Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bugün sayfamda güzel iki Ramazan masalı var. Ramazan ayında masal dinlemeye bayılırdık kardeşimle. Çok tatlı bir ninemiz vardı. Bizi etrafına toplar anlatmaya başlardı. Keşke o anlattıklarını şimdi anımsayabilseydim. Çok güzel bir kitap olurdu şimdi. Ama bizimle çok zaman geçiremedi ne yazık ki biz okula gitmeye başlayınca oda ebedi yolculuğuna çıktı ruhu şad olsun.
Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum iki öykü ile. Her zaman birlikte ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & &
Hoş Geldin Sultanım
O halde Ramazan sabit oldu. Müddeinin iddia eylediği, senin de inkâr etmediğin mercan tespih ücreti olan yüz kuruşu müddeiye eda eyle!
“Kadı hazretleri! Bu adama geçen yıl bir mercan tespih sattım. “Yüz kuruştan ibaret olan ücretini önümüzdeki Ramazan’da ödeyeceğim” diye taahhütte bulunmuş idi. Ama şimdi sözünde durmuyor.”
Kadı davalıya sorar: “Öyle mi söyledin Efendi?”
“Evet, kadı hazretleri. Sözümde de sadığım. İllâ bu adam ücreti henüz Ramazan gelmeden istiyor.”
Davacı itiraz eder: “Asla kadı efendi! Hilâl görünmüş, binaenaleyh Ramazan gelmiştir?”
“İspat edebilir misin?”
“Evet! Dışarıda iki tane şahidim vardır. Müsaade olunursa içeri alıp dinleyiniz.”
Bu konuşmalar fi tarihinin bir arefe gününde, İslâm şehirlerinin Babı Meşihat denilen makamında, dinî otorite sayılan kişiler (Şeyhülislâm, müftü, imam vb.) ile kadı efendinin huzurunda cereyan eder.
Kadı efendi iki şahidi içeriye aldırır. Bunlar o bölgede hilâli gözleyen pek çok kişiden, hilâli ilk gören ikisidir ve şahitlik ücreti olan hediyeyi almak için soluk soluğa koşup gelmişlerdir. Kadı sorar: “Siz hilali görmüşsünüz, öyle mi?”
“Evet!”
Kadı, hilâlin nasıl olduğunu, tam olarak nerede görüldüğünü, inceliğini ve kalınlığını vs. iyice tetkik edecek suallerden sonra huzurda bulunan heyete döner: “Sizler bu şahitlerin sözlerini inanılır buluyor musunuz?”
“Evet!”
“O halde Ramazan sabit oldu. Müddeinin iddia eylediği, senin de inkâr etmediğin mercan tespih ücreti olan yüz kuruşu müddeiye eda eyle!”
İstanbul’da her yıl tekrarlanan bu mahkemenin “Evet!”i karar defterine kaydedilir ve şehirde Ramazan başlar ve bu “Evet!”in sonu bayram olur.
Ramazanınız mübarek olsun, Allah bayrama eriştirsin!
Kaynak:İskender PALA
& & && &
Ramazana Hürmet Eden Mecûsî
Bir Ramazan günü idi. Müslüman mahallesinde oturmakta olan bir mecûsî, (Ateşe tapan) nin çocuğu daha Müslümanların ne yaptığını idrak edecek çağa gelmediği için, oruçlu Müslümanların arasında ekmek yiyordu. Hemen babası, çocuğun bu halini fark etti: “Oğlum Müslümanların arasında yemek yenir mi? Onlar bu günlerde oruç tutarlar, onlarca bu günler muhterem günlerdir” diyerek azarladı ve çocuğu eve gönderdi.
Her fâninin başına gelen ölüm, bir gün onu da alıp götürdü. Ölümünden sonra o şehrin dinde ileri gelen zevatından birçoğu, mecûsîyi rüyalarında Cennet-i âlâda gördüler. Halbuki hayatında ateşe Allah diye ibadet eden bir kimsenin, Cennete girmesi adl-i ilâhîye mugayirdi.
Mecûsîye: “Nasıl oldu da bu nimete eriştin! Biz seni imansız bilirdik. Hatta öldüğün zaman, cenaze namazını bile kılmadık” dediklerinde O, şu cevabı verdi: “Evet! Doğru söylüyorsunuz. Ben bir mecûsî idim. Fakat bir gün küçük oğlum, Müslüman mahallesinde, onlar oruçlu olduğu halde yemek yiyordu. Ben çocuğun onların gözleri önünde ekmek yemesine müsaade etmedim. Müslümanların hürmet ettiği bir şeye, ben de hürmet ettiğim için; Cenab-ı Allah, benim ruhumu Müslüman olarak aldı. Ölüm anında Azrail (a.s.) geldiği zaman, Allah (c.c.) ona emretti. Evvelâ bana: “Eşhedü enlâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resulühü” dedirtti, ondan sonra canımı aldı. O sebepten ben, işte bu gördüğünüz nimete kavuştum” dedi.
& & & & &
Ayet ve Hadislerle Ramazan-ı Şerif ve Oruç
Ramazan ve Azaların Orucu
Bütün bir sene ve hatta ömür adına güzel bir örnek olan Ramazan’da mü’minlerden beklenen şey, başta kalb, ruh ve sâir latifeler olarak maddi-manevi bütün sistem ve roganlarıyla oruç tutulmasıdır.
Eller harama uzanmaktan, ayaklar harama yürümekten, dil yalan, gıybet ve dedi-kodudan, kulaklar haramı dinlemekten, gözler harama bakmaktan, zihin haramı tahayyül etmekten ve bunun gibi bütün azalar haramlardan uzak tutularak orucun hakkı verilmeye çalışılmalıdır. Allah Rasülü ve sahabe-i kiramınki gibi hakiki bir oruç ancak bu şekilde gerçekleşecektir. Bu konudaki örnek bir hadis şöyledir: “Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terketmezse, Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.” (Buhârî, Savm, 8, Ebû Dâvûd, Savm, 25)
Ramazan-ı Şerif’ten beklenen neticeyi kazanmak ve “yazıklar olsun” itabına maruz kalmamak için yapılması gereken, insanın yeme-içmeden kendisini alıkoyduğu gibi aynı zamanda diğer bütün latife ve organlarını da haramlardan ve yakışıksız şeylerden uzak tutması, beden ve ruhunu Kur’an, sohbet-i Cânân, tefekkür ve ibadetle meşgul etmesidir. Böyle bir oruç, insanı tiryakisi olduğu zararlı alışkanlık ve adetleeden de Allah’ın izniyle muhafaza edecektir.
Günün Şiiri
Gül Zakkum ya da Su Boşluğu
İmgeyi antikacıda rehin bırakan usta
ölüm de artık baştan kokar
nerede kalmışsa su zamanı
üç basamak merdiven indiğim
kalbimin şurasında
bugün de ince bugün de kırıldı kırılacak
gülzakkum (?) saçlar. Aşkın,
miras kalan öyküsüyle yaptığın kahve
Masada unutulan kaysı, buzdolabı
Havada dedikodu tadı
Deniz şortunu giyinmiş
Teninde yorumlar gününü güneş, dilimi çağırıyor
Mermerdeki damarlar, tenin soyuluyor terimle
Bir sinek vuruyor cama
Sokağı yok suboşluğuna inen yolun, uzun zamandır
Unuttum sokak adlarını, kedigözü, memebaşların
Avucumda kokan ot fıskiye
İstanbul’un tozu alınmamış bir köşesinde içtiğimiz
rakı, aşkımızın açıkta kalan kamburuydu komi,
ölü düşler asılı
duvarda, kılıktan kılığa giren su, kimi ölü kimi uzak
kimi adını bilmediğimiz, zakkumu bırakmıştık
vestiyere gülü alıp gidiyoruz,
tozu alınmamış bir köşesine İstanbul’un
güneşin en yorgun saatinde, suskun ben sen ve
herkes kumun ötesinde
anonslar… anonslar
tenimizde pullanır ayetler
aşkımın gülden zakkuma sızdığı
branda da poyraz, sevişme izleri
döşendiği otlar, anonslar
ben sen alışamadığımız bu şehirde
ne varsa yükümüz denizden çıkan gizliden gizliye
öğrendik yalnızlığı
lodos terimizi ve tenimizi okşadı
güneşten gizlediğimiz beyazlık
aynı yerde buluşmalıyız değmeden bıçağın ucu
koynumuza, sakladığımız aşk bir sur içi, bindiğimiz
gece tramvay, aynı yere gitmeli
aradığımız rüzgârın koyunda
su boşluğu, ‘bir savaşın tasviri’nden alıntı bir adrese
sızıyoruz
aşkımız gül kokusu
dalında unutulmuş portakal
bu gecede, baykuş sesine aldandı ay
el çantasında dudak renklerinin iki hali, meçhul
gelişini saptayamıyorum, geceye mi bakıyor
gözlerim gündüze mi? ot kokusu
gözlerim yorgun bakmaktan gülü kuşatan poyraza
karşı pencerenin perdesi çekiliyor
zakkum, zakkum ve zakkum
şimdi
belinden kopmuş karıncayım, başım
kendi merkezi etrafında arıyor dudaklarını, kod adı
bırakıyorum bulamadığım yerde
kasılan zakkumdur terimin birleştiği
ırmakta-gül
gül ve gül
aşkınızla kulaç atıyorum
üç basamak deniz iniyorum
SU BOŞLUĞU
Metin FINDIKÇI
Hadis
Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Her kim ramazan ayını susarak oruç tutar da, kulağını, gözünü, dilini, şehvetini ve vücudunun organlarını yalandan, haramdan ve gıybetten Allah’ın rızası için korursa, yüce Allah onu kendine yakın kılar, öyle ki o adam Hz İbrahim Halilullah’a (onun makamına) erişir ve onunla birlikte olur.”