Çiğdem Hanım, yorucu ve stresli geçen bir günün ardından evde ayaklarını uzatmış dinlenirken, kalp atışlarının aniden hızlandığını, nefes alış verişlerinin kesildiğini, akabinde el ve ayaklarının uyuştuğunu hissetmişti. Yabancısı olduğu bu duygu onu fazlasıyla korkutmuştu. Telaşa kapıldıkça kalbi daha hızlı çarpıyor, boğuluyor gibi hissediyordu. Kalp krizi geçirdiğini düşünüyordu. Ailesi telaş içinde hastaneye yetiştirmiş, kısa sürede müşahede altına alınmıştı. Doktorların yoğun tetkiklerden sonra ‘Bir şeyiniz yok, sadece psikolojik bir problem olan panik atak krizi yaşadınız!’ cevabından sonra ‘sevinsem mi üzülsem mi’ duyguları içinde eve dönmüştü.
Lakin bu açıklama Çiğdem Hanım’ı çok tatmin etmemişti. Kalbinin nasıl çarptığını, nasıl nefessiz kaldığını çok net hissetmişti. Doktorun dediği gibi psikolojik bir yanılma olamazdı bu. Bu şüphe iyice düşüncelerini teslim almıştı artık. Bundan emin olmanın tek yolu daha iyi bir doktor daha iyi bir hastanede muayene olmalıydı. Gittiği her hastanede tahlilleri tertemiz çıkmasına rağmen bir türlü içindeki korkuyu yok edemiyordu. Her an aynı krizi yaşayabilecek korkusu ve kimsenin yardım edemeyecek düşüncesi onu daha çok tedirgin ediyordu. Bu yüzden sosyal hayatına kısıtlamalar getiriyor ve sürekli kendini kontrol etme hissi yaşıyordu. Bu yaşadığı atak, kaygı bozukluğuna dönüşmüş yavaş-yavaş sosyal ve iş hayatını etkilemeye başlamıştı artık.
Sanırım Çiğdem Hanım’ın yaşadığı bu senaryo birçoğunuza tanıdık gelmiştir. Hatta birçoğunuz yaşamışsınızdır. Peki, somut etkisinden çok tekrarlanma korkusundan dolayı hayatı çekilmez hale getiren panik atak nedir, kökeni nerden geliyor göz atalım.
Panik adını mitolojik tanrı olan ”PAN”dan alır. Muzipliği ile ün salan Pan, keçi bedenli insan başlı bir yaratık olarak tasvir edilir. Ormanda tüm canlılar huzur içinde dinlenirken aniden ortaya çıkıp çıkardığı rahatsız edici gürültü ile onları korkutarak heyecan içinde kaçışmalarına sebep olan bir canlıdır. Psikiyatrik rahatsızlık duyan kişilerde de aynı ani korku ve heyecanlanma duygularını yarattığından panik atak terimine esin kaynağı olmuştur.
Psikiyatrik bir rahatsızlık olan panik atak tek başına bir hastalık değil ortalama 15 belirtiyi içinde barındıran rahatsızlık kümesidir. Dakikalar içinde doruğa ulaşan, genellikle çarpıntı terleme ve soluğun kesilmesi gibi belirtilerin hâkim olduğu düşünce bozukluğudur. Yaşanılan bu problemin psikiyatrik bir hastalık olarak sayılabilmesi için atakların tekrarlayıcı nitelikte olması, bu durumdan yoğun endişe duyması ve sosyal işlevselliğini bozmuş olması ve aşağıda sıralanan kriterlerin en az 4’ünü yaşamış olması gerekmektedir.
-Çarpıntı, -Terleme, -Titreme
-Soluk daralması ya da boğuluyor hissi
-Soluğun tıkandığı duyumu
-Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma
-Bulantı ya da karın ağrısı
-Baş dönmesi ya da bayılacakmış gibi olma,
-Sersemlik hissi
-Üşüme, ürperme ya da ateş basması duyumu
-Uyuşma ve karıncalanma duyumları
-Gerçek dışılık duyguları, kendine yabancılaşma ya da benliğinden ayrılmış gibi hissetme
-Kontrolü kaybetme ya da “çıldırma” korkusu
-Ölüm korkusu
-Boşluk hissi
Kaygı durumunu daha somut açıklayacak olursak, her birey stres ve korku uyandıran bir durumla karşılaştığında beyin alarm reaksiyonu vermektedir. Örneğin aniden karşınıza çıkan ve hemen ayaklarınızın dibinden geçen bir yılan hayal edin. Bedeniniz korku figürü karşısında kendini korumak için alarm verir. Kalbiniz aniden hızlı-hızlı çarpmaya başlar, hızlı nefes alıp verişi, yoğun bir korku hissi, baş dönmesi, ağız kuruluğu ve soğuk-soğuk terleme vs. gibi semptomları yaşarsınız. Şu anda size şaşırtıcı gelse de korku duyulan figüre karşı yaşanılan panik ile panik atak arasında birçok yönden benzerlik vardır. Tek fark birinde belirgin bir tehdit unsuru varken, panik atakta farkındalık düzeyinde somut belirgin bir neden bulunmaz. Bu nedenle panik atağı alarm sisteminizin yanlış ve nedensiz ortaya çıkan bir durum olarak düşünebilirsiniz.
Peki, nasıl olurda bir düşünce bozukluğu insan hayatını alt üst edebiliyordu? Birey yanlış alarm çaldığı esnada fiziksel belirtileri yanlış yorumlayarak ”kalp krizi geçiriyorum” şeklinde düşünür. Bu düşüncesinden dolayı korku katlanır, akabinde kalp daha hızlı çarpmaya başlar. Nefes alış verişi hızlanır. Vücuda salgılanan fazla oksijenden dolayı baş dönmesi ve bedende karıncalanma başlar. Bu belirtileri fark ettikçe korku düzeyi yükselir.
Ve birey kontrolünü yavaş-yavaş kaybeder. Duygusal kontrolünü yitiren birey devridaim şeklinde kaygılarını panik krizine çevirebilir. Bu durum bir nevi kıvılcımı koca bir ateşe çevirmektir. Şayet yaşadığınız kaygı durum bozukluğunu doktorlarınız psikolojik veya panik bozukluk olduğunu söylüyorsa mutlu olabilirsiniz. Çünkü ölümcül bir hastalığınız yok ve psikoterapi ile kolay iyileşebilen bir rahatsızlıktır.
Psikolog ve Aile Terapisti
Mehmet CAN