Özgür Bir Ruhu Kim Görebilir ki?

0
101

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah yine erkenciyim. Elimi yüzüme dayayıp kayıp gidiyorum bu diyardan. Dolaşıyorum, derya deniz, rüzgârla el ele vermişim. Dalıyorum ağaçların içine, secde ediyor dallar, yapraklar, huşu içinde, Allah, Allah diyerek. Dolaşıyorum ruhumun  derinliklerinde, indikçe  iniyorum eriyinceye kadar bir hamur parçası gibi suda… Saatler geçsin günler, aylar, yıllar, hep böyle kalalım derinlerde. Hışırtısında eriyelim ağaçların, denizin gizeminde yok olalım. İstiyorum…

Ancak bu dönüşsüz gidişe çok var daha! Her elimizi çenemize dayadığımızda hazırız gibi görünsek de sonsuza karışmaya, yaşanacak yenecek çok ekmekler var. Her defasında “dön geri” oluyorsan! Bir hırka bir lokma kendinden sıyrılıp evrende, bir toz zerresi olamıyorsan. Her defasında uzaktan çok uzaktan gelmiş gibi yorgun, seslere yabancı, görüntülere uzak ama yinede benliğinin emrindeysen ondan kurtulmamışsan? Daha çok git geller var yaşanacak… Çokkk.

& & & & &

Kıskanç benliğimiz! İstemez ondan ayrılmamamızı sanki asıl sahibimiz o ve biz bir köle gibi döneriz ona her defasında! Ama, ayrımında değil daha, asıl onu köle etmek için dönüşümüz, yoksa kitaplar, yazılar, çizgiler, düşünceler ne işe yarardı ya  tefekküre dalmamız? Bütün bunlar onu eritmek için birer araç aslında, bu yüzden her çağrısında dönüp gelmemiz? Ondan kurtulmak için yine onu kullanırız! Hem onunla  görünür, hem onsuz yaşayabiliriz? Her saniye görünmez olabilir, dağları, taşları dolaşırken engin denizleri aşarken arşa doğru süzülürken bir tüyden hafif, bilgisayar başına geçip yazı yazabiliriz. Havuzda düşüncelere dalıp kanatsız kuş olabiliriz, solungaçsız balık. Güneşi emerken bedenimiz eriyip yok olabiliriz, çocuklara gülümserken. Ve benliğimiz, onun emrindeyiz sanır ve başkaları!! Oysa vücuttan sıyrılmış özgür bir ruhu kim görebilir ki? Kim esir alıp köle yapabilir ki?

& & & & &

Uzak olsun bizden, ruhun beden hapishanesi. Lal olsun dillerimiz Allah aşkıyla, sürsün erimişliğimiz, vicdanımızın özgürlüğünde. Ve bu ayda bize sunulan rahmete dört elle sarılıp, rahmete rahmetle karşılık verelim. Sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle kalın. Allah Kuran’ı Kerim’de 185 inci ayette Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez” der. Ben bu lafı her zorluğun bir kolay tarafı var onu bulun ve ona göre yaşayın diye yorumluyorum ve böylece orucun bu sıcaklarda zorlayıcı etkisini en aza indirgemeğe çalışıyorum.

Sizde kendinizce kolaylaştırıcı şeyler bulabilirsiniz, aslında yalnızca her zorluğun sonunda gelen rahatlığı düşünürsek de bu kolaylaştırıcı bir etki yapabilir diyorum. Ve hepinize huzur dolu bir ramazan ayı diliyorum. Yase

& & & & &

Hakiki Muhabbet Nedir?

Kırılan iki arkadaştan biri, uzun bir aradan sonra diğerinin kapısını çalar. “-Kim o?” diye seslenir içerdeki. “-Benim” der kapıyı çalan.

“-Burada ikimize birlikte yer yok” diye cevap verir öbürü.

Aradan uzunca bir zaman geçer… Yeni bir umutla tekrar çalar sevdiği arkadaşının kapısını. “-Kim o?” diye sorar yine içerdeki.  “-Sen’im” der bu sefer. Ve kapı sonuna kadar aralanır.

Hz. Mevlânâ da; “Birisinin kalbinde taht kurmak, sevgisini kazanmak istiyorsanız, öylesine sevmelisiniz ki, benliğinizi bırakıp âdeta o olmalısınız” diye anlatır hakiki muhabbeti.

& & & & &

Öğüt

Bir gün Emir Süleyman Pervane, Mevlana’dan kendisine öğüt vermesi için ricada bulunmuştu. Mevlana, bir zaman düşündükten sonra: “-Emir Pervane, Kur’anı ezberlediğini duyuyorum, doğru mu?” dedi.

Pervane: “-Evet.”

“-Ayrıca, Şeyh Sadreddin’den hadis ilmi okuduğunu da duydum.”

“-Evet doğrudur.”

Bunun üzerine Mevlana şöyle buyurmuştu: “-Mademki, Tanrı ve onun peygamberinin sözlerini okuyorsun… O sözlerden öğüt alamıyorsan, hiçbir ayet ve hadis’in emrine uyamıyorsan, benim nasihatimi nasıl dinler ve ona uyarsın.”

Pervane, bu sözler üzerine ağlayarak dışarı çıkar.

& & & & &

Mal Sevgisi Kalbi Kaplamamalı

 Büyük fıkıh (hukuk) bilgini, Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’nin (VIII. yüzyıl) ilmi faaliyetleri yanında ticaretle de meşgul zengin bir zat olduğu malumdur. Bu büyük insan, gündüz öğleye kadar mescitte talebelerine ders verir, öğleden sonra da ticari işleri ile uğraşırdı. Bir gün ders verdiği sırada bir adam mescidin kapısından seslendi: “-Ya imam, gemin battı!…” (İmamın ticari mal taşıyan gemileri mevcut)

İmam-ı Azam bir anlık tereddütten sonra “-Elhamdülillah” dedi.

Bir müddet sonra aynı adam yeniden gelip haber verdi: “-Ya imam, bir yanlışlık oldu batan gemi senin değilmiş.”

İmam bu yeni habere de: “-Elhamdülillah” diyerek mukabele etti. Haber getiren kişi hayrete düştü: “-Ya imam, gemin battı diye haber getirdik “Elhamdülillah” dedin. Batan geminin seninki olmadığını söyledim yine “Elhamdülillah” dedin. Bu nasıl hamdetme böyle?”

İmam-ı Azam izah etti: “-Sen gemin battı diye haber getirdiğinde iç âlemimi, kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının yok olmasından, elden çıkmasından dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu nedenle Allah’a hamdettim. Batan geminin benimki olmadığı haberini getirdiğinde de aynı şeyi yaptım. Dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Dünya malına karşı bu ilgisizliği bağışladığı için de Allah’a şükrettim.”

Günün Şiiri

GÖNÜL

Evvel sen de yücelerden uçardın

Şimdi enginlere indin mi gönül

Derya deniz, dağ taş demez geçerdin,

Karada menzillin aldın mı  gönül.

Yiğitliğin elden gitti yel gibi.

Damağımda tadı kaldı bal gibi

Hoyrat eli değmiş gonca gül gibi

Bozulmuş bağlara döndün mü gönül

Hasta olsan yatağın istersin

Kadir Mevlam sağlığını göstersin

Cennet i Aladan bir köşk dilersin

Boynunun farzını kıldın mı gönül

Karacaoğlan der ki, söyle sözünü

Hakka teslim eyle kendi özünü

El içinde karalama yüzünü

Yolun doğrusunu buldun mu gönül.

Karacaoğlan

 

Bir Toprak İşçisine

Sen omuzunda yorgan, elinde torban,

Sen mevsim işçisi, büyük gezginci,

Doğduğundan beri sen, anan, baban,

Orakçı, çapacı, ırgat, ekinci.

Sen, anan, baban…Siz topraksızlar,

Sizi ben tanırım uzun yollardan.

Size en yığın yığın büyük yalnızlar,

Sizi de yaratmış bizi yaradan.

Ekip biçtiğiniz toprak sizindir,

Sizindir zorluğu, derdi, mihneti.

Sizin çektiğiniz derde dar gelir,

Tanrının ambarı olsa cenneti.

Ve cennet, dünyanın kurulduğundan

Beridir Tanrı’nın düşüncesidir.

Sen sabrını yere çaldığın zaman

Bu güzel hülyadan Tanrı ürperir.

Siz ey yığın yığın büyük yalnızlar,

Sizi de yaratmış bizi yaradan.

Ey mevsim işçisi, ey topraksızlar,

Sizin toprağınız size bu vatan.

Ahmet Kutsi TECER

 

Tabiat Odam

Severim kırlarda ben yaşamayı,

On iki ayı.

Severim kırların yeşil göğsünü,

Bütün süsünü.

İstemem başımın üzerinde dam,

Tabiat odam.

İstemem topraktan başka bir yatak,

Kehkeşanlar tak.

Kuşlardan savrulan bir incecik tüy,

Üstümde örtü.

Ve aydan kırpılan bütün yıldızlar,

Rüyamda kızlar.

Her sabah neşeyle uyanan bir eş,

Koynumda güneş.

Dallarda ötüşen kuşlar kabilem,

Bilmezler elem.

Ağlarsak bizimle beraber olur,

Hemşirem yağmur.

Sızlarsak bizimle beraber sızlar,

Kardeşim rüzgâr.

İsteyen toplasın binlerce arşın,

Karlardan kışın.

Mutlaka öptürür bağlarda temmuz,

Çıplak bir omuz.

Severim kırlarda ben yaşamayı,

On iki ayı.

Severim kırların yeşil göğsünü,

Bütün süsünü.

Ölürsem istemem ne yas, ne kefen,

Ne başka bir fen.

Üstümden kalkmasın çimen, çiy, yosun,

Ruhum uyusun.

Ahmet Kutsi TECER

 

Günün Sözü

Vahşiler hariç, bütün insanlar, kitapların hükmü altındadır.

Vatana sadakatla hizmet edenin atalara ihtiyacı yoktur.

İnsanoğlu hiç de kötü olarak yaratılmamıştır; ama hastalandığı gibi kötüleşir de.

F. M. AROUET VOLTAIRE

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here