Bilindiği üzere 2017 yılının içindeyiz. 1987 yılında başladığım basın serüvenim tam otuz yıldır devam ediyor. Körfez Gazetesi kurucusu ve sahibi Ahmet Perker’in vefatından sonra eşi Mualla Perker, gazete yönetimini üstlenmişti. (Mualla hanım da rahmetli oldu. Hem Ahmet beye hem de Mualla hanıma Allah’tan rahmet diliyorum.) Aile dostu olmamız hesabıyla Mualla Hanıma ben “Mualla Teyze” derdim. Onun teşviki ve moral desteğiyle önce köşe yazıları yazmaya, ardından da haber yapmaya başladım. Bir süre sonra Mualla Teyze, gazeteyi Kara Ailesi’ne devretti. Sevgili Mehmet Kara ve Kürşat Kara ile uzun yıllar birlikte çalıştık…
*İskenderun Belediyesi Basın Birimi Çalışmam
Kara Ailesi de yanılmıyorsam 2002 yılında Körfez Gazetesi’ni Erdal Yılmaz’a devretti. Erdal Yılmaz’la da yıllarca çalıştım. Ve Erdal Yılmaz döneminde, 2017 yılında Körfez Gazetesi’nden emekli oldum ancak çalışma zorunluluğum nedeniyle yine Körfez Gazetesi’nin emekçisi olmaya devam ettim. 2009 yılında Körfez Gazetesi’nden ayrıldım. 17 Ağustos 2009 ve 20 Nisan 2010 tarihleri arasında, dönemin Belediye Başkanı Yusuf Civelek’in davetiyle, sekiz ay, İskenderun Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Birimini yönettim.
*70 Yıllık Kıdemli Gazete, İskenderun Gazetesi’ndeyim
İskenderun Belediyesi’nden kendi isteğimle ayrıldım ve Terbiyeli Ailesi’nin aile olarak yayın hayatında tuttukları İskenderun Gazetesi’nde çalışmaya başladım. Sonra yerel Vatan Gazetesi ve nihayetinde yeniden İskenderun Gazetesi’nde çalışmalarımı sürdürdüm. 1 Ocak 2017 tarihinden itibaren İskenderun Gazetesi’nin sözleşmeli çalışanıyım. 70 yıllık yayın geçmişi olan, İskenderun ve Hatay’ın en kıdemli gazetesi ayrıca İskenderun’da kurulan ilk günlük siyasi gazete olan İskenderun Gazetesi’nde olmaktan oldukça mutlu ve gururluyum. Bu vesileyle, Terbiyeli Ailesi’nin başta baba Rızkullah Terbiyeli olmak üzere her bir ferdine, ayrı-ayrı teşekkür ederim.
*Otuz Yılda Çok Sayıda Atanmış ve Seçilmiş Tanıdım
Basın sektöründe otuz yıl belki çok kolay telaffuz ediliyor ama otuz yılı anlatmanın en iyi yolu, bir yaşındaki bir çocuğun, otuz yıl sonra, otuz yaşında bir yetişkin olduğunu düşündüğümüzde daha iyi anlaşılır. Otuz yıl boyunca pek çok atanmış ve seçilmiş tanıdım. Siyasi parti ilçe başkanları, bölge milletvekilleri, sivil toplum örgütü başkanları ve elbette gazeteciler cemiyeti başkanları ile çeşitli medya derneklerinin başkanlarını tanıma fırsatı elde ettim. İl ve ilçe bazında mülki amirleri ve belediye başkanlarını tanıma ve onların hizmetlerini izleme olanağı elde ettim. MKÜ ile başlayan Hatay’ın yükseköğrenim serüvenine tanıklık ettim. İş dünyasının, OSB’nin ve elbette İskenderun Demir Çelik Fabrikaları’nın faaliyetlerini gözlemledim. İskenderun başta olmak üzere Hatay ve ilçelerinin sorunlarını öğrendim, çözümleri konusunda katkı sunmaya çalıştım. Okurlardan ve dostlardan gelen yerel sorunların giderilmesine olabildiğince aracı oldum. Halen tarafıma ulaştırılan yerel sorunların bir-bir giderilmesi adına gayretlerim var. Kamu adına, belediyeler adına görev yapan pek çok hizmet adamı benim vatandaştan gelen hizmet isteklerini kendilerine ilettiklerimi ve sonuç alınıncaya kadar da üzerinde durduğumu çok iyi bilirler…
*Darp Sonrası Hasar Gören Kalemim
Otuz yıl boyunca mesleğimi icra ederken zaman-zaman yolum kesildi. Kimi zaman kalleş saldırılara uğrayıp darp edildim. Yazılı ve sözlü tehditler aldım. Saldırıların önemli bir bölümü faili meçhul kaldı. SSK eski hastanesi civarındaki (şimdiki Devlet Hastanesi) beş altı gencin saldırısı sonrası gömleğimdeki tükenmez kalem ağır şekilde darp edilmeme rağmen kırılmadı ama hasar gördü. Hadise sonrası darp edilmemin fiziki izlerini taşıyan kaleme uzun-uzun baktım ve kırılmayan kalemimle yazmaya devam ettim. Saldırının izlerini üzerinde taşıyan biraz ezilmiş, biraz bükülmüş tükenmez kalemi halen saklıyorum. O tükenmez kalem, halen tükenmedi ve yazıyor…
*Gazetecisin Ama Bir Otomobilin Bile Yok!
İskenderun Gazetesi yönetimi ve bir önceki Vatan Gazetesi yönetimi gerek kıdemimden gerekse de yaşımdan dolayı son yıllarda bana hep toleranslı davrandılar ve beni çok yormamaya özen gösterdiler. İskenderun Gazetesi yönetimi halen zarif tutumunu sürdürüp, beni sahada çok zorlamıyor. Bazı genç gazeteci kardeşlerim “Abi yılların gazetecisin. Bir otomobilin bile yok” diyerek bıyık altından bana gülüyorlar. Bu kardeşlerimin çocukları Allah bağışlasın daha yükseköğrenim çağında değil. Günün birinde çocukları yükseköğrenime gidince, iki çocuk okutmanın, otomobilden daha önemli olduğunu anlayacaklar… Acelem yok. Nasılsa günü geldiğinde beni anlarlar!…
*İGC, Kıdemli Meslektaşlar ve Anı Plaketi
İskenderun Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Veysel Cıncık, güven tazeleyerek ikinci bir kez cemiyet başkanımız oldu. İGC başkan ve yönetim kurulu üyeleri, 10 Ocak Basın çalışanları dolayısıyla biz gazetecilere ve cemiyet üyelerine üzerlerinde adlarımızın yazılı olduğu çok fonksiyonlu birer ajanda ve tükenmez kalemler hediye ettiler. Veysel başkan, ajandaları yönetimi adına dağıtırken birlik ve beraberlik vurgusu yaptı ve ardından “arkadaşlar, bizlere öneriniz olursa, her zaman önerilerinize açığız” dedi.
O gün aklımda öneri yoktu ama bugün aklımda birkaç öneri var. Veysel başkan da kıdemli bir gazetecidir. Kıdemin ne olduğunu iyi bilir. Önerim şudur. Meslekte, 20, 25, 30, 35, 40 hatta 50 yılını bitiren, sektörün kahrını çekmiş kıdemlilere, İGC binası içinde bir değil üç veya dört farklı törenle, birer anı veya onur plaketi verilebilir. Yanlış anlaşılmak istemem. Benden kıdemli isimler, bana yakın kıdemliler veya benim kıdemimde olan arkadaşlarım var. Önce onlar onurlandırılsın. Bana bir anı objesi verilmesi şart değil.
Diğer konu, cemiyet rozetidir. Kayseri ve Antep’te cemiyet rozetlerinin sipariş üzerine hazırlandığını biliyorum. İGC’de, Veysel Cıncık öncesi rozet işine bir ara eğilen olduysa da, sonrasında rozet işinde bir aksaklık oldu ve rozetler tükendi…
Veysel başkanı ve İGC yönetim kurulu üyelerini, kıdeme ve vefaya önem veren isimler olarak düşünüyorum. Günün birinde bugün yönetimde olan her bir isim ellerindeki anı plaketlerini, belki torunlarına gösterebilecek ve hatırlamanın, hatırlanmanın, vefanın önemli bir insani duygu olduğunu hissedecekler, anılan inceliğin torunları üzerinden yeni kuşaklar tarafından sürdürülmesine belki de katkı sunacaklardır.
*Gazeteciler Cemiyetlerinde Çekişme ve Atışma
Bir diğer konu, İGC içinde veya bir başka cemiyet ya da medya derneğinde meydana gelen düşünce ayrılığı, çekişme, atışma ve kimi olumsuz diyalogların ayrıştırma getirdiği, daha net bir ifadeyle yeni bir medya derneğinin kurulmasına yol açtığı gerçeğidir.
Tek cemiyet, tek çatının bir yolu da tüm üyeleri bir arada tutma başarısı ve kabiliyetidir. Bu coğrafyada, biz gazeteciler zaman-zaman terki dünya eden meslektaşlarımızın tabutlarını taşıyor, nedense bu durum çok çabuk unutabiliyoruz. Çekişme ve atışma bazı üyelerin bir başka cemiyete üye olmasıyla ilçe veya il genelindeki diğer bir cemiyeti, derneği güçlü hale getirmesiyle sonuçlandığı gibi az evvel yazdığım gibi yeni-yeni basın derneklerinin kurulmasına sebep olabiliyor. Sonrasında “Biz niye bir arada olamıyoruz?” sorusuna cevap aranıyor. Ayrışmanın, daha fazla cemiyet kurulmasının sebebi ben dahil bence bizleriz.
Cemiyetler, başkanları, yönetim kurulu üyeleri, aktiviteleri ve elbette vitrinde olan kıdemli, kıdemsiz üyeleriyle saygınlık görürler. Vitrini yeterince zengin olmayan sivil toplum örgütleri, isterse basın derneği olsun her daim ciddi sıkıntılar yaşamış ve zorlama saygınlıklar yaşamıştır…
*Son Dakika Açık Vermek İstemem!
Doğan Süslü yazacak, Medyatik Bakış, Allah izin verdiği sürece devam edecek. Bir kitap hazırlığım var. Yaşadığım bir şansızlık ve tedbirsizlik nedeniyle “yarısına geldiğim” kitap taslağımı, bilgisayarımın çökmesi neticesi kaybettim. Kaybın moral çöküntüsü ve gündelik yaşam mücadelesi ve diğer kişisel bazı sorunlarım nedeniyle kitap yazmaya yeniden başlayamadım.
Mesleki ve gündelik yaşamdan oluşan anılarımı kaleme almıştım yine alacağım. Halı hazırda binlerce haberim, 4000 kadar köşe yazım ve çok sayıda mesleki anım var ama geride en az bir kitap bırakmak istiyorum. Kitap yazmadan gidersem, gözlerim açık gider. Son dakika açık vermek istemem. Rabbim izin verirse, günün birinde yazacağım kitabı. Sevgi ve sağlıkla kalın…