Sanat Yazısı
Değerli okurlarım, imam cemaate dönerek, ‘er kişiyi nasıl tanırsınız?’ diyor. ‘İyi tanırız. Allah razı olsun!’ diyor cemaat ve hem de üç defa üst üste. Bir süre sonra vefat eden kişiyi birileri soruyor. Aldığı yanıt çok ilginç; “ÖYLE BİRİSİ VARDI YA, GELDİ DE GEÇTİ…”
Şimdi yolu kısalmış bir yazarın not defterini karıştıralım, neler var? “Orada olanlar, yaşananları! Ne elle tutulur, ne de gözle görülür sevgili. Yaşanmış ve çok gerilerde kalmış olsa da, senin varlığınla yudumlanmış, terennüm etmiştir. Hüzünlere, sevinçlere sahne olan, ruhu okşayan bir gökyüzü gibiydin adeta. Kalbim kaderin darbelerine hedef oldukça, o güzel gökyüzünün bulutları arasından ışık saçan hatıralarınla teselli bulur sevgili. Hislerim o mutluluğun sonsuzluğunda açar, huzur bulur. Bıraktığın yadigârlar, kalbimde şafağa benzeyen gülücükler uyandırır sevgili…”
Bir yazar aynen böyle yazmış. Not defteri çok kabarık ve bir iki paragraf yapmak istiyorum.
“…Yalnızlık bir yağmurdur, cisil-cisil yağan. Tek başınaysanız, yalnızsanız o yağmurun sesini dinlersiniz uzun süre. Başta bu ses huzur verse de bir süre sonra bunalmaya başlarsınız çünkü hep aynı sesler geliyor kulağınıza. Bir damlasını yakalayıp avucunuza hapsettiğinizde, o damlanın ışığında çok şeyler görebiliyorsunuz. Mutlulukla iç içeyken her şey tozpembeydi de, terslikler üst üste geldiğinde neden feryad-ı figan ediyoruz ki? Bazı olayların önüne geçemiyoruz. Başına yüzüne aldığın kroşeler seni sersemletiyor da olsa, önüne geçemezsin, erteleyemezsin, eğer hayattaysan onları da yaşamak zorundasın.
Seni mutlu eden muhterem, Allah’a yürümüş olsa da, ellerinden kaymış gitmiştir. Artık yalnızsın, gardın da düşmüştür ve dünyanın acımasız gerekçeleri de aheste-aheste ortaya çıkmaya başlar. Her şeyden, seni oyabileceklerden ve muhtemelen bir zamanlar seni mutlu eden o duygulardan bile. Yaşam devam ediyorsa, dikkatli olacaksın!
Sensizliğin ıstırabını, gürültünün kol gezdiği, kadınlı erkekli ortamlarda daha çok yazıyorum. Oralarda kendi derinliklerime çekildiğimi düşünüyorum. Bunu da başarabildiğimi söylemeliyim. Demek ki o sığınağı dışarıya taşıma zamanı gelmiş. Böylece dış şartlar ne olursa olsun, sükûnetimi, yalnızlığımı korumanın yanında onu da geliştirmem gerekiyor sanırım. Biraz geç kalmış olsam da fazla derinlere dalmanın bir yararı olmayacağına inanıyorum artık.
Büyüklerimiz, susmanın ve az konuşmanın iyi bir şey olduğunu söylediler hep. Fakat susmak içine ateş düşmüş bir mavi deniz gibidir. Üzerine puslu bulutlar çökmüş başı karlı dağlar gibidir. Susmak sadece konuşmamak mıdır? Susmayı bu şekilde algılamak en büyük yanlıştır bence.
Deli dolu esintiyle birlikte yine yağmur yağıyor. Rüzgâr beline dolanmış ağacın toprağa secde ettirircesine. Yapraklar savruluyordu gözlerimin ulaşamayacağı yerlere kadar. Düşüncelerin kadar karışık ki, adeta balık ağları gibi… Deniz, mor dağlar ve ormanla kankayım burada. Öyle bile olsa, onlar da beni mutlu etmiyor. Yine duygularıma ve maziye dört elle sarılıyorum. Umarım akan gözyaşlarım yüzümü kirletmiyordur…”
Bir yazarın not defterinden iktibas ettiğim bu paragraflar öyle ümit ediyorum ki; hayırlara vesile olur inşallah!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
“B” Planı Hiç Yapmadım
Değerli okurlarım, “Doğduğun değil, doyduğun yerdir vatanın!” Atalarımız öyle söylemişler ve bana göre tamamen doğru. İnsanların birden fazla evi olabilir ama birden fazla vatan olacağını düşünemiyorum. Kanını dökeceğin ve hatta can vereceğin topraklar senin vatanındır. Kimseler, yâd eller senin vatanını alamaz, uzaklaştıramaz. Cennet-i Mekân Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un söylediği gibi; “Tüten en son ocak” ifadesini kullanmıştır. Yani tüten bir ocak dahi olsa, bu vatan korunacaktır. Toprağa düştükten sonra da yapacak dahi olsa, bu vatan korunacaktır. Toprağa düştükten sonra da yapacak bir şey yok.
Şunları neden yazdım biliyor musunuz? Birisi diyor ki; Gidenlere kapımız açık, güle-güle gitsinler. Gitseler n!olur, gitmeseler n’olur falan. Bu türden ipe sapa gelmeyen laflar sarfediliyor. Hani “Sizinkiler” vede “bizimkiler” varya işte bütün mesele orada yoğunlaşıyor.
Oysa gurbete gitmenin fazlaca güzel yanı yoktur. Durumun ne kadar iyi olursa olsun, bir süre sonra “Ah vatanım” demekten kendimizi alamayız. Bu sözlerim yurt dışı için geçerli. Sanki yurt içinde mekân değişikliği olduğunda aynı duygular yaşanmayacak mı? Hatta aynı şehirde, başka bir mahalleye taşınacak olsanız bile belli bir süre kendinizi boşlukta hissetmez misiniz? Zaman-zaman eski mahallenize uğrama gereği duymaz mısınız?
Şöyle bir genelleme yapacak olursak; her bölgenin, her şehrin, biraz daha kapsamlı düşünecek olursak, her ülkenin kendine has gelenekleri, görenekleri, sevinme, üzülme ve eğlenme ritüelleri farklıdır. Adaptasyon konusu düşünüldüğü kadar kolay değildir.
Hiç kimse, vatanımızdan adına bir “B” planı yapmaya zorlayamaz. Buna hiç kimsenin günü dahi yetmez. Yarınlar çok şeylere gebedir ya. Bu milletin suskunluğu da çok şeylere gebedir. Sessiz duranlardan, kaybedecek bir şeyleri olmayanlardan, Yüzde elli bir diyenler, öncelikle titreyip biraz kendine gelmelidir. Zira insanlar en iyi oldukları dönemlerde, en büyük hataları yaparlar.
Evet, gurbet demiştik ya. Gurbeti düşünmek öylesine kolay bir hadise değildir. En iyi şartlarda bile olsan, vatanının başka bir parçasında bile ezilir, üzülürsün. Gurbetin ne olduğunu çok iyi bilirim. Memur çocuğu olduğumdan şu şehir senin, bu şehir benim falan. Seni el üstünde bile tutsalar, günün belli saatlerinde ellerin yüzündedir ve yetiştiğin yerler hayalindedir.
O nedenle, gurbet için plan yapmaya kalkmayın. Mecburiyet varsa, yani ekmek peşindeyseniz, orası kırılma noktasıdır. O zaman gurbete kerhen de olda alışılır. Aksi halde “GURBET” kolayca alışılacak bir şey değil.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Yalancı Dünyadır
Bazı insanlar ölümü düşünürken o kadar çok korkarlar, ürperirler ki anlatamam. Fazla günah işlemeden göçmek isterler. Bazıları da çok cüretkârdır. “Dünyaya bir daha gelemeyeceğim, ne yaparsam iyidir” diyor. Fiş döneminde tanıdığım bir bakkal vardı hocaydı. Başında takkeyle dolaşırdı. Müşterilerine aldıklarına karşılık fiş vermemek için ne kadar kandırmaca, yalan yanlış varsa hepsini söylerdi. Şimdi öbür tarafta… Onlar ve buradakiler Yüce Allah’a nasıl hesap verecekler, inanın ben bunu çok merak ediyorum. Buradakilere bakacağız…
Günün Sözü
Karizma Kazanacaksan Dürüst Olacaksın!
Öcal’dan İnciler
Sarı Saçlı, Renkli Gözlüler Zaten Karizmatikler