Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Okumanın ve yazmanın dayanılmaz mutluluğu içindeyim, yeni yıla girdiğimiz ilk dakikadan beri. Çizmek, renklerle haşır neşir olmak çok güzel ama okumak ve yazmak bendeniz için yaşam amacı. Okumayı öğrendiğimden beri yaşamımı bu ikili ile şekillendirmişti. Ancak hayatın getirdikleri, yaşanmışlıklar gelişmemi sağlıyor. Kendimi seviyorum çünkü hayatın getirdiklerinden ve bazen dayattıklarından, gereken dersleri çıkarabildiğimi sanıyorum. Ve bu iki ve üçlüden yaşamım boyunca ayrılmadım.
Bazen ihmal ettim ama her defasında açlığım büyüyerek döndüm geldim ve her gelişimde yeniden can buldum onlar aslında can damarımda coşan kanım bu günlerde “seni iyi gördüm” diyenlerin sayısı çok. Bende öyle algılıyorum. Ve sürekli yinelendiğimi, okumak, araştırmak, bilmek, öğrenmek, öğretmek paha biçilmez değerler. Bütün gün bilgisayarda oyun oynayan yetişkinler ve gençler görüyorum. Sürekli mesajlaşan, bence kutsal olan zamanı boşa harcıyorlar. “Her lisan bir insan” der atasözü. Bendenizde “her kitap bir dünya, hatta içindeki olaylar kişiler ve karakterleri ile birkaç dünya” neden internette fal bakana kadar her gün birkaç sayfa kitap okumayalım ki? Yani falda bakalım, oyunda oynayalım ama en önemlisi okuyalım, okudukça büyür dünyamız. Okudukça okumak ve araştırmak isteriz. Bu gerçekten zor değil. Birçok arkadaşım sıkılıyorum diyor okumaktan. Ama onlara kütüphanem de ilgilerini çekebileceğini sandığım bir kitap verince iki günde okuyup yenisin istiyorlar! Burada anahtar cümle “ilgisini çekmek” Hepimizin bir ilgi odağı vardır muhakkak. Kişiye göre değişen. Önemli olan bunu ortaya çıkarmak…
Eminim ki okumaya başlayan birisi kısa zamanda bakacak ki ilgisini daha bir sürü konu çekiyor. Kendinin de bundan haberi olmadığı. Bu yüzden kendimize ket vurmadan kitapçılara gidip en azından kitap isimlerini, okuyarak zaman geçirmeye başlayarak okumaya ilk adımları değil ama ondan sonraki adımları atalım. Ve çocuklarımıza bunu öğretelim. Tabletime bir sürü kitap yüklettim Ahmetçiğime. “Gül el kütüphanesi yaptım sana istediğin yerde okuyabilirsin” dedi… Oh ya bu ne rahatlık… Emre İstanbul’dan arıyor kitap adı soruyor “okumasını önereceğin bir kitap ya da kitaplar, sende varsa gönder” diyor. “Kargo parası ile yenisini alırsın” diyorum “ama kokusunu alamam” diyor.
Ve sevgili okuyucularım kitabı buldu kokusunu arıyor! Gördüğünüz gibi. Ama o koku hemen oluşmuyor ki kitabı önce sevgiyle satın alıp eve getirmeniz, evinizin elinizin dokunuşunu kokusunu alması lazım önce. Sonra bulunduğu mekanda soluması, güneşi, karanlığı tahtaların, halıların kokusunu alarak demlenmesi ve nihayet yaprakların kıvırmasını sayfaların çiçek suyu ile lekelenerek, çiçek kurusu ile özleşmesini ve bu karışım ile kokmasını bekleyeceksiniz. Yani zaman içinde olacak o koku parfüm, çıkarmak gibi. Yani şimdi kitabı buldun kokusu da hazır ama kendi kitabını ve kokusunu kendi kütüphanende oluştur. Bizim bulduğumuz gibi sende buldur değil mi ya? Sevgili Emreciğim. Ve sevgili okuyucularım. Ve şimdilik sağlık sevgi ile hep birlikte kalalım diyorum okuyarak. Yase
Şubat Güneşi
Neslihan’la Evlilik
Daha sonra evleneceği insanla tanışmıştı. En büyük yanılgısı oydu, ancak bunu da çok geç fark etmişti. Evlendiğinde, Oya’yı aklından yüreğinden çıkarabileceğini sanmıştı.
Nette tanışmışlardı ama aslında aynı sokakta oturuyorlardı. Tesadüfen öğrenmişlerdi bunu. Ahmet o gece arkadaşları ile tiyatroya gidecekti. Sokakta onları beklerken, yan taraftaki apartmandan Neslihan’ın çıktığını görmüştü. İkisi karşı karşıya gelince önce hayretle bakışmışlar sonrada gülmeye başlamışlardı. Oda arkadaşları ile birlikte tiyatroya gidecekti. Sokağın başında iki araba durmuştu. Ahmet ve Neslihan arkadaşları ile ayrı, ayrı aynı tiyatroya gitmişlerdi o akşam. Ve o geceden sonrada birlikte çıkmaya başlamışlardı. Neslihan ailenin tek çocuğu idi. Üniversite bitirmiş olmasına rağmen her hangi bir işte çalışmıyordu. Ahmet nedenini sorduğunda ihtiyacım yok ondan demişti.
Tuhafına gitmişti bu yanıt ama üzerinde durmamıştı. Gösterişli bir güzelliği yoktu ve garip bir şekilde içe kapanıktı, az konuşuyor, az gülüyor, makyaj yapmıyor sade ama marka giyiniyordu. Buna rağmen dışarıda olmaktan çok hoşlanıyordu. Yemekleri dışarıda yemek kahvaltı için değişik mekânları titizlikle seçmek en sevdiği şeylerdi. Ahmet’te önceleri bundan hoşlanıyordu. Arkadaşlıkları müddetince Neslihan ayakları yere sağlam basan inişleri çıkışları olmayan bir görüntü çizmişti.
Ahmet Oya’nın etkisi altındaydı hala ve Neslihan da görmesi gereken birçok şeyi göremiyordu. Bazen ne kadar patavatsız ve kıskanç olabileceğini tahmin bile etmiyordu. Neslihan arkadaşlıklarının üçüncü ayında evlilik için baskı yapmaya başlamıştı Ahmet’e. Oysa Ahmet daha buna hazır değildi. Ve en önemlisi Neslihan’a âşık değildi. Hatta çok iyi arkadaşı bile değildi. Neslihan’ın ailesi aristokrat ve tutucu bir aile idi bu yüzden öyle kahvaltı için kafeler de buluşmayı geceleri eve geç gelinmesini doğru bulmuyorlardı ve bu yüzden bir an önce evlenmelerini istiyorlardı. Ahmet buna yanaşmıyordu iki defa ayrılık kararı aldı. Ve kararının ardından yurt dışına çıktı. Ancak Neslihan buna rağmen ondan vazgeçmedi. Ahmet Neslihan’ın ona aşık olmadığını biliyordu onun tek isteği sadece evlenmekti aslında. Oysa evlenmek için çevresinde bir sürü insan vardı. Neden özelikle onu istemişti?
Sonunda bir oldubittiye getirerek evlendiler. Sade bir törenle. Güzel ve son derece modern döşeli bir evleri vardı Nişantaşı’nda. Evliliklerinin ilk gecesinde Neslihan gerçek yüzünü göstermişti Ahmet’e. Bütün geceyi somurtarak ve salonda oturarak geçirmişlerdi. Sanki evlenmek için Ahmet’e baskı yapan o değilmiş de zorla evlendirilmiş gibi hırçın ve yırtıcıydı. İlacını aldıktan sonra ancak pür sevecen kesilmişti.
Ahmet eğer Oya’yı her an düşünmüyor olsaydı Neslihan’ın ilaç bağımlısı olduğunu bilirdi. Neslihan çocukluğunda yaşadığı korkunç bir olaydan sonra sinir krizleri geçirmeye başlamış büyüdükçe krizleri de onunla birlikte büyümüştü. İlacını almadığı zamanlar şiddet uygulamaktan kendini alamıyordu. Eline geleni kırp döküyor insanları da eşyalar gibi eziyordu. Ahmet bunu evlendikleri gün anlamıştı. Kullandığı ilaçlara bakmıştı o uyurken ve ne yazık ki yeşil reçeteli ilaçlardan biriydi kullandığı. Raporla alınanlardan. Hiç yüzüne vurmadı Ahmet aldatılmışlığını. Aksine ona karşı çok nazik ve anlayışlı olmaya çalıştı ama aradan günler geçiyordu. Ve Neslihan’ın ani iniş çıkışları Ahmet’i canından bezdiriyordu. Neslihan bunun ayrımında bile değildi. Onun hayatı dışarıda yemek, yemek kahvaltı için değişik mekânlar arayıp bulmak ve magazin dergilerini karıştırmakla geçiyordu… İstanbul’un en ücra yerlerinde bile kahvaltı yapmışlardı.
Onun değişik mekânlar sevdası hatırına Ahmet kendinden ödün vermekten bıkmıştı artık. Kriz gelmediğinde sevecen ve sıcakkanlı olabiliyordu. Sevince seviyor, kızınca da zarar veriyordu. Ahmet’i defalarca tırmalamış, ısırmış, giysilerini parçalamıştı. Ahmet bazı sabahlar evden kaçarak ayrılmak zorunda kalıyordu.
Ahmet bu tür hareketlere alışık değildi. Bu tür olayların yaşanacağından bile habersizdi. Kendisi annesi ve abisi ile güzel sıcak bir hayat yaşamıştı babasını küçük yaşta kaybetmişlerdi. Anneleri hem anne, hem baba olmuştu onlara olmaya da devam ediyordu. Derdini kimse ile paylaşmıyordu. Annesini üzmekten korkuyordu. Abisi bazen ona uğradığında Neslihan’ın sadece sevecen yüzünü görüyordu. Ancak Ahmet gittikçe kilo veriyor daha çok okuyor daha çok okulda kalıyor Oya’yı daha çok anımsıyordu. Ve kendini aşağılanmış, aldatılmış algılıyordu. Bu işe bir son vermesi lazımdı artık, bunu biliyordu. Ve bu kararını ailesi ile paylaştığında annesi hiç yorum yapmadan “sen bilirsin” demişti. Arkası Yarın
Günün Şiiri
66. Sone
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inançların en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken bozulmuş mertlik,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e,
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız koymak var, o koyuyor adama.
2.Sone
Çökünce artık kaşlarına bir kırk yılı kışın,
Derin derin çukurlar açar o güzel çehre:
Sonra gençken giydiklerine değişir bakışın,
Günahın, sendeler tutunur soysuz bir değere.
O zaman sorarlar: ‘Nerde o güzelliğin dupduru,
El üstünde tutuğun günler nerede ışıldar?’
De ki:‘Kendi içine çöktü gözümün çukuru
Lüzumsuzca bir övgüdür, duyduğum bütün ar;
Güzel olabildiğincedir yapılan iltifat.’
Cevaplarsın:’Çocuğumdur adillerin adili,
Bahanemi kabul görüp eder bana hep dikkat. ‘
Güzelliğini benden almasıdır buna delili!
Yineler o her eskidiğinde dört yanını,
Soğuğu duyunca görürsün o ılık kanını.
William Shakespeare
& & & & &
Kendini tanıtacak bir adın yoksa,
“şeytan” diyelim sana.
Parmağınız ağarmaya görsün
Ağrıya boğar bütün sağlam uzuvlarınızı
Tanrı bana yardım etsin
Kötülüklerden kötülük değil,
Ders çıkartmayı öğretsin.
Shakespeare’den Seçmeler
Dünya bir sahnedir.
İhanete uğramanın acısını yalnız hainler bilir.
Kadınlar güller gibidir, bir defa açıldılar mı, yaprakları hemen dökülmeye başlar.
Ayrılmanın gökteki yıldızlar kadar çeşidi vardır.
Sevgilim doğruyu söylediğine yemin ederse, ona inanırım. Yalan söylediğini bildiğim halde.
Değişiklikle karşılaşınca değişen aşk, aşk değildir. Aşk gözle değil ruhla görülür.
Yiğitlik intikam almak değil, tahammül etmektir.
Gürültü için akordu bozmak yeter.
& & & & &
Yağmuru sevdiğini söylüyorsun ama yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun, güneşi sevdiğini söylüyorsun ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun, rüzgarı sevdiğini söylüyorsun rüzgar çıkınca pencereni örtüyorsun. İşte bundan korkuyorum çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun.
Şeytan bir günah işleteceği zaman, işe, bu günahı kutsallık zırhına sarmakla başlar. Acaba bu yarayı hep ağır, ağır iyileştiren de nedir?
Ah! Bu kadar okudum, bu kadar öykü ya da destan duydum, aşkın yolu asla düz gitmiyor.
Aklın bağlamadığı dostluğu, akılsızlık kolayca çözebilir.
Aslında hiç bir şey iyi veya kötü değildir. Her şey bizim onlar hakkında düşündüğümüze bağlıdır.
Aslında bizler rüyaların yapıldığı kumaştanız!
Bazı yıkılışlar, daha parlak kalkınışların teşvikçisidir.