı nasıl yorumluyorum biliyor musunuz? Sevgili arkadaşım bence yüreğini duygusal olarak birine verecektir ve bütün sıkıntı gerginlik sevince dönüşecektir. Bu güzel olumlu bir yorum istersem acayip yorumlarda yapabilirim bu hayal gücüme bağlı tabi. Ve şimdilik hoşça kalalım hep birlikte sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle. Yase
Günün Şiiri
Dörtlükler
*
Kime sordumsa seni, doğru cevap vermediler;
Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus! dediler…
Künyeni almak için, partiye ettim telefon,
“Bizdeki kayda göre, şimdi o meb’us!” dediler…
*
Kim demiştir kanun alınmıştır ayak altına,
Böyle bir halin vukuunda hamiyyet çiğnenir.
Devleti yolsuz görenler halt eder bir beldede,
Kaldırım olmazsa kanun-ı hükûmet çiğnenir.
*
Felsefemdir kitab-ı imânım,
Taparım kendi rûhumun sesine.
Secde eyler hâkikatim her ân,
Kalbimin âteş-i mukaddesine.
*
Gözünü aç daha meydan var iken,
Dizginin canbaz elinde Neyzen!
Girmedim ya kapısından baktım,
Cennet’i at pazarı sandım ben.
*
Bî-namaz deyip beni Hak’dan uzak gören,
Sığmaz senin hayâline mihrâb ü mübrem.
Sen sade beş vakitte ararsın Allahını,
Ben her zaman onunla emîn ol beraberim.
*
Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir pâye, kavuk sallamayınca,
Kürsî-i liyakat pezevenk, puşt olanandır!
*
Hayliden hayli kalınlaştı yobazlık yeniden,
Softalık zorlu anırtı ile aldı yürüdü.
Kara bir kinle taassub pusudan çıktı yine,
Yurdu şâhâne cehâlet yeni baştan bürüdü.
Neyzen TEVFİK
Koşma
Dudağında yangın varmış dediler,
Tâ ezelden yayan koşarak geldim.
Alev yanaklara sarmış dediler,
Sevdâ seli oldum; taşarak geldim.
Kapılmışım ak oduna bir kere,
Katlanırım her bir cefâya, cevre
Uğraya uğraya devirden devre
Bütün kâinatı aşarak geldim.
Yapmak, yıkmak senin bu gamlı ömrü.
Ben gönlümü sana verdim götürü.
Sana meftûn olduğumdan ötürü
Sarhoş oldum Neyzen, coşarak geldim.
Neyzen TEVFİK
Günün Sözü
İnsanın en zor katlandığı duygu acımadır, hele hak edince.
Evlenme davaya benzer. Mutlaka memnun olmayan bir taraf vardır.
Yoksulluğun hüküm sürdüğü yerde ne utanma kalır, ne suç, ne namus, ne de ruh.
Hayat herkes için acı, çünkü benim boş yere dilediklerime sahip olmuş nice insanlar gördüm, onlar da mesut değil.
HONORE de BALZAC