“Sofra açmak” deyimindeki açmak eyleminin “yemek ihtiyaçlı” nefsi açlıkla ilgisi var elbette.. Ve fakat ramazanda açtığımız ve eş dost, hısım akraba, konu komşuyla birlikte ezan sesini beklediğimiz iftar sofralarının nefhasal açlıkla bir ilişkisinin olduğu da muhakkak! Ki, oruç; imsaktan iftara, elimizi, dilimizi, belimizi tutup, nefsimize hakim olarak, Tanrı’ya gösterdiğimiz nefhasal bağlılığın adı değil mi zaten?
İhtiyaçlarımızı en aza indirmenin iradi duyumu olan ramazanda, ihtiyaçları çoğaltan ‘tüketim toplumunun modern mabetleri alışveriş merkezlerinde’ “nefsi açlığı” doyurmanın peşinden koşuşturmalarımıza atıfla, “Ey Oruç, Tut bizi!” diyerek tutup kaldırabilmek maddi nefsimizi, mana nefhamızın üzerinden! Modern toplumlardaki bireylerin maddi değerlerlerle obezleşmeyi tek yön olarak belirlediğinde, manevi değerlerinde zayıflama başladığını dile getiren Aleksi Karel’in, “İnsan Bu Meçhul” adlı kitabından biraz tuz, benzer düşüncelerden biraz su taşıyarak ‘bir ramazan sofrası’ açmak istiyorum bu yazıda..
A. Karel, 1939 tarihli önsüzünde; “İnsan kendini tanımadan madde alemine hakim olmuştur” diyor ve daha ilk sayfalarında açıklıyor gerekçesini.. “Modern toplum; insani öğeleri dikkate almadan, fennin sıra tanımaz keşif ve ideolojilerinin fantezilerine göre kurulmuştur.”(s.19, Çev. M. Tuncer, Anten Y. 1971)
A.Soner Alpan, “modernleşmeyi” irdelediği makalesinde, modern toplumun, ‘kapitalizmin’ bir ürünü olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Modernleşme, temelde, daha yaygın tabirle altyapıda gelişen kapitalist üretim ilişkilerinin, toplumsal formasyonun değişik veçhelerinde (siyasal, ideolojik, kültürel, ahlaki vs.) meydana getirdiği dönüşümün tamamına verilen isimdir.” (Gelenek, Kasım 2012, s.21) Soner Alpan’ın ahvalini tercüme ettiği kavramın efkârını ise, ekonomist İbrahim Öztürk, “Kapitalizmin bin bir yüzü ve sonuçları” adlı makalesinde; “kısa vadede kâr ve haz, uzun vadede acı ve yıkım getiren” şeklinde tasvir ediyor.. Ve ekliyor: “Öte yandan problem kapitalizmin batıp batmayacağı ile ilgili de değil. Zira bu düzen sayesinde batan insanlıktır.” (Zaman, 21.6.2010)
1940’da “Nobel Tıp Ödülü”nü alan A. Karel, söz konusu kitabında sarsıcı bir dille şöyle tanımlıyor insanı.. “Anatomistler için kesip biçilen bir kadavra, kimyager için kimyasal reaksiyon, fizikçi için dış dünya ile sürtünmeli bir madde, tabip için tamir edilen, bozuk parçaları değiştirilebilen maddesel yapı. Psikologlar için ise manevi şuur ve şahsiyet!” Devamında, “bir kahraman, bir şair, bir dost, bir sevgili” olarak betimliyor ve sorguluyor sayfalar boyu, “maddi zenginlik içindeki manevi şuur ve şahsiyette yoksullaşan modern toplum bireylerinin madde ötesi insani değerlerine ne olduğunu..
Soner Alpan, söz konusu makalesinde, Marks’ın “katı olan ne varsa buharlaşıyor!” sözüne atıfla kapitalizmin, geleneksel yapıları çözüp buharlaştırdığını da söylüyor.. Acaba insanın manevi şuur ve şahsiyeti de maddeleşti mi? Yoksa kapitalizm bu değerleri önce katılaştırdı ve sonra da buharlaştırdı mı? Prof. Dr. Fisun Çuhadaroğlu, “Değişen toplumda kimlik krizi”konulu konferansında bu durumu şöyle açıklıyor.. “Toplumsal değişim, teknolojik gelişmeler, fazla uyaranla etkileşim, sosyal hareketlilik, nesne ilişkileri değişikliklerine yol açmaktadır. İlişkilerde, “kalıcılık” yerini “gelip geçiciliğe” bırakmıştır.Toplumlarda “bir kağıt eşya kültürü” oluşmuştur. Buna “kullan at kültürü” de diyebiliriz.Bu kültür gerçeklik duygusunu azaltmakta, yabancılaşmaya yol açmakta ve kalıcı değerlere sahip olunmasının önünde engel oluşturmaktadır.”
“Savurganlık çağında yaşıyoruz” diyor Odo Marquard, “İlkeselliğe Veda” adlı kitabındave devam ediyor: “Bu gün her şey har vurup harman savruluyor. Tek kullanımlık şişeler, tek kullanımlık poşetler, tek kullanımlık paketler, tek kullanımlık içerikler, tek kullanımlık dünya. Ve tek kullanımlık düşünce.. Sadece bir kez düşünülen, kullanılan ve sonra bir daha ortaya çıkmayan düşünce..” (s. 75, Çev. Şebnem Sunar, Sarmal Y. 1995) “Batı insanı gerçek bir ahlaki bunalım içerisindedir” diyor Ayn Rand da “İhtiyacımız Olan Felsefe” adlı kitabında.. Ve ekliyor: “Eğer yaşamaya devam etmek istiyorsak şimdi ihtiyacımız olan şey ahlaklı olmaya geri dönüş değil, ahlaklı olmayı keşfetmektir.” (Çev. N. Kandemir, Plato Y. 2003)
“İnsan kendini yeniden keşfetmelidir!” diyor “İnsan Bu Meçhul” adlı kitabında, “insanın, kimyasal bir madde, bir makine olarak değerlendirildiğini, onun ahlaki, estetik ve dinsel etkinliklerinin budandığını” (s.315) dile getiren ve “yozlaşmayı” modern toplumların bir hastalığı olarak adlandıran A.Karel de..
Keşfedelim ramazanda kendimizi.. Maddi obezliğimize, mekanik tüketim iştahımıza fren değil şuurlu bir irade olsun ramazan.. Kardeşliğe, sevgiye, birliğe, barışa açtığınız iftar sofralarınız bereketli olsun..
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com