Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Sıcaklar bastırdı. Halk parkları doldurur oldu. Çok güzel ama parklarda ağaç yok. Gündüz güneş kavuruyor etrafı. Özellikle 4 numaralı sosyal tesisin önündeki geniş alan inanılır gibi değil güneşin altında kavruluyor. Oysa orda ağaç ekimi için bir sürü yer ayrılmış. Neden orayı ağaçlandırmazlar? Çarşıda pazarda bunalan insanlar, oraya sığınmak istiyor. Kapalı alanlardan gına getirmişler, ağır gölgesi olan bir ağacın altında serin, serin oturmak istiyorlar doğal olarak. Oradan her geçtiğimde, kışın kemiklerim üşüyor, yazın içim kavruluyor. Oralardaki caddenin de hali perişan. Her zaman kaldırım kenarına dizilmiş çöp bidonlarından çöpler fışkırmış yerlerde ezile çiğnene iğrenç bir hal almış oluyor. Zaten kaldırımlar yıkık dökük, trafik sıkışık, tıkış.
Yani trafiğe kapalı alandan, caddeyi geçip karşıya geçtiğinizde başka bir dünyaya girmiş gibi oluyorsunuz. Çok zorda kalmasam o yolu kullanmak istemiyorum doğrusu. Ancak o cadde çok önemli bir defa, üzerinde iki okul var. Ve insanlar otobüse minibüse binmek için oradan geçmek zorunda kalıyorlar ellerinde erzak torbaları, öğrenciler kitapları çantaları. Yani orası gerçek hayatın yaşandığı bir yer. Ve doğal olarak curcuna var. Oralardaki durumun acilen düzeltilmesi gerekiyor diye düşünüyorum ve 4. Sosyal tesisinin önündeki park alanı hemen ağaçlandırılmalı, her dakika geç kalınmış bir dakikadır. Çünkü o ağalar bir günde büyümüyor bir haftada bir yılda da bu yüzden zaman kaybı çok önemlidir.
Valla şimdi uyuşturucu parkı olarak bilinen park alanı oralardan daha güzel kaldı. Ve orası birkaç dokunuşla tedavi edilebilir bununla övünmeye hiç gerek yok. Zaten belediyenin rutin işlerinden biri bu ve aslında geç kalmış işlerinden biri bendeniz olsam “nihayet birileri gördü” diye başlık atardım.
& & & & &
Ve sevgili okuyucucularım. Kısa hikaye arşivinde okuduğum bir öyküyü paylaşmak istiyorum.
Uzaklaşan Kalpler
Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye sormuş.
Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alçak bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız?” diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”
“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”
Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz.”
Günün Şiiri
Ağacın Olsun
Şu dünyada dikili bir ağacın olsun gel
Ağaçla bütünleşen toprak şanslı ve güzel.
Estikçe, salladıkça yaprağı çoşar rüzgâr
Sanki seslerden sarhoş olmuş büyük bestekâr…
O yapraklardan çıkar o en güzel besteler
Makamlar binbir çeşit, ne usûller var neler?
Kuşlar o şarkılarla hep aşkı fısıldaşır
Kelebekler çiçekten çiçeğe sevgi taşır.
Yaptı da o ağaçtan NUH NEBİ gemisini
Kurtararak yarattı ‘Tufan Efsanesi’ni.
Emirnâmesinde der KANUNİ:’Keserim baş
Kim ki bir ağaç kese,ola o ağaç da yaş…’
Ormanı NERON gibi yakıp bakmak ne demek?
Ömründe kalsa son gün olsun iş ağaç dikmek.
Öneriyor bak bunu Yüce PEYGAMBER’imiz
Ağaç dikmekle olur CENNET ‘te de yerimiz.
Küçümseme ağacı olsa da dünya malın
Ağaç ile yapılır tabutun ve de salın…
Alper KÜRÜK
Şehrin Üstünden Geçen Bulutlar
Bakıp imreniyorum akınına
Şehrin üstünden geçen bulutların.
Belki gidiyorlardır yakınına
Rüyamızı kuşatan hudutların.
Evler, ağaçlar, sular, ben ve bu an
Sanki bulutlarla bir, akıyoruz;
Onların hevesine uyaraktan
Cenup ufuklarına bakıyoruz.
Biz de hafif olsaydık bir rüzgârdan,
Yer alsaydık şu bulut kervanında,
Güzel’e ve Yeni’ye doğru koşan
Bu sonrasız gidişin bir yanında;
Dağlara, denizlere, ovalara
Uzansaydık yağarak iplik iplik,
Tohumları susamış tarlalara
Bahar, gölge ve yağmur götürseydik.
Bakıp imreniyorum akınına
Şehrin üstünden uçan bulutların.
Gidiyor, gidiyorlar yakınına
Rüyamızı kuşatan hudutların.
Ahmet Muhip DRANAS
Günün Fıkrası
Adamın tiki var, tek gözünü sürekli kırpıyor, bir işyerine müracaat etmiş… Yönetici: “Beyefendi okuduğunuz okullar harika, sizi hemen işe alırdık ama gözünüzü sürekli kırpmanız müşterileri rahatsız eder diye korkarım.”
Bunun üzerine adam: “Bir saniye, ben iki aspirin alırsam göz kırpmam duruyor” demiş. Ceketinin ceplerini karıştırmaya başlamış; karıştırırken bir prezervatif çıkmış, sonra kırmızı bir prezervatif, sonra yeşil bir prezervatif, mor prezervatif, sarı prezervatif, fosforlu prezervatif.. Sonunda iki aspirin tabletini bulmuş, yutmuş ve göz kırpması geçmiş. Bunun üzerine yönetici: “Beyim, iyi güzel de bizde birçok bayan çalışıyor, sizin gibi bir cinsi sapığı işe alamayız!” demiş Bizimki: “Ne sapığı kardeşim, ben çok mutlu evliliği olan bir adamım.”
“Madem öyle bütün o prezervatifler ne demek oluyor?”
“Siz hiç eczanede, eczacıya göz kırparak, “İki aspirin” dediniz mi?
Günün Sözleri
Ne kadar yükselirsen, uçmayı bilmeyenlere o kadar küçük görünürsün.
Nietzsche
Ne kadar hazin bir çağda yaşıyoruz, bir önyargıyı ortadan kaldırmak atomu parçalamaktan daha güç.
AIbert Einstein
İmkânsızla imkân dahilinde olanın arasındaki tek fark, insanın kararlılık derecesidir.
Tommy Lasorda